Boş sıralar Kalpler doluydu vik" ve "muharrik"lerine müteşek- kirdi. Fakat D.P. grubunun tebliği üze- rinde ehemmiyetle duruldu. Demek ki İktidar Basım zapt-u rapt altına al- dıktan, siyasi partilerin faaliyetini kıstıktan. Temyizde idari tasarruflar- da bulunduktan sonra gene huzura kavuşamamıştı. ve şimdi kılıcının keskinliğini Unıversıtelerımızde de- nemek niyetin Tebliğin ifade ettiği P. Grubu adına böyle bir tebliğ çıkarılması, Üniversiteye karşı a- çılan kampanyayı Milli Eğitim Ba- kanının, nihayet; hükümetin omuzla- rından alıp doğrudan doğruya Gru- bun malı yapıyordu. İcra kuvveti böylece, girişilecek hareketin direk- tifini kendi teşrii meclisinden almış hale getiriyordu. Bu suretle Zafer'in, size veyahut bize acaip gelen neşri- yatı mana kazanıyordu. Elbette ki en basit aklı selim nasıl çıktığı, kim tarafından çıkarıldığı, niçin çıkarıldı- ğı bilinen hadiseleri ve gençliği hare- kete getiren hisleri durup dururken "İnönünün tahrikidir" diye takdim etmenin tutmayacağını görebilirdi. Hareketin akisleri Halbuki dünyada hiç bir kılıcın ke- semeyeceği diller de vardı. Nite- kim Prof. Feyzioğlunun bakanlık em- rine alınması İstanbul — Üniversitesi hocalarından bir çoğunu, fikirlerini Zafer gazetesinin hiç de hoşlanmaya- cağı bir şekilde ifadeden alakoyma- ı. Bunların içinde bilhassa Ragıp Sarıca İdare hukuku profesörü- ha- dise karşısında ilmin ne düşündüğünü apaçık anlattı. Bu, hukuki bir mua- mele değildi. Genç doçentler genç ar- sistanlar kanaatlerini — açıkladılar. Hepsi Prof, Feyzioğlunun ilmi sevi- yesini övüyorlar ve onun bakanlık em rine alınması karşısında üzüntülerini söylüyorlardı. Bu sırada İstanbulda, talebe lokali olan Marmara'da gençler hocaları Prof. Hüseyin Nail Kubalıyı hara- retle alkışlıyorlardı. O gün orada mü- nazara yapılacaktı. Mevzu son dere- ce basitti: Üçüncü Dünya Harbi çı- kacak mı, çıkmıyacak mı ve insan- lar kendi mesleklerinden kimselerle evlenmen midirler, evlenmemeli mi- dirler? İlk münazaranın sonunda ta- lebeler, jüri azası olan Prof. Kuba- 1ı'yı kursuye davet ettiler. Prof. Kü- balı gençlerin "sevgili hoca"larından biriydi ve Üniversite muhtariyetine karşı girişilen teşebbüslere — -daha doğrusu ilme karşı savaşa- ilk itiraz sesini yükseltmiş olanların başınday- dı. Profesör kürsüye doğru ilerliyordu ki salonda bulunan sivil emniyet me- murlarının müdahale ettikleri görül- dü. Nasıl Ankarada polisler basketbol maçında hadise çıkmasın diye Siya- sal Bilgiler Fakültesine gönderilmiş- lerse, ayni şekilde münazarada da ra- kiplerin birbirlerine gireceği endişesi her halde İstanbul Emniyet Müdürü- nün böyle bir tedbir almasını gerek- tirmişti. Prof. Kübalıya — memurlar, konuşmasının toplantı kanununa ay- kırı olacağını bildirdiler. Hoca itiraz etti. Talebelerine nasihatta buluna- cak, onlara münazaranın icaplarım soylıyecektı Bir hoca konuşamaz o- lurmuydu? Bu Ssırada gençler gö- rülmemiş tezahüratta — bulunuyor- lardı. Talebe Birliği Başkam kür- süye çıktı ve bütün mesuliyeti ü- zerine alarak Prof. Kübalıyı konuş- maya davet ettiğini bildirdi. — Prof. Kübalı büyük alkışlar arasında genç- YURTTA OLUP BİTENLER lere -nabza göre şerbet veren sözde münevver olmayın demedi ama- dai- ma hakkın, hukukun ve hürriyetin müdafileri olarak kalmalarım tavsi- ye etti. Küçük salon adeta yıkılıyor- du, herkes heyecan içindeydi, Ertesi gün bazı talebeler savcılığa celbedildiler. Hukuk — Fakültesi Ta- lebe Birliği tarafından yayınlanan bir beyanname tahkikat mevzuu yapıl- mıştı. Beyannamede Prof. Feyzioğlu- nun bakanlık emrine alınması karsı- sında duyulan teessür belirtiliyordu. Dava açıldığı takdirde talebeleri ho- caları, avukat olarak müdafaa ede- cekle d Ama hemen hemen ayni esnada sa- rışın, ince bir genç. kadın Ankarada harıl harıl ev aramakla — meşguldü. Kadının adı Nilüfer Yalçındı ve do- çent Aydın Yalçının karısıydı. Yal- çınlar, memur olduklarından Saraç- oğlu mahallesindeki memur evlerin- de oturuyorlardı, Hayli geniş daire- lerinin kirası- eski kira- ayda 70 liray ı. Apartmanları kaloriferliydi. İki çocukları vardı ve bunların biri henüz bir yaşını doldurmamıştı. Kışın or- tasında bulunuyorlardı. Buna rağ- men Aydın Yalçın Ankara Üniversi- tesinden, Prof. Feyzioğlunun bakan- lık emrine alınması kararı üzerine is- tifa etmekte bir tek dakika tereddüt etmemişti. Onu başka bir doçent, Muammer Aksoy takip etmişti. Haftanın ortasında bu satırlar ba- sılırken bir yandan takibat, diğer yandan beyanat fasılları hararetle devam ediyordu. Mesele, memleketin 1 numaralı meselesi haline gelmişti ve meselenin çıkması tarzı karşısın- da, -bir doçentin Zaferde neşredilen makalesi—, bu sırada D.P. yi böylesi- ne yaralayacak hadise yaratmaya ne lüzum vardı diye düşünmemek, bun- nin -ve memleketin- kârı ne olacaktır diye sormamak imkân- sızdı. Kalkınma İç açan manzara u haftanın başında pazar günü hava ılık ve güneşli idi. Yaz mev- siminin son meltemlerini hatırlatan hafif bir rüzgâr Orta Anadolu yay- lasını okşuyordu. Sabahın erken sa- atlerinden itibaren Ankarada Akköp- rü üzerinde kesif bir trafik göze çar- pıyordu. Birbirini takiben şehırden çıkan otobüsler, — kamyonlar, servis arabaları, cipler ve makam otomo- billeri Ayaş istikametinde kilometre- leri yutarak ilerliyorlardı. Sarıyar, Ankaradan 170 kilometre mesafedeydi. Yol boyunda bir çok köyler ve kasabalar vardı. Ardı ve arkası kesilmeyen bindirilmiş ti kervanını merak eden köylüler yol boyuna çıkmışlardı? Motörlü Vasıta— ların geniş yol üzerinden süratle zülüp ufukta — kayboluşunu- seyredı- yorlardı. Hatta Yeregömü gibi, yol- dan yarım saat uzak, bir köyden ba- yır tırmanarak tören kervanım seyre gelenler vardı. Bunlar dahi,, katlan- 7