nan iddianamede tasrih olunmakta- dır. Gazetenin 1st1hbaratına nazaran bu nümayişlerde..'" "Müessif hadise" Iktıdar çevrelerinde gıler Fakültesindeki müessif hâ- dise" diye isimlendirilen hadiseler pazartesi günü başlamıştı Cumartesi sabahı Dekan Prof. Feyzioğlunun kanun gereğince bakanlık emrine alındığı FFakülteye tebliğ olunmuş, haber ancak dersler sonuna erdiğin- de talebeler tarafından' duyulmuştu. gün emniyet kuvvetleri mektebe Bildirdiklerine göre, basket- bol maçında hadise çıkmaması için vazifeliydiler. Fakat nedense arala- rından bazıları pazar gecesi talebe- ler arasında yattılar. Gençler tatil günlerini büyük bir üzüntü içinde ge - girmişlerdi. Pazar gecesi — mekteple- rinde ışık yakmamışlar, sadece Ata- türk'ün büstünü dört mumla aydın- latmışlardı. Pazartesi sabahı Fakül- tede heyecanlı bir hava esıyordu "Siyasal Bil- Mektebin civarında t kuvvet- leri vardı. Koridorlarda sıvıl polisler tanınıyordu. Bir alebe birinci derse girdiler. Fakat dördüncü sınıf rof. Feyzioğlunun ders verdıgı - çuncu sınıf talebelerinin derse girme- meleri süratle öteki sınıf]ar talebele- ri tarafından da ta edildi ve bir anda koridorlar doldu. Dershaneler- de hiç kimse yoktu. Ertesi gün Fakültenin 97 nci yılı kutlanacaktı ve 97 yıldır olduğu gi- bı merasım yapılacaktı. Talebeler o ileyle sessiz bir protestonun ha- zırlıgına başladılar. Yakalarına siyah bandlar, kabil olursa Bakanlık emri- ne alınan hocalarının küçük bir resmi ni takacaklar ve merasime öyle katı- lacaklardı. Daha pazartesi gününden koridorlarda siyah bandlı gençler do- laşıyordu. Bir çok kız talebe ise si- yahlar giyinmişti. Hava üzüntülüydü, fakat elektrikli değildi. Bir çok tale- be Dekan Prof. Feyzioğlunu evinde ziyaret etmişti. Müteessir oldukları- nı söylüyorlardı. Hocaları onların hepsıne itidal ve sükünet tavsiye et- . Hatta derslerine girmelerini Gençler tavsiyelerin ilk riayet etmişlerdi. Fakat girmiyorlardı. sörler - Bedri Gürsoy veya Hakkı Sur gibi - talebeleri dershane- lere sokmağa gayret sarfediyorlardı. Fakat bunlar boşunaydı. O gün Fa- külte kurulu toplanmış ve Prof. Fey- zioğlunun yerine Dekan olarak Prof. Fikret Arık'ı getirmişti. Toplantıda bir çok profesör yeni dekan seçilme- sine lüzum olmadığım ifade etmişler- di. Prof. Feyzioğlu Üniversiteden ih- raç olunmamıştı ki.. Fakat ekseriyet "müesseseyi kurtaralım" endişesi i- çinde bulunuyordu. Kurul dördüncü sınıfın derslerini de "yeni bir iş'ara kadar" geçici olarak Akşam Üüstü yeni tatil etmişti Dekan yanında gene o iki profesör, Bedri Gürsoy ve Fadıl Hakkı Sur bulunduğu halde Fakültedeki talebelere nasi- AKİS, 8 ARALIK 1956 | ydın Yalçın | Ev derdinde hatta bulundu, — "vaziyeti anlamanız lâzımdır. derslere girmekte bizim değil, sizin menfaatiniz vardır." dedi ve Fakültenin kuruluşunun yıldönü- münün kutlanacağım ihsas etti. Fakat daha evvel saat 18 suların- da mektebin önüne üç polis cibi gel- mişti. Memurlardan Ur kısmı Fakül- tenin bürosuna gitmişler ve orada ge- ce yarısına kadar meşgul olmuşlar- dı. Büroda talebelerin dosyaları bu- lunmaktaydı. Bu arada polisler gün- düzden gözlerine kestirdikleri genç- leri de, kızlı erkekli birinci şubeye davet etmışlerdı Gece de Fakültenin bitişiğindeki yurtta kalan talebeler- Zihniyet!. u bahtsız memleketin başın- da bir dert ve bu memleket- te hakikaten halledilmesi lâzım gelen bir tek mesele vardır. Öyle bir mesele ki; Türk ta- rihinde bundan daha korkunç daha tehlikelisi görülmemiştir. Haçlı seferleri, Timurun taar- ruzları, saltanat Tilsit mülakatı, 13 Rus Harbi, Balkan bozgunu, Şeyh Sait is- yanı, Ağrı isyanı velhasıl içer- den gelsın dışardan olsun he- men hiçbir hâdise Ve mesele bunun kadar tehlikeli ve zarar- lı, olmamıştır. Bu mesele İnönü meselesidir. Ne zaman biteceği, bu mille- tin yakasını ne zaman salıvere- ceği malüm olmadığına göre meselelerin meselesi; İnönü me- selesi.. Natık Poyrazoğlu (Bu bir D.P. milletvekilidir) YURTTA OLUP BİTENLER den bazıları aynı yere celbedildiler, yataklarından kaldırılarak götürül- düler. Evlerinden alınanlar da vardı. Bu arada Koç talebe yurdunda kalan eski talebe derneği başkanının da ifa- desine müracaat edildi. Talebeler o gün Cumhurbaşkanı Celâl Bayara çok imzalı bir telgraf çekerek gene de durumu bildirmişler ve tavassutunu istemişlerdi. Muhte- lif talebe teşekkülleri de beyanname- ler neşretmişlerdi. Hepsinde Milli E- ğitim Bakanı olan eski Teknik Üni- versite rektörünün hareketi karşısın- a duyulan Üüzüntü belırtılıyordu Bunların bazılarında talebeler "nab- za göre şerbet veren münevver olmı- yacaklarını" beyan etmişlerdi. Bu arada Cihad Baban, Bakan Ahmet Özel'e bir telgraf gondermıştı İzmir milletvekili telgrafında — şöyle diyor- du: "Nabza göre şerbet vermenin ifa- desi solarak Turhan Feyzioğlunun ka- rarını imzalıyacağımza, bu gidişteki mesuliyeti devam ettirmemek için kendi istifanamenizi imzalamış olma- nızı memleket ve sizin hesabınıza tercih ederdim." Pazartesi gecesi Birinci Şubenin önü, evlerinden alınan gençlerin ebe- veyniyle doldu. erkes çocuğundan haber soruyordu. İfadesine müraca- at edilenler içinde Doçent Muammer Aksoy da vardı. Muammer Aksoy, So roptimist Klübünün toplantısından gece vakti "telefondan çagırıyorlar diye alınmış, sonra Birinci Şubeye g türülmüştü. Doçentin üzerinde frak vardı. Frakla upuzun bir ifade verdi. Doçent Aksoy frağını, düğününden bu aikinci defa giyiyordu. Garip elbısesıyle sabaha kadar müdüriyette kaldı. Emniyet memurları talebelere gayet iyi muamele ettiler. Şube mü- dürü eski bir Mülkiyeliydi ve o da Prof. Feyzioğlundan feyz almıştı. Gençler ertesi sabah bırakıldılar. Kurulun kararları alı günü Fakültenin ilân tahta- larında Yönetim Kurulunun ka- rarı asılıydı. Kararda dördüncü sını- fın derslerinin tatil edildiği bildirili— yordu. Başka bir ilân Dekan Profe- sör Dr. Kemal Fikret Arık'ın imzası- nı taşıyordu. Onun bildirdiğine göre Profesörler Kurulu "bazı ogrencılerın derslere girmemelerinden doğ, rumu bütün cephesi ve muhtemel ne- ticeleri ile mütalea etmişti." Fakülte- nin normal tedris faaliyetini aksata- cak her türlü hareket inzibati müey- yideler çerçevesini de aşarak kanuni müeyyidelerin tatbikine yol açacak- “Talebelerden derslere girmeleri mi isteniliyordu? Onlar da, bir teki ko- ridorda kalmamak üzere dershanele- re doldular. İçerde nefes alınmıyor, yer bulunmuyordu. Gençler asla dışa- rı çıkmıyorlardı. Yakalardaki siyah bandlar çıkmıştı. Ama bir çok genç kızın gene siyahlar giyinmiş olduğu görülüyordu. Fatih Rüştü Zorlunun güzel kızının siyah etekliği üzerinde kırmızı bir bluz vardı. Nitekim polis- 5