DÜNYADA OLUP BİTENLER başlangıçta pek iyi karşılamamıştı. Bugün Pakt imzalanmıştı, İngiltere Paktın üyesiydi, fakat Amerika hâlâ anlaşmanın dışındaydı. Paktın mane- vi babası m tereddüde sevk eden se- bepler nelerdi? Amerika niçin Bağ- dat Paktına katılmıyordu? Amerikalılar, Bağdat Paktı fikri- ni, bütün arap memleketlerinin an- laşmaya katılacağını düşünerek or- taya atmışlardı. Nâsırın makül, ko- münist düşmanı bir milliyetçi olduğu- nu sanıyorlar, Pakta katılmayı red- detmiyeceğini düşünüyorlardı. Fakat hadiseler Amerikanın tahminlerinde yanıldığını' gösterdi. Temenniler ne olursa olsun, Bağdat Paktı Orta Do- ğuyu birleştirmek şöyle dunun ikiye bölmüştü. Ürdün ve Lübnan muhte- lif tazyiklere rağmen Pakta girmeyi reddettiler; Suriye ve Mısır, ruslar- la flört etmek pahasına bıle olsa, Bağdat Paktının amansız düşmanı kesildiler. Bağdat Paktı olmasaydı, belki de Mısır ve Suriye kendilerini rusların kucağına atmadan evvel bir hayli tereddüt edeceklerdi. Amerika hadiselerden — çabucak ders Almasını bildi. Bütün sempati si- ne rağmen Pakta girmedi. Herhalde daha bekli- Pakta; katılmak için Mısırın anlayışlı davranacağı günleri Son Süyeyş hadiseleri de Amerika- nın tutumunu değiştirmemişti. Ameri kanın Orta Doğu meselelerinin hallini Birleşmiş Milletlere bırakması, Atlan tik ötesindeki memleketin şu sırada Bağdat Paktına katılması ihtimalle- rini azaltıyordu. Süveyş Buhranının başından beri Amerika, arap mem- leketleri tarafından müstemlekeci o- larak tanınan Fransa ve İngiltereden farklı olduğunu göstermek için elin- den geleni esirgememiştir. Müstemle- kecilerin tarafındaymış hissini ver- memek için, petrolsüzlükten kıvranan dostu Fransa ve İngiltereye, askerle- rini Mısırdan çekmedikleri müddetçe, petrol vermeyi bile kabul etmemişti. Bundan başka istense de istenmese de, Birleşmiş Milletlerin müdahalesi Nasırı kurtarmış, hatta arap dünya- sındaki prestijinin artmasına yardım etmişti. Yani Amerika, ne kadar tu- haf gözükürse gözüksün, nefret et- tiği Kahireli Diktatörün iktidarını kuvvetlendirmesine. yardımdan ka- çınmamıştı. Hadiselerin — müteaddid defa gösterdiği gibi; Nasırın kuvvet- lenmesi Bağdat Paktının zayıflama- sı demekti. Amerika böylece bir taraftan des- teklediği Bağdat Paktını, diğer ta- raftan zayıflatıyordu. Zira Atlantik ötesindeki memleket için Pakt biza- tihi bir mana ifade etmemekteydi. aye Orta —Doğu'yu komünist tehlikesine karşı birleştirmekti. Bu- nun için halkın sevmediği bir kaç 1i- derin değil, bütün Orta Doğu halkı- nın gönlünün fethedilmesi gerekiyor- du. Amerika hoşlansa da hoşlanmama da kendisini arap kütlelerinin kalbi- ni çelmesini bilen Nâsır gibi liderleri tutmak zorunda hissediyordu. Orta Doğunun sulha kavuşması, Amerika- nın arap milliyetçiliğini tatmin ede- bilme kabiliyetine bağlıydı. Bağdat Paktı, bir kısım Irak hal- kı tarafından bile, müstemlekecilerin bir oyunu olarak kabul ediliyordu. Nitekim Irak Başbakanı Nuri Said, İIngilizlerin katıldığı bir Bağdat Pak— İngiliz gözüyle Orta Doğuda durum : SULTAN VE CARIYELERI | tı toplantısına, İIrakın katılmayaca- ğını ilân etmeye kendini mecbur his- setmişti Washington'dan gelen teminat F akat Amerika Bağdat Paktını da bırakmak niyetinde değildi. Pakt, arap âlemini celbedememiş olmakla beraber "kuzey kordonu" olarak kıy- metliydi. Üstelik Nâsır'ın tutulması Türkiye, İran ve Pakistanın feda e- dildiği manasına alınmamalıydı. Bi- lâkis bilhassa Türkiye — bölgenin en müstakar unsuruydu ve Amerikanın 1 numaralı dostuydu. Geçen haftanın sonunda Amerika Bağdat Paktı dev- letlerinin toprak bütünlüğünü kendi usullerinin imkân verdiği kadar ka- tiyetle temin etti. Birleşik Devletler Bağdat Paktı mensuplarına vuku bulacak bir tecavüzü şiddetle önle- yecektı Böylece Orta Doğunun yüz- de yüz batı taraftan memleketlerine de bir garanti verilmiş oluyordu. Bu Türkiye, İran ve Pakistan halk ef- kârı tarafından iyi karşılandı. Zaten aslında Amerikanın Bağdat Paktı i- çın kef'ıl bulunduğu bilinmiyor değil- var ki şimdi bu kefalet bir de- fa daha ve açıkca ilân olunuyordu. Amerika Bağdat Paktının bütün Orta Doğuyu sükünete kavuşturma- sı ümidini terketmişti. Şimdi, Aarap âlemini tek başına müttehid hale ge- tirmek ve bunun için de bilhassa Nâ- sır'dan faydalanmak temayülü Was- hington'a hakim görünüyordu. Arap olmayan Orta Doğu memleketleri ise bir başka çatı altında toplanabilirdi. Gaye Sovyetlere kapıyı kapatmak ol- duğuna göre bunun çarelerinin değiş- tirilmesi Amerika için o kadar ehem- miyetli değildi. Suriye balonu Bu haftanın başında Türkiyeye iki haber geldi. İkisi de Suriyeye da- irdi. Ancak birinin ak dediğine, öte- ki kara diyordu. Bunun sebebi orta- daydı ve havadislerin menşeine ba- kınca iş anlaşılıyordu. Biri "Made in England" idi. Meşhur ingiliz mecmu- ası Observer Suriyenin. komşuları i- çin son derece tehlikeli bir sovyet üssü haline geldiğini yazıyordu. Ruf- lar bu Orta Doğu memleketine neler göndermemişlerdi; 135 tank. 250 zırh l1 otomobil, büyük sayıda tepkili Mig uçağı ve bır çok piyade tümeni ile bir topçu tümenine yetecek kadar techizat! öteki ifade in U.S.A." idi. Meşhur United Press ajansı "Was- hington'un yetkili çevreleri"ne atfen bildiriyordu ki Suriye Sovyet Rusya - an sadece hafif silâhlar' almaktadır. Çok sayıda ağır silâhın geldiğine da- ir delil yoktur. Bu iki haberden baş- ka bizzat Foster Dulles da Suriyenin Orta Doğu için bir tehlike teşkil et- mediğini ifade ediyordu. Halbuki bu sırada bizim gazetele- rimiz bilhassa ingiliz ve fransız mah reçli haberleri sütunlarında büyük başlıklarla — gösteriyorlardı. Bu ha- berlerin bildirdiği tek şey Suriyenin tam güneyimizde bir tecavüz harbine AKİS, 8 ARALIK 1956