di. Zira "hepsi birbirine o kadar ben— ziyordu ki...". Sütunlardan fikrin ç kılmesı bütün gğazetelerı bir elin ıg)aı' makları kadar birbirine benzer hâle sokmuştu. Bunun neticesi de tirajlar, baş aşağı gidiyordu. Derlenilebilecek mi? Basın kendını toplayabilecek miy- bu haftanın başlarında Babı alıde bır çok kimsenin sorduğu sual buydu. Gazetelere büyük ser- mayeler yatırılmıştı Gazetecilik en- düstri halıne gelmişti. Böyle hallerde servetlerin "yanlış bir tefsir"in teh- likesiyle karşı karşıya bırakılması kolay olmuyordu. Fakat — okuyucu, tehlike canını çalmıştı. Kanunların çizdiği hudut dahilinde, ancak kendi gölgesinden de korkulmaksızın, bâ- tılı memleketlerdeki manâsıyla me- deni cesarete sahip kalınarak fikir- ler söylenmeli, havadisler verilmeli, meslek tesanüdü içinde mücadele e- dilmeli, kısacası gazetecilik vazifesi yapılmalıydı. Gazetecilik vazifesinin en iptidai mecburiyetlerini: — yerine getirmeyen bir basım bizzat okuyucu yola getirmeye azimli gorunuyordu Tirajların düşmesinin mânası bun- dan başka bir şey değildi. Gazeteciler Mahkeme koridorları u satırların yazıldığı sırada, Tür- kiye'nin hemen her yerinde basın dâvalarının duruşmaları devam * edi- yordu. Basın Kanununda ve 6334 sa- yılı kanunda yapılan tadilâttan son- ra Toplu Basın — mahkemelerindeki dosyaların adedi birden kabariver- mişti. Hele AKİS'in mes'ulleri, Ad- liye koridorlarında o kadar çok gö- rünmeye başladılar ki, onları o mu- hitte tammıyan kalmadı. Mecmua- mızın sahip ve mes'ul müdürü Yusuf Ziya Ademhan, 26 Temmuz Perşem- be günü Çankaya'da verilen bir ziya- fet hakkında mecmuada çıkan bir yazıdan dolayı Toplu Basın Mahke- mesinin huzuruna çıktı. 2 Ağustosta Agâh Erozan tarafından açılan dâva- da, AKİS mes'ulleri - müdafaalarını yaptılar. Diğer taraftan 9 Ağustosta muaddel Basın Kanununa teknik bir muhalefetten dolayı açılan dâvanın ilk duruşması yapılacaktır. 16 Ağus- tosta Ankara Toplu Basın Mahkeme- si AKİS'in iki dâvasına birden ba- kacaktır. Bunlardan birincisinde A- KİS. Çankayadaki ziyafet hakkında- ki yazıdan dolayı açılan dâvada mü- dafaasını yapacaktır. Diğerinde ise Dr. Mükerrem Sarol tarafından A- KİS aleyhine açılan ve önce beraatla neticelendikten sonra Temyizin boz- ma kararı üzerine tekrar duruşması- na başlanacak olan davanın ilk cel- sesinde Temyiz Mahkemesi kararı o- kunacaktır Geçen hafta yapılan diğer duruş- maların bir kısmı da İstanbulda gö- rülen Dünya gazetesinde çıkan bir fıkrası dolayısıyla Bedii Faik hak- kında acılan dâva ile Halk gazetesi sahibi Ratıp Talhir'in dâvâsıydı. An- karada da Şinasi Nahit Berker'in U- lus'ta çıkan fıkralarının duruşması- na devam edildi. AKİS, 4 AĞUSTOS 1956 TİME HAKSIZLIK EDİYOR ünyanın en yaygın ve en iyi haber alan aktüalite mecmua- larının başında gelen Time, ge- çen hafta Türk basınına' tarizde bulunuyordu Tarizinin ağır oldu- unda ne kadar şüphe yoksa, dost bır eda taşıdığı da o derece orta- daydı. Time, Bursada sahiplerin- den biri bir yıl hapis ve 10 bin lira para cezasına, diğeri 100 bin lira para cezasına mahküm edilen Çivi mecmuasından bahsediyordu. Tazıda Çivi mesullerinin — hangi fıkradan dolayı suçlu görüldükle- ri anlatılıyor, fıkra olduğu — gibi naklediliyor, sonra dâvadan Türk gazetelerinin hiç bahsetmedıklerı belırtıl ek -bahis mevzuu fıkra- i bir nükte tekrarlanmak su- retıle- şöyle deniyordu: "Türk ga- zeteleri, hurrıyetsız de olsa haya- ta kıymet verdiler AKİS, bazı gazetelerın, kanunun çerçevesi içinde dahi kâfi celâde- ti göstermediklerinden daima şı- kayet etmiş olduğuna, göre Time' tenkidine iştirakten kendini ala- mamak mevkiindedir. Time çapın- da neşriyat organları nasıl mem- leketimizin ışlerını ağır bir dille tenkid ettikleri zaman biz, gaze- tecıler, mesullere dönüp "bakın, sizin yuzunuzden hariçteki ıtıbarı— mız kırılıyor” diyorsak şimdi de umumi efkâr bize dönecek ve ay- nı şikâyeti yapacaktır Üstelik bunda tamamile haklı da olacak- tır. Zira hürriyete lâyık olan ba- sın, hürriyetini korumakta — titiz davranan basındır ve basın hür- riyetinin bekçisi her ne kadar mil- letin tamamı ise de bekçilerin için- de fedailik, basının bizzat kendisi- üşer. Bu noktalarda, — Time ıla mutabık bulunmamaya imkân yoktu Amerikanın bu büyük muası "Çivi hadısesı nde Tu k değildir. Gazeteler birbirlerine des- tek olmalı ve birbirlerinin başına gelenleri geniş şekilde vermelidir- ler. Birinin derdi herkesi alâkadar etmelidir. Amerikalı gazeteci, "da- yanışma" yı bu şe kılde anlar Bü- yük Amerikan bası bizim meslek dertlerimizle yakında n alâ- kadar olmasının da sebebı budur Amerikan basını "dayanışma" yı milli sahadan heynelmılel sahaya çıkarmaya muvaffak olmuştur ve bu basının kanaatince, dünyanın her hangi bir noktasında basın hurrıyetının kısılması yeryuzu ' nde gazetelerimizin ha- reket hattı Tlime'in Genel Kur- mayında yadırganmış bulunabilir. Zira böyle bir ahvalde — Amerika gazetelerinde manşetten geçil mez- di. r mesleğin kendi görüşlerini ifade için kendine has bir usülü var- dır ve basının yolu da budur. An cak Türk gazeteleri "Çivi hâdise- si" nin sonuna yetişebilmişlerdir ve dâvanın neticelerini gibi okuyucul rına — bildirmişler- dir. Hattâ umumiyetle meslek te- sanüdüne az ehemmiyet — veren, şahsi meselelerini lüzumundan ma- la göz önünde tutan, yahut "etli- ye, sütlüye karışmamak"ın hca yol olduğunu sanan gazeteler dahi Çivi mecmuasının sahiplerinden birinin 100 bin lira gibi bir a cezasına çarptırıl- masını birinci sayfalarında büyük başlıklarla belirtmişlerdir. Fakat dâvanın safahatından, i- leri gelen gazetelerin haberleri ola- madıysa bu, en ziyade bizde taş- ra ıstıhbaratının kuvvetli bulun- maması neticesidir. Üstelik Çiv. mecmuasının adı ilk defa olarak 100 bin liralık ceza dolayısıyla du- yulmuştur. Sonra Time, Türk ba- sınını acı şekilde tenkid ederken unutmamakla mükelleftir ki ken- dısının sereserpe — anlattığı — ve ahkemece suç ihtiva ediyor te- lakkı olunan hikâyeyi nakletmek bizde yeni bir suç işlemektir. Ne var ki, eğer iyi çalışılsaydı kara- rın metni neşredilebilir, — böylece gerekli ışık hâdiseye serpilebilirdi. Hakikaten İngilizce bilen bir çok Türk, gazetelerinde havadisini o0- kudukları 100 bin liralık cezanın hangi suç, işlendiği için verildiği- ni Time'den öğrenmek gibi garip bir vaziyete düşmüşlerdir. Nihayet bir mesele daha mev- cuttur. Gazeteler, bılhassa son za- manlarda, Türkiyenin dört bir rafında cereyan eden basın dava— larının hepsını birden takipten a- ciz vaziyettedir. "Türk basını" de- nilince hatıra gele büyü ve büyük mecmuaların uğradıkla- rı takibat sutunlara -mütevazi şe- kilde de olsa- aksetmektedir. Muh- telif merkezlerdekı hadıselerı ha— diselerin alâkalıları günü gününe ve tafsilatıyla haber verseler ek- sikler hiç şüphe yok azalırdı. ma Time'in tarizinden — bizim alacağımız bir ders vardır. Gö- rüp anlamalıyız ki dünyanın gözü sadece İktidarda veya Muhalefette değildir. "Hurrıyet' Hürriyet diye bağıran basının ve "Adalet istiklâli!." denılırk en adaletin niversite muhtariyeti" bır mesele iken üniversitelerin nasıl hareket ettikleri alaka mevzuudur. Politi- kacıların kendilerini alâkalandıran t numara alacaklarına Milletin hür batı dünyası önünde alacağı numara e en çok işte basın, adalet, üni- versiteler gibi müesseselerin ve on- ların mensuplarının hareket tar- zıyla münasebetli olacaktır. Onun için mesuliyetlerimizi bilelim — ve dahil olduğumuz camlanın ölçüle- rini kendimize rehber edinelim.