BASIN Gazeteler Tirajlar düşüyor eçen hafta içinde, — tıpkı bir hafta evvelki gibi, memlekette mühim hâdiselerden bir kısmı basınla ilgili mevzularda cereyan ediyordu. Bunun sebebi basitti: Ba- sın, rejimimizin müş'iri vaziyetine girmişti ve gözler bundan dolayı o ıstıkamete çevrikti. Basın ise, ay snada, kanuni mevzuatla bırlıkte yenı bir meseleyle karşı karşıyaydı. Tirajlar düşüyordu. Bu, sadece ka- zançları azalan gazeteler bakımın- dan değil, memleket noktai nazarın- dan üzerinde durulacak bir — hâdi- seydi. Bu haftanın ortalarında Babıalide bir endişe sezmemek imkânsızdı. Ga- zetelerin satışı eksiliyor, iadeler ar- tıyordu. En büyük tirajlı gazete 0- lan Hurrıyet bundan bır mü ddet ev- Babiâli kaliteden kimse anlamazdı ? Hani vel kâğıt temininde zorluk çektiğin- den baskısını yarı yarıya azaltmıştı. Bir çok kimse bu yüzden Hürriyet'- in karaborsada muamele görece- ğinden endişedeydi. — Hakikaten ilk başlarda gazete bulunmaz olmuştu. Fakat şimdi, akşamın geç saatle- rinde dahi Hürriyet satın almak ka- bildi. Büyük tirajlı gazetelerden Mil- liyet ve Yeni Saba iade miktarı- nın çoğaldığını muşahede ediyorlar- dı. Okuyucusu nisbeten sabit olan Cumhuriyet dahi alâkanın eskisi ka- dar olmadığını, bayilerin istedikleri miktarlarda gittikçe daha fazla ten- zilât yaptıklarım görüyordu. Dünya, sukuttan en az zarar hisseden gaze- teydi. Buna rağmen bu haftanın ba- şında Bedii Faik'in odasında "bir şey- ler yapmak lüzumu" bahis mevzuu ediliyordu. Tercüman ise henüz sabit bir okuyucu kütlesine sahip olama- manın ıstırabını simdi daha çok çe- 4 kiyordu. Vatan'a gelince o, Ahmı Emin Yalmanın son senelerdeki tu— tumunun bedelini ödemekle meşgul- du ve belli başlı "Büyükler" in ara- sından ayrılalı çok olmuştu. Sıcağın tesiri Gerçi yaz aylarında bütün gaze- telerin tirajlarında ufak bir dü- şüş olurdu. Sıcakta ve tatilde gaze- te daha az okunuyordu. Nitekim bu sene de, mekteplerin kapanmasın- dan beri mutad tiraj, azaltması ya- Fakat düşme durmuyordu. Bilâkis her geçen gün, biraz daha artıyor ve bayilerin — mektuplarının arkası alınamıyordu. Başka bir se- bep aramak lâzımdı. Bir iki deneme yapıldı. Bunlar, hürriyeti apandisit krizine benzeyen basınımız için bili- nen denemelerdi. Bir hastalık müba- lağa edilerek belirtildi. Bazı gazete- ler "Issız adada macera" veya "Gü- zellik kraliçesi seçimi" gibi tertip- lere giriştiler. Bunları klasık "kara- sinek meselesi" mkapıda denize akan açık lagımlar hikâye- sinin takibi kuvvetle — muhtemeldi. Fakat müsbet netice elde edilemi- yor ve halk gazete okumaktan Hoş- lanmaz halini muhafaza — ediyordu. Bu, alıştığını bulamayan bir insanın ruh haletiydi. Basın, umumi efkârı tatmin etmiyordu. Ümumi efkârla gazetelerın senkronizasyonu — sekte- ye uğramıştı. — Okuyucu başka şey arıyor, başka şey buluyordu "Maga- zin yazı" lardan da gına geldiği an- laşılıyordu. Zaten gazeteleri idare e- denler yeni bir şey bulmak için kafa çalışması yapmaya yanaşmıyorlardı. Yapılanlar bir takım tekrarlardan i- baret kalıyordu Ancak umumi tiraj düşüklüğünün başlıca sebebinin basın kanunlarının aldığı yeni şekil olduğu açık şekilde ortadaydı. Herkesin bildiği hakikatler asın — tarihine bir göz atanlar muhtelif memleketlerde gazete- lerin üç mühim faktörün gerçekleş- mesi halinde geliştiklerini kolaylık- la gorebılırlerdı üç faktör şuy— du: 1) Teknik,, ilerleme, 2) Halkı up yazan nisbetinin artması, 8) Milletin bilfiil polıtıkaya karışması. Türkiye de umumi kaidenin dışına çıkmamış ve "Büyük basın" 1946 d sonra bir realite halinde kendini gos— termişti. Üstelik üç faktör birbirine kuvvet vermişti. Teknik mükemme- liyet ne kadar alâkanın sebebi ol- muşsa, daha fazla mükemmeliyetin kaynağını da bu alâka teşkil etmiş, okuyup yazma bilenlerin nisbetinin Cumhuriyet idaresi Zzamanında gö- rülmemiş -ama hâlâ gayrı kâfi- ar- tış kaydetmesi gazeteler — vasıtasile halkın politikaya bilfiil karışmasını kolaylaştırmıştı. Her şey bir, sistem dahilinde gelışmıştı ve bir zaman- lar hayal olan “yüz bin tirajlı gaze- e" küçümsenecek bir mefhum ne gelmişti. İşte basın kanunlarında- ki tadilât, bu devreye rastlar. < Gazeteler, bu tadilâttan sonra ga- rip bir yol tutmuşlardı. Evvelâ baş- makale kaldırılmıştı. Bunun bir ne- vi protesto olduğunu vurdumduymaz- lar bile anlarlardı. Fakat silâh, bek- lenen tesiri yapmadı. Başmakaleler- den kurtulunmuş olması bazı kimse- leri sevindirdi bile. Üstelik halk, lıştığı ve tuttuğu, sevdiği başmuhar- rirlerin -meselâ Nadir Nadi- muhte- lif meseleler hakkındaki fikrini öğ- renmek istiyordu. Bu fikri bulama- yınca, gazeteden yavaş yavaş soğu- yordu. Zaten, başmakale yazmamak prensibi iyi tatbık edilemedi. — Bazı kimseler bunu "iç polıtıkayla alâka- l1 başmakale yazmama ânâsına aldı, evvelâ sadece dış — meselelere temas etti, sonra umumi mahiyette memleket dâvalarını mevzu yaptı, nihayet ortaya deve kuşu gibi bir vaziyet çıkardı. Basın Kanunu, yeni şekliyle dahi gazetecılerı fikirlerini söylemekten men etmiyordu. Aslında değişen, fi- kirlerın ıfade tarzıydı. Ne var ki ta- dilâtta kullanılan kelimelerin şok tarafa çekilir cinsten olması D dahilinde müşahede edılen bir muayyen zihniyet en masum yazıla- rın bile tehlikeli hal alması netice- sini veriyordu. Ama — hürriyetlerini herçebadabat korumak isteyen bir basın bunu göze almalı, bir meslek tesanüdü kurmak, yılmamalı ve ye- ni tadillerin hukuki çerçevesi içinde bu tadillerin zararım' her gün hay- kırmalı, bunların değişmesine çalış- malıydı Yanlış tefsirler neticesi hak- sızlıklara maruz kalınması tabiiy- di; ama bütün basın topyekün va- zifesini yapsaydı, hatt hürriyeti hakikaten ideal bilen her gazete ken- di üzerine düşeni, başkasının hare- ket tarzına aldırmaksızın yerine ge- tirseydi, vaziyetin başka olmamasına imkân yoktu. Umumi efkar bunu mü- şahede etmekten geri kalmamış ve basını, alâkasını azaltmak suretile ikaz etmıştı Evvelden bir kaç gaze— te okumadan yapmayanlar, şimdi tek bir gazeteye şöyle göz gezdiriyorlar- AKİS, 2 AĞUSTOS 1956