MUSİKİ retti. Yaratma sevinci ve hayal ge- nişliği sonsuz gibiydi. Eserleri, — 88 cilt doldurdu: — sonatlar, senfoniler, ed'ler, oda musikisi, konsertolar, o- ratoryolar. Dresden'de idare ettiği "Liedertafel" korosu, ona şöhret sağ- ladı. 24 yaşındayken kurduğu "Neue Zeitschrift für Musik" — gazetesinde yayınladığı musiki tenkitleri ona Je- na Üniversitesi honoris causa dok- torluğu ünvanını kazandırdı Maka- lelerini "Florestan, Eusebius ve Ra- ro" takma 1sım1er1yle 1mzalad1 Bu hareketini, şahsiyetini parçalama te- mayülü olarak tefsir edenler ve iler- de, mesleğine son verecek olan çıldır- manın başlangıcı gibi görenler oldu. Aşk mahsulleri Pıyano öğretmeninin mukavemeti- ni yendi ve kızı Clara ile evlen- meğe muvaffak oldu O da virtüozdü. Karıkoca, birbirleri mükemmelen tamamladılar. Evhlıklerının ilk yılın- da Eichendorff ve Heine lied'leri doğ- du; Chamisso ile Rückert'in şiirleri bestelendi: hepsi bir arada 138 lied.. Asır hastalığı şairi İngiliz Byron, ta- mamen farklı ir şairle, obert Burns'le Schumann'ın musikisinde birleşti. Burns, Schumann'ı halk mu- sikisi lehçesıne yaklaştırmış - sayıla- bilir. Sechumann, bütün bu zıtlıklar içinde kendini pek rahat hissediyor- du. Aynı içgüdü, —bestekârın çocuk psıkolopsıne nüfuz etmesini sağladı: "Çoc ahneleri", "Geni Albü- mu", 'Büyük ve Küçük Çocuklar İ- çin Parçalar" meydana geldi. Daha henüz genç olmasına rağmen Schumann artık zirvenin ötesine geç- mişti. Besteleme tarzında rahatlıktan çok gayret kendini göstermeğe baş- lamıştı. Yaratma sevinci azalıyordu. Karısıyla beraber bir Rusya turnesi- Büyük başarı kazandı. 1850 reciliğini kabul etti. Bunun, yaratıcı faaliyetini tahrik edecegını umuyor— Robert Sehumann Yaratıcı delilik 30 du. İlk heyecanla "Ren Senfonisi" ni yazdı. Sonra, çeşitli hayal sukutları ve başarısızlıklar onun zihnini ka- rarttı, 1854 yılında, kendini buzlarla 1 Ren nehrine atmak Suretiyle intihara teşebbüs etti. Kurtarıldı. Bir tımarhaneye, kapatılmasını kendi is- tedi. Bonn şehrinin banliyösündeki Endenich'de, bir akıl hastahanesinde, hayatının son iki yılını geçirdi. Ka- rısına, çocuklarına, dostu Johannes Brahms'a son mektuplarını yazdı. 29 Temmuz 1856 da - yüz yıl önce geçen hafta - öldü ve Bonn mezarlı- ğına gömüldü. Caz Bir kayıp daha lifford Brown bundan beş yıl ön- ce mühim bir otomobil kazası geçirmiş, bir sene müddetle hasta- hanede yatmıştı. O zamanlar henüz ismi duyulmamış bir cazcıydı. Ge- çen hafta yeni bir otomobil kazası, genç neslin bu parlak trompetçisinin hayatına son verdi. Beraberinde pi- yanist Richard Powell olduğu halde, ünlü davulcu Max Roach'la çalmaya gidiyorlardı. Zaten son yıllar hep beraber çalışmışlardı. Bu defa Max Roach boş yere bekledi. Clifford Brown, henüz 26 yaşını bitirmemişti. Şöhretini son iki yıl zarfında yapmış, modern cazın en vaadkâr iki — trompetçisinden iri -diğeri Thad Jones- olarak kalbul edilmiş, hattâ Dizzy Gillespie, Miles Davis, müteveffa Fats Novarro gibi ustalarla aynı seviyede olduğu söy- lenmişti. Münekkitler onun, Davis ile Novarro'nun en iyi vasıflarını bir- leştirdiğini görmüşler, itham dolu ve teknik bakımdan istisnai sololarım en parlak kelimelerle — övmüşlerdi. Down Beat dergisinin münekkitler anketinde "1954 Yeni Yıldız" mükâ- fatını kazanmıştı. yse ki dünyanın her köşesinde- ki cazseverler, Clifford Brown'un ne apta bir caz musikişinası olduğunu, çevırdıgı birçok plâk vasıtasiyle an- mak imkânına maliktirler. Bugün kataloglarda onun en az yirmi tane uzun-çalan plâğı yardır. Bunlardan bir kısmı kendi ismi altında, diğerleri ise iştirak ettiği, grupların kayıtları— dır. Clifford Brown'u caz dünyasından aynan kazanın diğer kurbanı, piya- nist Richard Powell, Brown çapında bir musikişinas değildi. Bununla be- raber şahsiyet Sahibiydi ve şöhretli kardeşi piyanist Bud Powell'in tesi- rinden kurtulmağa çalışıyor, kendi- sine ait bir üslüp geliştiriyordu. Ya- şasaydı, ondan da çok şey beklene- bilirdi. .' Amerika Kurtarıcı izim bestekârlara olan ihtiyacı- mız, bestekârların bize olan ihti- Clifford l;rown İ "Ölümden — kaçılmaz!" yacından fazladır. Vakfımın yapmak istediği, bestekarların boyunbağı sat- mak mecburıyetınde kalmalarına en- gel olmaktır." u sözleri söyliyen, Şıkagolu şa- rap tüccarı Paul Fromm'dur. Fakat Fromm'un — önemi, şarapçılığından ğil, kazancını gene bestekârların istifadesine tahsis etmesinden ileri gelmektedir. Her ne kadar Amerikâ- da birçok vakıf, bestekarları himaye zaten şöhret yapmış olanlara gider. Birçok genç ve istidatlı bestekâr henüz şöhret ve ara kazanabilmek için çeşitli en- geller aşm, ak zorunda ırlar. Paul omm'un rt yıl önce kurduğu vakfın gayesı, genç bestekârı destek- lemektir. Daha Almanya'da talebe i- ken çağdaş musiki taraftarı idi. Zen- gin bir şarapçının oğluydu. man- ya'da bir vakıf kuracağı sıralarda, Hitler re_ıımı yüzünden, memleketten kaçmağa mecbur kaldı. Amerika'da kısa bir zamanda milyoner oldu. Böy- lece gayesini de tahakkuk ettirebil- Şimdi, iddiasız, bir milyoner için mütevazı sayılabilecek bir hayat sür- mekte, gelırının ger alan kısmını - her yıl 50.000 dolar - Fromm Vak- fına vermektedir. Vakıf, dört kişiden müteşekkil bir uzmanlar heyeti va- sıtasiyle, bestekârlara para mükâ- fatları vermekte, eserlerinin konser- lerde çalınmasını, nota ve plâklarının neşredılmesını sağlamaktadır. Bu heyet. Fromm'un şahsi zevklerim he- saba katmadan eserleri incelemekte- dir. Zaten onun —arzusu da budur. Heyete tam yetki vermiştir. Şimdiye kadar 600 den fazla genç bestekâr Froman Vakfına eser yollamış, bun- lardan ancak 56 sı mükâfat almıştır -ki İlhan Usmanbaş'ın Yaylı Sazlar Kuarteti de bunlar arasındadır Pau Fromm, bu hususta "sadece iyi dı— yebileceğimiz pek çok eser var; biz sanat arıyoruz" demektedir. AKİS, 4 AĞUSTOS 1956