idi. Temsilin memnuniyet verici diğer bir tarafı, daha bu yıl Konservatuar- dan mezun olmuş genç bir tenorun gösterdiği mevcudiyetti. Bu operanın sağlayabildiği dar hudutlu saha için- e bile imkânlarım gösteren bu te- or, berrak sesi, müzikalitesi ve sah- ne şahsiyetiyle, tenor buhranı içinde kıvranan operamıza hızır gibi yetiş- miştir. İsmi: İsmet Kurt. e umu- yoruz ki ilerde bu isimden çok bah- sedilecek. Keza, zengin sesli bir bas- so, İhsan Şenol, Devlet Operası stra- tejlerinin en tehlikeli mevkilerde bi- le kullanmayı düşünebilecekleri bir unsur olarak parladı. Küçük ocak süpürgecisi rolünde Alev Sezer'in hem tiyatro istidadı, hem de mükem- mel bir oğlan-soprano sesi var. körpe kaabiliyet eğer bu sahada ye- tiştirilmiyorsa, çok yazıktır. Uçnncu Tiyatro idaresi gelecek mevsim me- selâ Menotti'nin "Amahl ve Gece Zi- yaretçileri" adlı operasını repertua- ra alabılır ve başrolü Alev Sezer'e verebili Orkestra Tekke Salon yarı yarıya bostu. Halbuki konserin biletlerinin tamamen sa- tılması beklenirdi. Önemi olan bir musiki olayı cereyan edecekti Yü- züncü ölüm yıldönümünde bir beste- kâr anılıyordu. Ustelık bu bestekar bir yirminci asır "canavarı" ğil, herkesin pek lâtif bulduğu ruh Robert Schumann'dı. Orkestra- yı, geçen yılki konseri pek başarılı olan Pertev Apaydın idare edecekti. Hem, bu genç sanatkar iki üç yıl ön- ce şef değneğim eline aldığı günden beri hadise yaratan bir isim olmuş, “dahi"” " gibisin- den laflar edilmiş, Fransa'da yapılan bir amatör şefler müsabakasında e- rıştıgı netice dolayısıyle kopan — bir münakaşa isminin etrafındaki rO- paganda halesini daha da genışlet— mişti. Sonra, geçen yılın en önemsiz orkestra konserleri bile çok defa ta- mamen dolu salonla verilirdi. Öyley- se neydi bu alâkasızlığın sebebi? Ni- çin konsere pek az kişi gelmıştı" ecen Cumartesi günü bir başkanlığı Filarmoni Orkestrası is- miyle anılan insan topluluğuydu. Hal kı iten, bu orkestranın bütün ölçüle- re göre - ve kelimenin tam mana- iyle - "kotu" bir orkestra — olması degıldı Herkes buna alışmıştı. Fa- kat, geçen yıla kadar onbeş günde bir Opera salonunda mutad senfonik konserler vermek suretiyle halkta bir konser itiyadı doğmasına ımkan sağ- layan, böylece vazifesini - doğrudan oğruya musiki bakımından değilse bile - hiç olmazsa içtimai bakımdan yerine getıren Cumhurbaşkanlı“ Or- kestrası bu yıl resmi konser mevsi- Mart — ayının sonlarına yak- laştığımız bu günlerde daha henuz açmamıştı. Arada bir tesadüfi kon- serler verilmiyor değildi. Fakat or AKİS, 24 MART 1956 Kapaktaki Sanatkâr MUSİKİ Pertev Apaydın içinde ve dışında söz- güvendiğim — kimseler, bana muvaffak olduğumu — söyle- diler. Farklı şahısların ve görüşle- rin ekseriyetle bu noktada bir- leşmeleri acaba tesadüf eseri mi? bilmem, belki de farkında ol- madan herkesi aldatıyornm Yal- nız bildiğim bırşe Y, endimi al- datmadığımdır." Bu sozlerı Pertev Apaydın söylüyordu. Amatör viyolonistler, piyanist- ler, hatta bestekârlar az değildir. Fakat, amatör bir orkestra şefi?! Bu nasıl olabilir T Bir şef kendini nasıl — yetiştirebilir? Amatör bir musikişinas nasıl şeflik yapma du- rumuna varabilir? Bır orkestra şefinin muhakkak "mektepten" mi olması lâzımdır? "Alaylı" bir şef de muvaffak" olabilir mi? A- dın, bu meseleler — ve sualler karşısındaki görüşlerini açıklıyor- du. Bir de örnek verdi: "Amatör şef hiç mi duymadık? Danimarka kralı var meselâ Hem, bir partisyonu incelemek, analizini ve sentezini yapmak, saglam kom- pozisyon ve musiki bilgisi olan herkesin başaracağı bir iştir. Pertev Apaydın'ın —musiki ve kompozisyon bilgisi, pek küçük yaşlarında başlayan bir eğitimden kuvvetini alır. 1929 yılında İstan- ul'da doğmuş, ilk musiki dersleri- ni alaturkacı bir musikişinas olan annesinden (Bn. Fulya Apaydın) almış, Kadıköy Halkevi — korosu- nun çalışmalarıma — katılmış, Hu- lusi Öktem'den solfej ogrenmış, daha sonra da bir taraftan St. seph lisesine devam ederken dıger taraftan da Cemal Reşit Bey ile armoni, kontrpnan ve füg çalış- mıştır. "Resmi" tahsili, musikiye karşı derin sevgisinden hız alan kendi kendini yetiştirme gayretiy- le desteklenmiştir. Memleket kestranın faaliyetinin muntazam bir programa bağlı olmaması, konserle- rin belirli aralıklarla verılmemesı, cumartesi konserlerinin müdavimle- rini yeniden konser salonundan uzak laştırmıştı Bu yüzden "manfred uvertürü" tam bir kaos halinde icra edildi. Hele kon- sertoda esasen viyolonseliyle müca- dele halinde bulunan Feyha Talaya orkestranın silik refakatine ne de- meliydi Pertev Apaydın tecrübesi kıt bir şeftir. Bu başarısız konserin mesuli- yetini tamamen orkestraya yükleme- mek için bazı aksamalarda - mesela tereddütlü ve gecikmeli ataklar - se- ri kabahatli görebiliriz. Fakat şup- hesiz bulunan — birsey. — Apaydın" Ama şeflik yapma durumuna nasıl ulaşmıştır? Zihinleri işgal e- den sual dur. "Başlangıçta orkestra şefliği yapmak aklımdan geçmiyordu. Kompozisyon çalışmıştım. Orkest- ra için bir eser yazma sırası gelin- ce, orkestrasyon bilgimden başka işin pratik tarafım da goz önünde tutmak gerekti. Amatör bir musi- kişinas, hele kompozisyon çalışan biri, müşterek musiki yapma ihti- yacını duyar. Bu, bir partisyona gerçekleştirmek, onun ihtiva ettiği idealin tahakkukuna katılmak ar- zusudur. Maalesef bizde oda mu- sikisi yapacak iyi amatör de necek kadar azdır. Profesyoneller ise ilgilenmiyorlar bile bu işle. Hal- buki, Cemal Reşit Rey ile şeflik de çalışmış, çok faydalanmış, çok şey öğrenmiştim. İdare edebilece- ğini bir orkestra da vardı. - İstan- bul Orkestrası - Böylece küçük çapta, oda musikisi çapında tat- min edemediğim bir arzuyu, bü- yük çapta, orkestra idaresi yoluy- la tatmin ediyorum. Orkestra ida- re ederken, meselâ bir kuartette viyola çalarken duyacağım zevki alıyoru! Pertev Apaydın kendine hiç çe- kinmeden "amatör" diyen ve bun- dan da gurur duyan bir musikişi- nastır. Bu bakımdan, sanatkârlar arasında nesli maalesef tükenmiş gibi görünen bir tipi temsil ediyor. Münakaşa kabul etmeyen bir husus, Pertev Apaydın'ın ne ken- dini, ne de başkalarını aldattı- ğıdır. Başarılarının derecesi hak- kında hatana aynı fikirde olma- yabilir. Fakat Pertev Apaydın gi- bi samimi, yetkili, geniş kulturln ve herhalde büyük sanatkârların amurundan olan bir musikişinas- tan, çorak musiki hayatımızın a- zami derecede istifade etmesi bek- duygulu ve duşuncelı bir musikişi- nas, partisyonunu — inceden inceye tetkık etmeden idare tekniğine mü- teallik noktaları ve tefsire ait fikir- lerini — sağlamlaştırmadan kürsüye çıkmayan bir şef olduğudur. Düşün- celerinin ve telkınlerının orkestraya intikal edebilen nisbeti, Apaydın'ın programdaki bütün eserleri anlamış ve anlatmaya azmetmiş bulunduğu- nu gösteriyordu. Eğer degnegının altında asgari profesyonel seviyeyi haiz bir orkestra olsaydı, herhalde daha başka bir konser dinlerdik. Ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı Filarmo- ni Orkestrası ancak, saz çalmaya yeni başlayanların kurduğu bir or- kestra sesini veriyor. Bir eksiğiyle: sanat heyecanı... 31