Okuyucu Mektupları Efendim, — bendeniz Ödemiş çesi kunduracılar arastasında küçük bir esnaf kahvecisiyim. Kahvem halen C.H.P. lokali ha- lindedir. Muhitim bir sene ön- ceye kadar yüzde 80 D.P. liidi. Şimdi bu miktar C.H.P, lehine yüzde 80 vaziyetine gelmış bu- lunuyor. Faydalandığımız bir çok ga- zete ve mecmuaların başında AKİS geliyor. mektubumun ve aşağıda arzede- cegim hususların is'afı müm- kün olduğu takdırde, mecmua- nız tarafından neşrini rica edi- yorum: C.H, nin son devrinde ba- kanlık yapmış şahsiyetlerin o gunku ve bugünkü — durumları nedir? Bir misalle açıklıyayım: 25 şubat tarihli AKİS'te bahsi ge- çen eski Trabzon Milletvekili Cahit Zamangil'in durumu ile gene AKİS'te neşredilen Müker- rem Sarol ve diğerlerinin vazi- yeti gibi.. İsmail Özgüler - Ödemiş * bir okuyucunuz olan üniversite talebesi ol- mam hasebiyle, AKİS'in sistem- li bir "şahsi neşriyat" yapması- na üzülüyorum. Zaman zaman haklı veya haksız - çok zaman haklı olabilirsiniz - şahsiyata kaçmanızın yersiz olduğu ka- naatindeyim. — Neşriyatınız de- mokrat memleketlerdeki bası- nın kullandığı ölçü ve kelimele- ri aşmıyabilir, fakat ne olursa olsun, birkaç besleme gazete ve mecmuanın yaptığı şeyı, başka yönden de olsa, yapmak in değerini, az da olsa, düşürür fikrindeyim. Özcan Vural - Kayseri * Devamlı bel bir ithalatçıyım. Getirdi- eşya Cadillac değil, ör- gü makineleri iğneleridir. Bun- ların alıcıları fakir halktır. Ör- gü makineleri küçük — sanatın bir koludur. Hükümet küçük sa- natları hımaye eder, köylerde, kasabalarda örgü makinalarını kullanmayı öğretmek için kurs- lar açar. Muvaffak olanlara bir makina hediye edilir. İşte bu makinaların — iğneleri on dört aydan beri gelmemektedir. Mev- cutlarımız da tükendiği — için müşterilerimize "yok" satıyo- ruz. Geçenlerde yegâne geçim vasıtası örgü makinesi olan yaşlıca bir hanım "iğne yok" cevabını alınca düştü, bayıldı. Geçenlerde Başbakan İzmir- de verdiği nutukta ıspanağı a- lanın da satanın da Türk oldu- ğunu söylemiş, örgü makinesi iğnesi alıp satan bizler Türk de- ğil de neyiz? İhsan Sıtkı - İstanbul Ben gim 30 MUS Eğitim Bir opera yaptılar Pazar günü öğleden sonra saat üç.. Operaya gıtmenın adet olduğu bir vakit değil... Bununla beraber ge- çen haftanın Pazar günü saat üç rad- delerinde Devlet Tiyatrosunun yeni şubesi Üçüncü Tiyatro - eski Halk- evi, şimdiki Türkocağı - salonu ta- mamen doluydu Uzun müddet bir mahalle sineması olarak — kullanılıp harabeleştirilen, nihayet Devlet Ti- yatrosu tarafından ele — alındıktan sonra temizletilip basit de olsa bir restorasyona tabi tutulmak suretiy- le yüze güler hale getirilen salonu o gün işgal eden seyircilerin manzara- sı, her zamanki opera temsillerine nisbetle pek farklıydı. Salonda bu- lunanların yaş vasatisini almak iste- diğinizde varacağınız rakam 15 ya- hut 16 olabilirdi. Nitekim temsil e- dilen opera da bu yaşlardaki gençle- re, orta mektep, ve lise talebesine, hitap ediyordu. Fakat oyun bittikten sonra pekçok kimse, bu operayı har yaşta ve her seviyede halkın — gör- mesi gerektiğim düşündü. Bu, tam manasiyle bir opera degıldı Fakat opera sanatının mahiyeti, bir opera- nın ne gibi şartlar dahilinde beste- lendiği, livrenin ve musikisinin na- sıl hazırlandığı, eserin sahneye nasıl konduğu gibi mevzuları en anlaşılır terimlerle halka izaha çalışan, öğre- tici bir eserdi. İsmi. sadece, "Bir O- pera Yapalım" idi. Geçenlerde mem- leketimizi de ziyaret eden İngiliz bestekârı Benjamin Britten tarafın- dan hazırlanmıştı. Dinleyiciler korosu 'Üç perdelik eserin ancak son perde- ra temsili cereyan ediyordu. Ondan önceki perdelerde dinleyiciler, bu o- peranın hazırlanmasını adım adım takip etme fırsatım — buluyorlardı. Gerçı, operanın mevzuunu teşkil eden üçük bir ocak süpürgecisi- nın hikâyesi - başlı başına hiçbir il- gi çekmeyecek kadar sudandı. Üste- lik Brıtten in, herhalde, bu eseri için en iyi musikisini yazmış olduğu iddia edilemezdi. Bu bestekârın da en ıyı- den bir aşağı musikisine — kolay ta hammül edilemez. Sonra, dınleyıcıle- rin koro halinde operaya iştirakleri tamamen fuzuli idi. Bu fikrin, ese- rin öğretici gayesiyle olan şüpheli il- gisi bir tarafa (hangi operada dinle- yiciler, operanın — parçalarım temsil sırasında teganni ederler?), Britten melodilerinin musiki — eğitimi olma- yanlar için hatırda tutulması ve söy- lenmesi epeyce güç cinsten — oluşu, halkın iştirak arzusunu — kırabilirdi. Nitekim, orkestra şefi İlhan Usman- baş'ın ikinci antrakt esnasında halkı bu parçaları söylemeğe çalıştırma- sı, bu operanın temsil edildiği her yerde olduğu gibi, halkın arasına ön- ceden çalıştırılmış bir koro yerleştı- rilmeseydi, pek soğuk bir hava ya- ratabilir ve hi bır netice vermezdı. Anlaşılan bestekâr bu fikre, sahne ile halk arasındaki teması kurabil- mek için itibar göstermiştir. Yoksa eserin bünyesinde bunun hiçbir gö- revi yoktur. Vaitkar bir tenor Bununla beraber "Bir Opera Yapa- lhım", içtimaf gayesine bir eserdir ve Üçüncü temsili de tam bir başarı sayılabilir. Temsilde rol alanlar, daha çok. Devlet Konservatuarının yeni me- zunları opera korosu — mensupları "Bir Opera Yapalım" O kadar beleş mi ? AKİS 24 MART 1956