KIBRIS Son Cumhuriyet hükümetlerinin bris mevzuundaki — tutumun- dan şikâyetimiz — var. Şikayetimiz bir "milli dava" olan bu meselede menfaatlerımızın layıkı veçhile ko- runmamış bulunması, ve istikrarsız bir polıtıkanın takibi yüzünden iş- lerin bugünkü hale getirilmesine yol açılması — dolayısıyladır. Bugünkü hal ise bizim için asla avantajlı de- ğildir. Kıbrıs üzerinde Türkiyenin hak sahibi olduğunu aklı başında hiç kimse inkar edemez. Aynı şekilde İngilterenin ve Yunanistanın alâ- kalarım görmemek de imkânsızdır. Adanın mukadderatım ancak bu üç devlet aralarında anlaşarak halle- debilirler. Bir tek devletin veya sa- dece iki devletin başbaşa verip bu- lacakları formül asla tatminkar ol- mayacal "Kıbrıs meselesi" İkinci Dünya harbinden sonra gelişen fikirlerin Ur neticesi olarak, halli icap eden bir dava seklinde bundan seneler- ce evvel kendisini beynelmilel siya- set sahasında hissettirmiştir. Ingılız olmıyan yarım milyon medeni insan İngilterenin boyunduruğu — altında yaşıyordu. Bunu — görmemezlikten gelmenin bir faydası yoktu. Hal- uki Cumhuriyet hükümetleri son yıllara kadar öyle bir meselenin mevcudiyetini inkar etmeyi en ba- siretli politika saymışlardır Bir müddet bu isin bizi alâkadar eden tarafı bulunmadığı söylenmiş, mu- teakiben davanın kendisine göz yu- mulmu: unan polıtıkacılarının verdikleri teminata — güvenilmiştir. Yunan politikacıları — bize daima brıs mevzuunda resmi bir teşeb- büse geçmeyeceklerini bildirmişler, fakat umumi e askısı altın- da Enosis'e aleyhtar görünmemeye mecbur olduklarım telkin etmişler- 5 tek adam, Sedat Semavi tehlikeye işaret etmiş, fakat o da Dış İşleri Bakanlığının yıldırımlarını üzerine çekmiş, hatta milli menfaatlere ay- kırı davranmakla suçlandırılmıştır. Yunanlılar meseleyi Birleşmiş Mil- letlere getirmeye hazırlanırlarken dahi bizim Dış İşleri bakanlarımız her hangi bir demeç vermekten ka- çınmışlar, geçen yazın sonuna ka- ar adanın adını bile ağızlarına al- mak istememişlerdir. Halbuki da- vanın bu kadar dallanıp budaklan- madığı sırada enerjik bir tavır ta- mnmak ve o zaman elimizde tuttu- ğumuz kozları kullanmak suretıle Yunan hukumetını pek âlâ yebilirdik. Zira radan hadıseler göstermiştir ki meselenın hal muharriki ne Kıbrıslılar, hatta ne de Yunan — efkarı umumiyesidir. İ doğrudan doğruya Ati- uh na hükümetidir. Geçen seneye kadar inanılmaya- AKİS, 24 MART 1956 cak bir gaflete dalan sadece biz değildik. İngilizler de vaziyetin ve- hamet kesbetmekte olduğunu gorup anlamak istemiyorlar, onlar Öy le bir meselenin mevcudıyetın in- kâr ediyorlardı. Elbette ki kapalı kapılar arkasında cereyan eden te- maslarda Kıbrıs işi ele alınıyordu. Ama o temaslarda — teminatın her türlüsünü veren nan hükümeti,, Öte taraftan kesif bıı' propaganda yapmaktan ve dünya umumi rım kendi tarafına çekmeye çalış— maktan geri kalmıyordu. Yirminci asrın ikinci yarısında umumi efka- rın rolünü küçümsemek affedilir bir hata değildir. Ankara ve Londra hükümetleri- nin gafletidir ki Kıbrıs meselesini bugünkü vahim halıne getirmiştir. üzerinde durm: faydası yoktur. Fakat ha- diselere tamamiyle realist bir göz- e bakmanın zamanı gelmiştir, hat- ta geçmiştir. Kıbrıs Yunanlılara ve- rilemez. Self Determination da ay- nı manaya geldiğinden kabul edi- lemez. Adanın bize iade olunması ise ham bir hayaldir. O halde bir uzlaşma zemini aranmalıdır. Zira statükonun devamına maddi imkân kalmamıştır. Bu zemin nasıl bulu- nabilir?. vvelâ Cumhuriyet Hükümetinin kendisini hâdiselerin — akıntısından kurtarıp ciddi bir vaziyet alması ve bunu azimle, kuvvetle ifade etmesi lâzımdır. Şimdiye kadar politika- mız tamamile ampirik bir politi- ydı, bir nevi el yordamıyla yol bulma gayretiydi. Bu gayretlerimiz sırasında bazan pasif kaldık, bazan Ingılızlerın paravanası oldu ik. Fa- at hükü metlerımız hiç bir zaman "milli görüş"ümüzü vuzuhla akset- tiremedi. Bu "milli görüş"ü bütün partilerin İştirakini temin ederek aramadı. Sonra da hangi ana fikir üzerinde müzakereye hazır olduğu- muzu bildirmedi. Yirminci asrın i- kinci yarısında tamamiyle demode olmuş bir takım müstemlekeci ce- reyanlara, sahip bulunduğumuz hu- kuki ve stratejik hakların desteği- ni bol keseden bağışlamakla hata etti. Demografik haklarımız ise kâ- fi derecede kuvvetle ve ısrarla or- taya konmadı. Halbuki hukuki ve stratejik haklarımızın üstünde bu demografik haklarımız dünya umu- mi efkarını bizim tarafımıza çeke- bilirdi. Zira Kıbrıs meselesinde 400 bin Yunanlı kadar 100 bin Türkün mukadderatı da göz önünde tutul- ması gereken bır faktördür. Bunu yapacak yerde ' Ingılızler çekılırse Kıbrıs Türkiyenindir" diye saç- masını andıran beyanlarda bulun- mak ancak tezimizin, milli görüşü- müzün kuvvetini azaltabilirdi. Ni- tekim azaltmıştır İngilizlerin adada kalmasını te- ve TÜRKİYE mine çalışmak, o yoldan bir formül aramak elbette ki mantıki bir po- litikadır. Ama bu bizi Londra hü- kümetinin muazzam gaflarının me- suliyetini paylaşmaya, onun hata- larım mazur göstermeye sevketme- meliydi. İngilterenin kendisine hafta evvel ada halkının temsilcisi sıfatıyla muhatap yaptığı Makarios hafta nra, tekliflerini ka- bul etmeyınce surmesı kuvvet de- ğil, zaaf alâmetidir. Nitekim hadi- senin tepkileri öylesine büyük ol- muştur ki bundan en ziyade Enosis taraftarları fayda görmüşlerdir. Zi- Makarios ya çete reisidir; o takdirde Londra hükümetinin onu karşısına alıp görüşmemesi lazım- dı. Ya da ada ekseriyetinin temsil- cisidir; o takdirde müzakereler ne- tice vermeyince sürülmemesi gere- kirdi. Bundan başka bunun Ameri- kadaki tesirleri gözden kaçırılma- malı, Amerikanın bir seçim sathı mailinde bulunduğu unutulmamalı, Yunan asıllı amerikan milyonerleri- nin Washington hükümeti nezdinde- nüfuzları gözden uzak tutulma- malıydı. Şimdi böyle bir gafı sırf İngiltereye destek olma emeliyle benimsemek hangi mantığın icabı- dır? Bu yola sapılmasının — sebebi bir kararsızlığın — içinde bulunma— mız, kendisini sele kaptırmış — in- sanlar gibi önümüze çıkan her dala tutunmaya çalışmamızda*. Bundan artık vaz geçmemiz lâzımdır, zira vaziyet son derece kritik hal almış- tır. Zaman kaybımızı süratle telâfi etmek mecburiyeti bizi realist, gü- nün şkrtlarına uygun, dünya mi efkârına sempatik gelecek bır tavır takınmaya zorlamaktadır. - — Türk — milleti Kibrisin Yunanlılara verilmesine, aynı manaya gelen Self Determination'un kabulüne ve- ya meselenin bizsiz karara bağlan- masına asla rıza göstermeyecektir. Böyle bir teşebbüs Yakın Doğuda telâfisi gayrıkabil - unanlıların batı blokundan ayrılmasından çok aha vahim - zarara yol açar. Fa- kat bir yandan adadaki 100 bin Türkün haklarının korunmasını, di- ğer taraftan bizim adanın idaresin- de söz sahibi olmamızı temin ede- cek bir statü değişikliğini kabul edeceğimizi açıkça bildirmemiz ge- rekmektedir. Bu, Yunanlıları hak- sız vaziyete duşurecek formül ldür. Yunanlıların dünya karşısındaki durumlarım mak meselenin aleyhimizde olma- yan bir şekilde hallini sağlamanın tek yoludur. Cumhuriyeti Hükümeti vaziyetini sıkı şekilde almalı ve şu dalı bırakıp bu dalı yakalamaya ça- hlışacak yerde milletin bütün tem- silcilerinin iştirakile — tesbit edıle— cek vi uzerınde en ufak tariz veril- meyecek "milt politikası"nı açıkça ortaya koymalıdır.