BASIN Davalar Dört nutuk 29 şubat sabahı saat dörde doğru eclis gazinosunda oturan gaze- teciler yarış edercesine yukarı koşu- yorlardı. Maksatları Meclis balko- nunda gazetecilere ayrılmış olan İS- kemlelerden birine ilişivermekti. Çün- kü C.H.P. Genel Başkanı İnönü çok sevdıgı santranç masasından kalk- mış, hızlı hızlı müzakere salonuna gitmişti, Örfi İdarenin üç ay daha zatılmasma dair hükümet teklifi go- rüşülecekti. Muhalefete göre buna lü- zum yoktu. İsmet İnönü iki gecedir bu tezkereyi bekliyordu, söyliyecek- leri vardı. ",.. Hükümet için zayıf noktalar vardır.Bir defa Örfi İdare İstanbulda- dır. Istanbul gazetelerimizin en bü- çen faallerinin bulunduğu Örfi İdare ne yapıyor? Gazeteler üzerinde ne tesır yapıyor? Bunu ga- zeteler bilirle! faydası var arkadaşlar? Örfi İdareyi ne için uzatıyoruz? Örfi İdare ilân edildiği zaman devlet ve hükü- met reisleri gazetecilere karşı, hattâ yalnız yerli gazetecilere değil bütün dünya gazetecılerıne karşı bu örfi i- dare bir iç polıtıka vasıtası olmıya- caktır demişlerdi." Muhalefet lideri konuşurken mes- lekte eski ve hafızası kuvvetli gaze- teciler 27 Aralık 1947 de, altı ilde i- lan edilmiş olan Örfi İdarenin altı ay daha uzatılması teklifi münasebetiyle zamanın muhalefet lideri Celâl Ba- yarın şu sözlerini hatırlamışlardı: Bedii Faik 104. Madde . Bir vatandaş veyahut her han- gi bır gazete; 21 mmuz seçimleri yanlış yapılmıştır, bunda hata var- dır, bunun tahkiki lâzımdır, kanun- suz hareketler olmuştur dedığı za- manda bu kadar tabii bir hakkı kul- lanan bir kimsenin sıkıyönetimle ne münasebeti vardır? Bizim anlıyama- dığımız noktalar budur? İstanbulda idame edilmesinin sebeplerinden biri- si de, bizim noktai nazarımıza göre, İstanbul matbuatını ve umumi efkârı tazyik altında tutmaktır. İstanbul hâ- lâ müesseseleriyle, neşir vasıtalariyle bütün memlekette birinci - derece bir şehir olmak vasfım muhafaza et- mektedir, orada matbuat baskı altın- da kaldığı zaman, itiraf etmek mec- buriyeti vardır ütün memleke matbuatı ve basım tazyik altındadır n Bayarın o günden bu güne kanaatlerınde bir değişiklik oldu mu, olmadı mı bilinmiyor ama bir Nuret- in Oz'un, "şunu yazamazsın, bu— nu yapamazsın, kapattım, açtım" di- ye Türk basınının başının üstünde bir “Demokles" kılıcı astığı basın haya- tımızın unutulmıyacak hatıraları a- rasına geçmiş bulunuyor. ünkü hükümet başkam Men- deres, muhalefe t yıllarında, 13 Hazi- ran 1946 da "İnsanlığın tekmil iler- lemesınde matbuat hürriyetinin his- sesi de çok büyüktür. Cemiyet için- de iyiye, ileriye ve açıklığa doğru bü- tün hamleler hızım ye kuvvetini mat- buat hürriyetinden alırlar. Matbuat hürriyetinin olmadığı yerlerde ise va- tandaşın diğer hak ve hürriyetleri de tehlikeye düşeceği gibi, topluluk ha- yatı kirliliğin ve kapalılığın kiri ve pası altında bunalıp çürümeğe mah- kumdur " diyebiliyordu. ynı Menderes, hemen on yıl son- ra, 8 Mart 1956 günü İzmirde ortalık kararırken matbuattan şöyle bahse- diyordu: "Matbuatımız maalesef kendine düşen vazifeyi, hürriyet içinde çalış- manın, hürriyetin nimetlerinden ge- niş bir surette istifade etmenin icap- larım yerine getirmemektedir. Böy- le bir zihniyete ve böyle bir ruha dayanan matbuatın demokrasi devri matbuatı olmak vasfına sahip olma- dıklarım arze Değişen kim ? Menderes'e göre, değişen matbu- attır. Gerçekte matbuatta ölen- ler ve onların yerini alan gençlerden başka bir değişiklik olmamıştı. Ruh aynı ruhtu, D. P. yi o ruh iktidara getırmıştı. Asıl degışen Menderesti. Bir zamanlar muhterem olan ba- sın her nedense "menfur" oluvermiş- ti. Ona göre, basın doymak bilmeyen bir ejderhadan farksızdı. "Basın dedi- ğiniz üç beş kişi" sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar şeref ve haysiyetlere tecavuz edıyor, memle- ket menfaatlerini sayıyordu. in şurada burada, D.P. gru- bunun gizli toplantılarında basın hak- kında söylediği ileri geri sözlerden cesaret alan D.P. li milletvekilleri fır- Hüseyin Cahid Yalçın Hapishanede 80 inci yıldönümü, sat buldukça Türk basınına hücum etmekten geri durmuyorlardı. Zafer ve benzeri iktidar organları hariç, bütün Türk gazeteleri dünyaya ya- lancı, tezvirci olarak tanıtılmak is- teniyordu. Bu zihniyet Mılletlerarası Basın Enstitüsünün 195 rapo- runda bütün çıplaklıgıyle açıga vu- n Kanununun 1954 de degıştırılışınden sonra vukua ge- len hadiseler bir bir anlatılmıştı. Yal- manın bütün gayretlerine rağmen - o zaman Menderesi savunurdu - bu rapor feci hakikatlerle doluydu: 80 inci doğum yılını hapishanede kutla- yan başyazar, daha fazla suç işleme- sine mani olmak için tevkif edilen ga- zeteciler (meşhur 104 üncü madde), saçı dibinden kesilen yazı işleri mü- dürleri, savcılıkların yazı ışlerı mü- dürlerini telefonla "nazikane" ikaz- arı, resmi ilânlar hikayesi, çeşitli i- dari baskılar, milletlerarası bir ens- titünün raporunda yer alıyor ve Türk basınının halini başka izahata ihtiyaç kalmıyacak şekilde anlatıyordu Hakikatle karşı karşıyı Ankarada dördü akşam — gazetesi olmak üzere dokuz tane günlük gazete çıkar. Menderesin sözleriyle bunlar durup dinlenmeksizin "akşam- dan sabaha, sabahtan akşama ka- dar" şeref ve haysiyetlere tecavüz et- tiklerine göre, her gün bir kaç basın dâvası açılması, basın savcısının da başım karşıyacak vakti olmaması ge- rekir. Ama gerçek biç de öyle değil- dir. 1955 yılı içinde Ankarada 32 ba- sın dâvası açılmıştır. Bunlardan 11 i mahkümiyetle, sekizi beraatle netice- lenmiş, dördü çeşitli sebeple düşmüş, biri sukut etmiştir; sekizi de devam etmektedir. Mahkümiyetle neticele- nen davalarda suçlara şöyle bir bak- mak "mütemadiyen şeref ve haysi- yetlere tecavüz ettiği" iddia olunan AKİS, 24 MART 1956