Muktemel cevaba cevab: İyi film vardır! Bu — iddialara karşı ilgililerin kendi- lerini kolayca savunmaları imka- nı yok değildi. Denecektı ki, "eskisi kadar yeni film gelmiyor. döviz meselesi. Biz bu durumda an- cak, mevcutlarla idareye mecbur ka- lıyoruz." İlk bakışta, haklı görülebi- lecek bu savunmanın, çok cılız ve çü- rük oldugu böyle bir savunmayla Ankara'daki sinemacıların kendileri- ni haklı gösteremiyecekleri, küçük bir incelemeden sonra meydana çı- kabilirdi, önce, Ankara'lı sinema se- yircisi İstanbul'da oynayan filmleri seyretmekten mahrum bırakılıyordu. Göremediğimiz filimler İstanbul'da bu yıl ilk defa oynayan çok iyi bir film vardı. Michel Mor- gan, Gerard Philiph'in — oynadıkları bu filmin adı "İhtiras Kadını 'ydı. Bu filmi görebilmek Ankara'lı seyirci için acaba ne zaman mümkün olabi- lecekti? Jean Gabin'in "Les Mur des Ma- lapagas"sını, bu çok kaliteli filmi, İstanbullular geçen yıl seyretmışler— di Y nkaralılar n Renoir'in "The River — Ne- hir" fılmını de lstanbul lu, hayranlık— la geçen yıl görmüştü alının bu filmden nasıbı Olabılecek mıydı" Peki, ya İstanbul'da üç yıl önce oynayan Charlıe Chaplin'in (Şarlo) ösyö. Verdu"sünü, Ankaralı se- yirci halâ goremıyecek miydi? ene geçen yıl Istarıbul da oyna- yan Kirk Douglas "Diri Gömü- adlı filmi? Bu filmi görmek Elanor Parker'in oynadığı "Dedective Story — Kara- kolda" sını İstanbullu, hem piyes o- larak "Küçük Sahne'" de hem de film olarak iki yıl önce görmüştü. Ya Ankaralı? Gene iki yıl önce, bile oynayan, festiva birinciliği kazanmış, bizim için her bakımdan yeni ve orijinal bir mahiyet taşıyan, Japon filmi "Raşamon"a ne deme- liydi? İskenderun'da bu film oynatı- lırdı da, Başke nt Ankara'da neden oynatılmazdı Seyırcı istismarı aralı seyircinin günahı neydi kı suçu neydi ki, hep gördüklerini bir kere daha görmek bahtsızlığına uğruyordu? Filmlerin en eskilerini seyre zorlanıyordu? Ankara'daki si- nemacılar, Ankaralının eğlenme, zevklenme ihtiyacını karşılamakla vazifeliler, şu verilen örneklerden a da, döviz darlığı, ithal imkân- sızlığı gibi, asıl meseleyle ilgisi ol- mayan bir takım sebeblerle kendile- rini savunabilecekler miydi? Ankaralı seyirci, daha memlekete gelmiş fîlmlerın çoğunu görememiş- en, bu sebebleri makül karşılaya- bilir mıy i? Bu şehirdeki seyircinin parası ve zevki bu kadar kolayca istismar edi- lebilir mi? Bu hale bir son vermek, hiç olmazsa, Istanbul da oynayan iyi filmleri ayni mevsimde kısa bir müd- det sonra seyredebilmek imkânı yok mudur? Yanı biraz insaf ve iz'an? AKİS, 24 ARALIK 1955 İskenderun'da ald SPOR Türkiye - Portekiz maçından görünüş Küçümsenmeyen Futbol Türkiye - Portekiz Milli Maçı Orta — boylu, dökük saçlı, gözlüklü O bir şahıs Mithatpaşa stadının "L" tribününün dış kapısı önünde durdu. Etrafına tereddütle bakındı. Sonra ü- zerinde basın kelimesi yazılı olan ka- lar kendisini tanımışlardı. raftaki şeref tribününe buyurun" di- yecekleri bir sırada, gözlüklü şahıs cebinden basın kartını çıkarttı ve her zamanki mütebessim çehresi ile me- murları selâmlıyarak içeri girdi. Ba- sın tribünü son zamanlarda görülme- miş bir şekilde kalabalıktı. Gazeteci- likle alâkası bulunmayan pek çok şa- hıs bütün tedbirlere rağmen gene tur- nikeden içeriye sızmanın yolunu bul- muştu. Bu işin yükünü taşıyanlar ise, kapı önünde kalmışlardı. Kasım Gü- lek'in ayakta kaldığını görenler ona yer vermek için birbirleriyle yarış et- tiler. Gülek ise gösterilen yere, ayak- ta kalan bir hanımı oturtmak istedi. Bu centilmence hareket karşısında gazeteciler daha fazla sıkışmayı göze alarak her ikisini de yanlarına aldı- ar. Maç yerine arkadaşlarının ense- sini gören gazetecileri ise stad mü rü ancak sahadaki sandalyalara o- turtarak susturabildi. Şeref - tribünü S eref tribününde ise ilk bakışta ta- 5 nıdık simalara rastlamak imkân sızdı. Tamdık simadan kasıt her maç- ta orada, bulunanlardı. Meselâ lâcivert şapkalı Osman Kavrakoğlu, Zeki Rıza Sporel.. v.s. Ortada gözük- müyorlardı. Bunun yerine son za- manda gözden düşen Necmi Ateş, muvaffakiyet eski sporculardan Firuzan Tekil, Se- lâhattin Karayavuz ve Cihat Baban gibi mebuslar gelip oturmuşlardı. Maçın başlamasına yakın -bir sırada ise arka sıralardan birine Doktor Mü- kerrem — Sarol gelip —sessiz sedasız yerleşti ve maç boyunca öndeki me- buslarla göz göze gelmemek için aksi istikamete baktı. Örfi İdare Komu- tanı, Portekiz. Sefaretine mensup şa- hıslar ve Vali Gökay da şeref tribü- nündeki yerlerini almışlardı. Bir ara Gökay gazeteciler tribününe geçti ve Kasım Gülek'in hemen iki üç metre yanına kadar sokularak ayakta dur- du. Bu hareketi mânalandırmaya kal- kan şahıslar yok değildi. Fakat Gö- kayla Gülek selâmlaşmadılar bile... Maça hazırlanış bıraktığımız hafta içerisin- de Yeşilköyde kampa giren, yirmi milli takım namzedi içerisinden bir takım tesbit etmek güç bir mesele oldu. Daha evvelki yazımızda da te- mas ettiğimiz gibi bir takım dış ce- reyanlar milli kadronun tesbitine en- gel olmaktaydı Bu itibarla "Teknik müşavere" heyeti herkesi memnun 6» decek ve ayni zamanda da iyi netice alabilecek bir ekibi kurabilmek için uzun uzun düşünmek sorunda kaldı. Cuma akşamı saat 19.00 da otelde toplanan üyeler 21,30 da hiç bir an- laşmaya varamadan dağıldılar. Za- man azalmıştı. Takımı bir an evvel tesbit ve ilân etmek çocukları moral- man kuvvetlendirecekti. Heyet aza- ları ortaya bir takım iddialar atıyor- lardı. Hava yağmurlu olursa şu oy- nayacak, kuru olursa bu oynayacak gibi... Bu sözler futbolcuların kulak- larına da gitmişti. Sabahleyin yata- ğından kalkanların ilk işi -havaya 33