Bizdeki Eser, Devlet Operasında herşeyden fince tam bir başarı ile sahneye konmuştu. Son sahne hariç dekorlar bir hususıyet taşımıyordu. bakımından ise bütün teferruata dik- kat edilmişti; hemen hiç bir aksama olmadı. İkinci perdede vekilharcın, Norina'nın direktiflerini kalem kul- lanmadan yazması, göze çarpmadık- ça e mühim sayılmazdı. Konu- nun harek tlı temposu eser boyu nı geri hafaza ettiği gıbı, koronun uyelerıne varıncaya kadar, sanatkârların bütün hareketleri bir tereddüde yer vermeyecek kadar titizlikle tanzim edilmişti. Rejisörün- Vedat Gürten - başarısını tebrik et- memek imkânsızdı. temsili Adolfo Camozzo ıdaresındekı or- da kusursuz bir icra ile konu - h, neşeli atmosferim tamamlıyordu. Madem nefesli sazlar — bile oldukça temiz çaldılar ve lüzumundan fazla sivrilmediler. Yaylılarda ise bazan rastladığımız tereddüd olmadığı gibi daimi bir enerji ve beraberlik müşa- hade edildi. Diğer taraftan, metin teniz bir lisanla tercüme edilmiş, müziğin ak- sanlarına imkan — nisbetinde intibak memesine bir hayli dikkat olunmuş- tu. Norina —partisi dolayısiyle Don Pasquale daha ziyade Ferhan Onat düşünülerek sahneye konulmuştu. ncak aynı role diğer iki sanatkâr da hazırlandılar: Suna Korad ve Az- ra Çaplı. İlk iki temsilde Norina'yı Ferhan Onat teganni etti. Birinci ge- ce, baştan aşağı kusursuz bir icrada bul ndu. Ancak, ikinci temsilin ilk perdesinde değerli soprano'nun - bil- hassa Rigoletto'daki - mükemmeli- yetini tam mânası ile bulamadık. Sü- ratli, koloratur pasajlarda nısbeten tızleştıgı görülüyordu. Gerçi, pürüz süz, berrak olduğu derecede kudretlı sesi bakımından ne her zamanki Ferhan Onattı. Lâkin teknik mükem- meliyete ikinci perdeden itibaren u- laştı. Sahnesinin, bütün teferruatı ile başarılı olduğu söylenebilirdi. sunu da ilâve etmeden geçemeyece- ğiz: Genç sanatkârın şüphesiz ki ha- rıkulade bir ses kalitesi var. Tekni- ğine gelince, her hangi bir ses için kifayetli addedilebilir. opera alemindeki büyük kolora- tur sopranolarla hemayar - h â ço- ğundan üstün - bir kalitesi olduguna göre çok daha kuvvetli ve hiç aksa- mayan bir tekniğe dayanman lâzım. Genç sanatkârın da, tamamsa ve her zaman kusursuz bir tekniğe sahip ol- ması için . bu arada pes sesleri üze- rinde fazlaca itina göstermek sure- tiyle - çalışma arına biraz daha hız vermesinin kâfi geleceğine kaniiz. Aynı rolde Suna Korad, pürüz- süz, tertemiz vs hacimli sesi yanın- AKİS, 24 ARALIK 1955 da, canlı, hareketli ve oldukça kuv- vetli sahne tekniği ile başarıya ulaş- tı. Don Pasguale'a gelince... Filhaki- ka, Ayhan Baran'ı buffo rolünde din- lemek istemeyenlere bir bakıma hak vermek lâzımdı. Lâkin, sadece sürat- li pasajlarda ses hacminin biraz kü- çüldüğüne şahit olduk. n hari- cinde, partinin çeşitli nüanslarına tahminden fazla intibak eden değer- libas, bu rolü de başarı ile götürdü. Nevzat Çıdamlı'yı Ernesto rolün- de oldukça dik bir sesle dinledik. Ha- cim ve genişlik itibariyle kuvvetli sa- yılamazdı. Mamafih doğru entonas- yonla teganni ediyordu. Sahnesi bi- raz kuvvetti olsaydı seyirciler üze- rinde çok daha müsbet bir tesir bıra- kabilecekti. Aynı rolde Umur Pars fazlasiyle gölgede kaldı. Ses hacmi- nin küçük olması, bilhassa — tizlerde çektiği zorluk sahnedeki iyi oyununu dahi cazıp gösteremedi. kinci per- dede sesi, kuvvetti müzik ve dıger so- listler arasında hemen hemen kaybol- du. Denilebilir ki en rahat teganni ettiği kısımlar son sahnedeki arya ve Norina ile birlikte söyledikleri düet- ti. Nihayet, temiz, başardı bir Dr. Malatesta olarak da Fikret Kutnay'ı dinledik. Süratli pasajlardaki rahat- lığı, pürüzsüz sesi vs doğru entonas- yonu ile başka bir bariton aratmadı. , Don Pasguale operasında temsil ve seslerin en az Donizetti'nin müziği kadar muvaffak olduğu söy- lenebilirdi. Bestekârlar Bravolarve yuhalar Musiki bir yaşına daha bastı. Yeni bektir. Fakat öyle gürültücü bir be- bek ki, kendi rahat durmak bir tara- fa, etrafındakileri de fena halde ta- ciz etmektedır Onu gerçekten seven- ler har Bu sanatın yeni bir devreye girdi ğine şüphe yoktur. Fakat açılan yol işlek ola cak mıdır? Yok bir çık- mazla karşılaşılıp gene eskı yolda» geleneklerin hazırladığı yolda mı yü- rümeye devam edilecektir? Yeni üs- lübun öncüleri tuttuklarım koparma- ğa azmetmiş görünüyorlar ve bu, bes- tekâr Edgar Varese'in kelimeleriyle, şöyle ifade ediliyor : "Uzun zamanda beri elektronık il- minin musikiyi tampere sistemden ve musiki âletlerinin mahdut imkân- larından kurtarmasını bekliyordum. Nihayet bestekârların, istikbalde hu- dutsuz ses imkânlarından faydalan- malarını hazırlayan zaman gelmiş- tir." Demek istediği, geçenlerde New York'ta ilk defa icra edilen "Çöller" MUSİKİ adlı eseri vasıtasıyle pek güzel açık- lanıyordu. "Çöller", iki farklı vasat için yazılmıştı: 1) Dört adet tahta nefesli saz, on madem nefesli saz, bir çok vurma saz ve bir tınlama unsuru olarak kullanılan piyanodan müteşek- kil bir âlet grubu; 2) Stereofonik sistem vasıtasiyle sesi iki kanaldan duyurulan manyetik band. Varese, daima ihtilâlci ve gele- nekle pek alâkası olmayan bir mes- tekâr olarak tanınmıştır Manyetik bandın ve manyetefon'un imkânla- rından faydalanmakla ileri hamlele- rine bir yenisini ilâve etmiştir. Yap- tığı, tabiatteki sesleri manyetofon vasıtasiyle, manyetik şerit üzerinde birleştirmek ve bir ses kompozisyonu husule getirmektir. "Çöller", Oda Konserleri adlı ket tarafından hazırlanan ve modern musikinin ileri gelen simalarından Jacgues Monod'nun idare ettiği, Town Hall'da verilen bir konserde icra edil- di. Program, Bach'ın "Offrandes Mu- sicales"ından Altılı Ricercare ile a- . İkinci eserin de bir hususiyeti Bu, Stravinski'nin, Dylan Thomas'ın hatırasına ithaf ettiği, te- nor ses, dört trombon, ve yaylı saz- lar kuarteti için musikiydi. Hususi- yeti, oniki ton sistemine muhalif o- lan Stravinski'nin eninde sonunda bu şir- i tarafından soğuk karşılandı. Varese'in —musikisi başlayınca işler değişti. Eser yedi kısımdan müteşekkildi ve bunun, üçü, sahnenin iki tarafına konmuş büyük oparlörler vasıtasiyle yayılan, manyetofon musikisiydi. Bu ıkı musiki, yani orkestranın musıkı- ler (bestekârın ifadesiyle "ham ses- ler") gıcırtılar, hırıltilar, şangırtılar, takırtılar halinde salona yayılmaya başlayınca salondaki uzun o g sı bitince, alkışlarla beraber lar duyulmağa başladı. Fakat diğer dinleyicilerin yaylım ateşi halinde “bravo!"ları, bu musikinin düşmanla- rım çabuk sindirdi. Belki şöhretti bir sopranoya bile böyle alkış nadiren nasib olurdu. Deli-dâhi tavırlı Edgar Varese defalarca şahneye çıktı ve hal katteki oda musikisi dan inanılmaz bir mükemmeliyetle icra edilen Schönberg'in "Pierrot Lu- naire" i, Varese'den sonra, dinleyicile- re bir Çaykovski senfonisi gibi geldi. 31