K A D |I| N Aile Dört kadının keşfi Bu —keşif öyle atomla, âlet edevat- la ilgili birşey değildir ama keş- fi yapan dört kadından birinin kocası olan Mr. Wilson'a göre, belki de as- n mühim kesıflerınden biri- na, kendi iddiasına gü- re, saadete kavuşmuştur Halbuki bu keşif te, ihtimal birçok ba mişti. Ev işlerinin ne derece bezdiri- ci, bazen ezici ve ekseriya nankör ol- duğu malumdur. Amerikada (zira bu keşif te diğer bir flokları gibi Ame- rikada yapılmıştır) dört var- mış. ar dört komşu ımışler Sık sık toplaır ve çay saatinde çene ça- larlarmış. Daha doğrusu birbirlerine dertlerini anlatır, bazen dertlere ça- re ararlarmış. En büyük sıkıntıları ev işleri imiş. Çocuk bakımı, temiz- lik, emek çamaşır, ortalık toplar Mak... t bütün bu işler, kadınla- ra pek zor gelıyormuş Bazen çay saatine yetişemez, bazan öyle bitkin gelirlermiş ki, nihayet dertlerine bır çare aramışlar. — İşte . Wilson'un bahsettiği keşif budur. Bunu onun ağzından dinliyelim: Çare akşam, dıyor, bir perşem- be akşamı idi ve doğrusunu isterse- iz, eve. giderken, ayaklarım geri ge- rı gidiyordu. Ama bir dakika müsa- de edin, sözlerim sakın yanlış anlaşıl- masın: ben evini seven bir adamım. , O akşam, ayaklarım geri geri gıdıyorduysa kabahat ne bendeydi, evdeki karımda, kabahat gün- lerden perşembe oluşunda idi. Perşembe günleri evde karım bü- yük temizlik yapardı. Sabahın ka- ranlığında işe koyulur, — akşam geç vakitlere kadar, durmadan çalışırdı. Perşembe akşamları, yemek sofra- mız ekseri ihmal edılmış karımın sa- çı başı dağınık ve binaenaleyh neş'e- siz olurdu. Sofraya oturur, alelacele Çünkü karım ye- alışmak mecbu- riyetinde kalırdı. Bu sırada çok si- nirli olur, ekseri çocukları haşlar, be- nimle münakaşa ederdi. Bu hale, a- ramızda Perşembe Hastalığı der ve al Bir perşembe akşamıydı Iştahsız adımlarla merdıvenlerı çıktım, eve gi Hayre karınım saçı başı taranmıştı, uzerınde güzel bir elbise vardı ve gülüyordu. Geciktiğim için hemen sofraya turduk masamızda çiçek vardı ve karı çocuklara çok se vdıklerı bir tatlı hazırlamıştı. Et- raf pırıl pırıldı. ekten sonra hep beraber otur- duk. Karım: AKİS, 24 ARALIK 1955 Tıpkı Karınca Gibi... Milletler ne kadar tekâmül eder- lerse etsinler, mücadeleyi elden bırakmıyorl Demek ki en mü- mel addettıgımız cemiyetlerde bıle aksayan taraflar vardır. Fert- ler ise, bu cemiyetlerde, o şekilde yetişmiştir ki, medeniyetin bir bek- çisi sıfatı ile kendi kendine, kendi sahasında, sessiz ve gürültüsüz, fakat hiç şaşmadan, mücadelesini yapar... Herkese düşen bir kontrol ve murakabe vazifesi vardır. Her- , çok defa tekrar edıldıgı gıbı, bır zıncırın halkasıdır ama bu hal- ka yalnız bağlanmaya ve çekılme- ye yarayan pasif bir rabıta olma- yıp, zinciri, kendi hudutları dahi- linde, yürüten faal bir unsurdur... Medeni cemiyetlerde fert bu normal vazifesini yaparken, sırtım kanunlara, kuvvetli teşkilâta, me- deni anlayışa dayar, rahattır.... ve bir kahraman olmadan, çok iş 'pa- arır. Bütün tecrübeler ve hadıseler gosterıyo ki, Türk Mill in de edenmden tarlasını yalnız ev işlerile m ev kadınına kadar, muazza Zİnci- rin ufak bir halkası olduğunu id- rak etmekte ve zaman zaman, kendisine düşen vazifeyi yapmak arzusunu ateşli bir şekilde göster- mektedir. Yalnız şunu da itiraf et- meliyiz ki, biz bu normal vazifeyi yaparken iki türlü kriz geçırıyo- . Biri nikbinlik krizidir ki Mı er ferdi, mesuliyetti vazıfe ışgal y — Bugün mühim bir keşifte bu- lunduk, dedi. Dört arkadaş, dört e- vin temızlıgını beraber yaptık!. Da- ha doğrusu dört evi 3 arkadaş temiz- ledik, içimizden birisi diğerlerinin ço- aktı. Böylece haftada bir gun nöbetle birimiz çocuklara bakar cağız, diğer üçümüz dört ev temiz- lıyecegız Ne kadar eglendık tasav- r edemezsin. Bir evde, üç tane e- lektrıklı supurge birden harekete ge- çince biraz tuhaf oluyor ama bir vin işi böylece tam 2 saatte bıtıyor, hem de, konuşarak şakalaşarak ça- İşmak İnsanı hiç şimdilik bazı tecrubesızlıklerımız var. Meselâ ilk evdeki işimiz biraz daha uzun sürdü, iki kişi birden ya- takları toplamak — istemiştik - biraz uzun sürü, sonradan saat tuttuk ve anladık ki, tek kişi yatakları daha çabuk topluyor İki kışı olunca ha- reketler birbirine mani oluyor. Gam mevzuu ise, tamamile aksi - İki kişi, camlar abuk temizliyor. Biri- -. z ha karlı oluyor, tabii tecrübelerimiz Jale CANDAN devrede, herkes her düşündüğünü söyledikçe, kapalı ve saklı kalmış hislerini açığa vurdukça, bağırıp çağırdıkça herşey kolayca halledı- lır zannediyoruz. Ve tımla değil hisle hareket edı- yoruz İkincisi bedbinlik krizidir. Ek- seri birinci krizi yakından takip e- dip oldukça uzun sürmektedir. Bu devrede kimsenin, işlerin düzelece- ği baklanda, ümidi kalmamıştır. Mesuliyetti şahıslardan en kendi halinde vatandaşa kadar herkes â- deta sinmiş, korkmuş, zorla nefes alır olmuştur. Herkes "adam sen de!"demektedir, "işleri biz düzel- tecek değiliz ya!" Bu devrede, ça- re arayanlara, normal tekâmül sa- vaşında mücadelesini yapana âde- ta hayrette, — uzaktan bakıyoruz "bu adam çıldırmış mı 0!" diyı Vakıa belki, henüz özlediğimiz tekâmüle erişememiş bulunuyoruz ve bu yüzden fert, medeniyet sava- şı mücadelesinde bazen büyük zor- luklarla karşılaşmakta, iyiliği için çarpıştığı cemiyetten destek ala- mamakta, zaman zaman kendisini telâşa, heyecana — ne lüzum var" Biz mücadeleyi terketmedikçe, tıp- kı karınca gibi ağır ağır fakat de- vamlı surette, sabırla, yılmadan kendi sahamızdakı küçük mücade- leyi yaptıkça, o ümitsiz küskün bedbınlıge ne lüzum var? arttıkça, işimiz daha da kolaylaşa- cak.. Toz almak ve eşyaları yerli ye- line yerleştirmek — her ev kadınının kendine aittir. Tabii böyle teferruat- larla vakit kaybetmiyoruz. Ne dı sin?. Ne diyebilirdim. Karımı kucakla- dım ve dedim ki: "Şu dört kadının | keşfi bence yirminci asrın en mühim keşfidir; çünkü bana saadetimde ek- sik olan şeyi getirdi!". Adabı Muaşeret Sahte kibarlık Kadınların en çok ehemmiyet ver- dikleri şeylerden biri de, muhak- kak ki kibarlıktır. —Yalnız iki türlü kibarlık vardır: kibar görünmek ve kibar olmak. Bunların ikisi birbirin- den tamamıle ayrı şeyler olup, ekse ri birb en tamamıle başka şekil- de tezahur etmektedii Bazı insanların kıbarlık merakı, kibar görünmekten ibarettir. Bu, ha- yatın muhtelif çağlarında — öğrenilen adabı muaşeret kaideleri ile mükem- 23