İKTİSADİ VE MALİ SAHADA bil ediyor. Ekim, bizi sıcak günlerden yağmurlu ve soğuk günlere götüren- ay- dır. Memleketin şurasında burasında yer yer yagmur]ar başlamış, hattâ kar ken- disini göste ve genel olarak yazın bunaltıcı sıcakları geride kalmış, kışın ilk serinlikleri bu aydan duyulmaya baş- lanmıştır. Şimdiye kadar orman yangı larının meselâ ocak ve şubat aylarında olduğu hiç görülmemiştir. Yangınlar, ya- zın sıcaklarını haber vermeye başlayan bahar aylarından itibaren duyulmaya başlar, şu içinde bulunduğumuz günlere kadar devam eder. Başlar ve devanı eder diyoruz. Ve sanki bir kanun bir kaideden bahseder gibi konuşuyoruz. Muhakkak, ki ne ancılık ilmin- de, ne de ormancılık tatbikatında böyle bir kaide veya kanun vardır. Biz bu söylediklerimizi memleketimizin rea- litelerine ve gözlerimiz önünde olup bi- tenlere bakarak söylüyoruz. Yoksa orman varlığının bir memleket ve millet için ne derece mühim ve hayati bir problem olduğu ileri memleketlerde çoktan an- laşılmıştır. Oralarda orman yangınları â- deta beklenmedik bir hâdise, bir kaza- dır. Memleketimiz için ise maalesef, bir kaideden bahsedebilecek kadar, alelade ve günlük bir hâdisedir. Her gün görüp 1ş1ttıkler1mız bir tarafa, işlerin başında- birinci derece sorumlu şahsın mese- leye dair izahları da ne acıdır ki bu hü- küm ve müşahedeyi haklı kalacak mahi- yettedir. Tarım Bakanının ormanlara ve or- man yangınlarına dair yaptığı konuşma- nın niye yangın mevsiminin sonunda ol- duğunu anlamak kolay değildir. Man- tık ve akıl eğer bir program, bir hazır- lık varsa ve bir takım tedbirler alınmış- sa ve alınmakta ise bunlara o yıl yan- gin mevsimi başlangıcında açıklanmasını, âmme efkârına duyurulmasını gerektirir. Mamafih Bakanın niyet ve maksadının ne olduğunu konuşmasından çıkarmak pek o kadar zor değildir. Bu münasebetle de bir defa daha iş başındaki hükümetin ve mensuplarının bir takım meseleler karşısındaki tutum ve zihniyetlerini ve her fırsatla meseleleri nasıl lehlerine u- yacak tarzda izaha gayret ettiklerini mü- şahede ediyoruz. Sorumlu Bakan orman mevzuunda en büyük yangınları roblemin orman fon şebekeleri, gozetleme kulübeleri, ge- çimini orman min eden vatand aş kütlesinin (6 mılyona yakın) geçimlerini temin edecek orman dışı imkân ve saha- ların hazırlanması meselesi olduğunu i- fade etmiştir. Bu görüşlere katılmamak için hiçbir sebep yoktur. Ancak biz bu söylenenlerin çok önemli olduklarını ka- bul ve teslim etmekle beraber asıl dü- ğüm noktasının zihniyet ve telâkki me- selesi olduğuna kaani bulunuyoruz. Be- yanatta basının ve umumi efkârın ve bütün olarak milletin orman dâvasını tir tizlikle benimsediği, üzerine titrediği ve böyle bir durumun ise dâvanın kazanıl- man için başlıca bir destek olduğu kay- 14 dedilmaktedir. Bu sözlerin realitenin tam ifadesi olmalarını ne kadar isterdik. Halbuki demagojiye sapmadan, şu nun veya bunun kırılıp gucenecegıne bakmadan, hakikâtleri ifade etmek ister- sek, orman dâvasının ne millet, ne efkâ- 1 umumiye, ne basın, ne münevverler tarafından, hiç demiydim ama, lâyık ol- duğunun yüzde biri kadar bile ciddi bir alâka ile benimsenip üzerinde durulma- dığını açık yüreklilikle söyleyebiliriz. Or- man meşeleri, diğer bir varlık meselelerimiz gibi, başlangıçtan itibaren bir idealist devlet adamı işi olmuştur Hâlâ da öyledir. Bu sözlerle meseleye karşı milletçe duyulması Jlâzım gelen alâkanın arttırılmıya çalışılmasına gay- ret edilmesin demek istemiyoruz. Sadece demek istiyoruz ki efkârı umumiye ve millet başka türlü düşünse bile (bu bir farazıyedır, aslında milletin böyle dü- şünmesine imkân yoktur). İdealist devlet adamları memleketin umumi ve ezeli menfaatlerini düşünerek, pek çok şeyin rağmına, her hangi bir şekilde hesaba yer vermeden, hareket edebilme cesare- tini gösterebilmelidirler. Şimdi hemen üzerinde münakaşa ya- pılan her konuda olduğu gibi, eldeki rakamların istenilen biçim ve kılığa so- kularak nasıl lehte konuşturulduklarını görelim. Beyanatta orman yangınları ele alınarak bir takım mukayeseler yapılıyor. Verilen rakamlar şunlardır: 1954 yılının dokuzuncu ayının ortalarına kadar ya- nan saha 26,991 hektardır. 1958 yılının aynı zamana isabet eden devresinde ya- nan saha 16,639 hektardır. Bunların Kr- ra olarak kıymetleri de 5 milyon 416 bin ve 2 mıly n 316 bin lira olarak tespit Bu sene yanan 16,639 hekta- hektarı orman denilemiyecek fundalıklardır. Burada hemen ve ehem- miyetle işaret edelim ki rakamlar Bakan tarafından Verılmekte hangi kıstaslara kıymetiendirildikleri malüm olmadığı gibi emin ve güvenilir yol ve usullerle tahkiklerine imkân da bulunmamaktadır Bu rakamlar üzerinde biraz durmak gerekir. Fakat daha evvel sormak lâzım- dır: Niye her zaman 1950 den sonraki pek çeşitli icraat 1950 den evvelkileri mukayese edildikleri halde burada öyle yapılmıyor? 1950 den beri geçen beş sene içinde her sene yanan sahaların mikdarı nedir? Bunların yekünu, meselâ, daha evvelki <beş senelik bir yekünla karşılaş- tırıldığında vaziyet nasıldır? 1954 yılın- daki mikdar, meselâ, en kabarıksa, bu ıilin yangın mikdarı niye bununla mu- kayese ediliyor da bir başka seneninki ile mukayese edilmiyor? Bunlar, cevaplara ol, dukça mühim sayılacak sorulardır. Şim- di biz iki senenin rakamlarını da ele a- labiliriz. Memleketimizde orman varlığı- nın yıldan yıla süratle azaldığı acı bir gerçektir. Siz, meselâ, çalınabilecek ma- li azaltır, denizlerdeki balık tarlalarını dinamitlerseniz, daha sonraki devrelerde mal hırsızlıklarının azalmasına, avlryabi- leceğiniz balığın mikdarının kuçulmesı— ne imkân hazırlamış olursunuz gibi memleketimizde tahrip edılebılecek yıkılabilecek orman serveti yılbe yıl, günbe gün azalmaktadır. Henüz yangın ve yıkım badiresinden kurtulmuş olarak kalan sahalar daha ziyade insan elinin ulaşmakta güçlük çekeceği yüksek, sarp ve tarla açılması faydalı görülmiyen yer- lerde bulunmaktadır. 12,300 hektarı bu- lan fundalıkların yakılması keyfiyeti de keza bu fikri doğrulayacak mahiyettedir. Zira orman mevcudu zengin olduğu yer- lerde ve lerde, orman yakmak fun- dalıkları yakmaktan daha faydalı ve te- sirli görüleceği için, fundalıkları yakma- ya lüzum ktur. Ormanlarımızdan bir görünüş 1950 den beri yerinde tam yeller esiyor AKİS, 22 EKİM 1955