KADIN ya bir A harfi çizdi, sonra oğlunun Kulagın Bunun eşini yap Christie yav- rum, dedi. Titrek ayak parmakları ile çizi- len okunaksız bir A harfi ertesi gün, doktor muayenehanelerinde — dolaşı- yordu. Hadiseye inanmıyanlara Ch- ristie aynı harfi çizdi. Çizdikten son- ra, tahtaya tükürüyor, ayagınm to- puğu ile basarak siliyor! Bir ka ay sonra Chrıstıe kara tahtaya "anne" kelımesını yazdı.. Bugün Christie 23 yaşındadır. Be- deni teşekkülâtı kardeşleri gibi normal değilse de, kafaca onlara üs- tündür. Kardeşlerı el sanatları ile meşguldürler, en muvaffak olanı us- tabaşıdır ve inşaat işlerinde çalışır. Halbuki Christie resim yapar, yazar. Bundan sonraki hayatını onun kendi yazdığı kitaptan takip ediyo- ruz. A harfi imtihanından sonra, ha- yatının çok mesut geçtiğini anlatı- yor. En kuvvetli kardeşinin sırtına binerek sinemalara, tiyatrolara git- tiğini, onlarla beraber gökle yüzdü- ğünü söylüyor. Din ona kuvvet ver- miştir. Ve bir yağlı boya takımı ya- şama zevkini.. Besim yaparken her insan gibi, yaşamak cereyanına ka- pılıyor, zevk duyuyor, vazife askı i- le çalışıyordu. Kitabına bakılırsa, on bir yaşında, diğer çocuklarla kendi arasındaki fark ona derin bir ızdırap vermeye başlamış.. Bir müddet ses- siz, huysuz olmuş ve kendi kendini, resim yaparak unutmaya çalışmış! e Fakat —en büyük şansına 16 yaşın- di. Bir resim müsabakasına girdi. Birinci oldu. Röportaj yapma- ya gelen gazeteciler, onun resimleri- ni gazetelere bastılar. Londrada kli- niği olan bir doktor, onunla alâkadar oldu. Geri çocuklar için açılan bu Mi- llikte beyin felçleri tedavisi yapılı- yordu. Yeni keşifler vardı Christie Brown o sırada çok bed- bahttı. Ağabeysinin evlendiği kıza â- şık olduğunu zannediyordu. Herkese benzemek arzusu içini ve kafasını yakıyordu. Hastahanenin Dublin'deki pir mütehassısı Christie'yi gördü ve ilk tedaviler başladı. Günden güne zorlaşan beden hareketleri, Christie'- ye ümit veriyordu. Fakat BroWn'ların evinde geniş ve müstakil bir -oda yoktu. Tedavi mutfakta yapılıyordu ve Christie Brown idman yaparken ekseri ayakları sobaya çarpardı. An- nesi, bahçelerinin bir köşesinde, ona geniş bir oda yaptırmak — arzusunu besliyorsa da, bu hayalinden kocası- na bahsetmeye cesaret edemiyordu. Hem paralan yoktu. Hem de bahçede inşaat yaptırmak yasaktı. Halbuki böyle müstakil bir odada Christie Brown ne kadar mesut olacaktı! Baba Brown bir akşam eve dö- nünce, bahçede bir yığın tuğla ile bir kaç torba çimento gördü. Biraz ötede karısı, kendi elleriyle inşaata başlamıştı — Kanuna karşı geliyorsun, dedi. — Hayır, bu memlekette herkes Christie'nin kurtulmasını İstiyor. Gö- receksin, kimse ses çıkarmıyacak. ses çıkarmadı ve annenin başladığı işi, ustabaşı ağabey tamam- ladı. Christie'nin artık, rahat, geniş müstakil bir odası, bir evi, gayesi, ü- mitleri vardı. Bedeni İnkişaf çok yavaş gidiyor- du. Yapılan bir konsültasyonda, dok- torlar Chriotie'ye, korkunç bir şey söylediler: Eğer tamamiyle iyileş- mek istiyorsa, artık sol ayağını ya- zı yazmak için kullânamıyacaktı. Çünkü bir uzvunu fazla çalıştırdığı için diğer uzuvları, büsbütün zayı kalmıştı. Christie'ye hiçbir şey bu kadar 1s- tırap veremezdi. Demek artık resim yapamıyacaktı. Halbuki içi yanıyor- du. Dayanamadı. Kâğıdı yere koydu, kalemi gene parmaklarının arasına 1sıkıştırdı ve romanını yazmaya baş- ad İlk sahifeler cesaret verici değil- di. Christie iyi lisan bilmiyordu. Ro- manı yırttı. İngilizce çalışmaya baş- ladı.. Beden hareketleri, lisan ders- leri birbirini takip edıyordu Artık o adamakıllı konuşuyor, heceleri, ke- limeleri telâffuz ediyordu. Senelerce çalıştı. Ve nihayet 23 yaşında "Sol ayağım" isimli meşhur eserini edebiyat ve tıb dünyasına he- diye etti.. Sakat Çocuklar Derneği, bu kitap piyasaya çıktıktan sonra, kırmızı ka- ranfillerden- yapılmış nefis bir buket hazırlamıştı. Bu buketi kitabın mu- harririne değil, onun annesine yolla- Sosyete Siyaset Büyükler, Cenevrede, büyük mese- leleri halletmek için toplanmış- lardı. Fakat siyasetin yükü, 1 on- lara refakat eden karılarının sırtında idi! Kocaları bol bol konuşurken, on- lar bol bol susacaklar daha doğrusu, kafalarını —meşgul eden — meseleleri yok farzederek yalnız, modadan, süs- ten, yemek tarifinden, havadan su- dan bahsedeceklerd uki Clarissa Eden, kocasının hakikaten mesai arkadaşı idi, ciddi meseleleri onunla saatlerce konuşma— ya alışmıştı. Manie Eisenhower ise, kocasının kafasını işgal eden duşun— celeri, bir anne gibi daima keşfeder, olup bitenleri onun gözlerinden okur- du. Fransız Başvekili Edgar Faure'un karısı Lucie Faure'a gelince kocası onsuz yapamazdı. Bunu herkes bi- lirdi, ama işte kadınlar susacaklardı. Ciddi bir mevzuda, ağızdan kaçacak ufak bir söz, bir gaf addedilebilir, mesele çıkabılırdı Buna mukabil, ak- şam yemeklerinde, samimi toplantı- larda, kadınların yaratacağı sulh ve sükün havası konferansa çok fayda- li olabilirdi. Büyükler, bu toplantıda ne kazan- mışlardı pek bilinemezse de, kadınlar istedikleri Zzaman, usabıldıklerını dunyaya ispat ettiler ve siyaseti ka- zandılar e Konferans bittikten sonra Lucie Faure o kadar yorulmuştu ki, din- lenmek için Korsikaya gitti. Fransa- nın ev sahibeliğini yapmak kolay bir şey değildi. Cenevreye 8 kilometre mesafede bulunan Prevorzier villası- na hareket etmeden evvel, bir hafta için, 7 bavul yollamıştı. Gumuş sofra takımları, kristaller, çanak çömlek bu yüke dahil degıldı Onu en çok heyecanlandıran ha- dise akşam yemeğine gelecek olan rusları ağırlayabilmekti.. Yemek lis- tesi, harikulade idi fakat votka ye- rine, nefis fransız şarabı ikram etti.. akşam, misafirleri karşılamak için Fath markasını taşıyan açık ye- şil bir kokteyl elbisesi giyinmişti. Ye- şil,, daima ümit ve hüsnüniyet rengi- Dört büyük kadın Fakat elbise üzerinde... AKİS, 3 EYLÜL 1955