El Fatiha Hamd, o, âlemlerin Rabb'ı, Rah- man ve Rahim olan, âhiret gü- nünün sahibi Allah içindir. anrım, biz, yalnız sana ibâdet eder, ancak senden yardım dileriz. Bize, doğru yolu; gazaba uğramış, doğru yoldan sapmış olanların yolu- nu değil, kendilerine nımetler ihsan ettiklerinin yolunu göster." Bu sözler, İslâm dınıne mensu kavimlerin ve bu arada Türklerin, ölülerinin arkasından söyledikleri; onları anarken tekrar ettikleri söz- lerdir: Muhammedin ağzından arap- ça olarak dökülen cümlelerin, Fa- tiha süresinin tercümesidir. Reisicumhur Celâl Bayar, Milli Tesanüt Birliği Hey'etini kabul e- dip, Türkiyede din meselesini izah ederken, ilk olarak: "Kur'an tefsir mi, tercüme mi edeceksiniz?" diye sormuş ve hemen akabinde de A- tatürkün din konusu ile nasıl yakın- dan ilgilendiğini ve hallini nasıl Za- mana terketmiş olduğunu Ü bir heyecan ve samimiyetle anlat- mıştı. Kurban Bayramının sabahında, İstanbulun büyük camilerinden bi- rinde kılmış olduğu namazdan dö- nen bir Türk müneWeri, imamın terbiyevi ve ahlakı telkinlerde bu- lunacak yerde, Aabdest esnasında taharetlenmenin nasıl yapılacağını elleriyle tarif ettıgını yana yakıla söylüyor ve olamayız efendım"' diye hayıflanıyordu Din, — insani bir ıhtıyaçtır Yalnız münevverin, nizamına mütaallik felsefi sorularına her şe- yin "Niçin" ve "Nereye" sine teo- lojik cevabı veren bir ihtiyaç değil, sokaktaki adamın, tarladaki köylü- nün günlük hayatına da her an ka— rısan bir unsurdur. Din, onlar için, haksızlıkların nihai temyızı tat- minsizliklerin ümidi; ahret fikriyle; faziletin bir nevi uzak vadeli de ol- sa emin sigortasıdır. Bilhassa, i tur ki,-meselâ Taoist Çin mâbedle- rinde her insani faaliyet veya arzu- yu temsil eden binlerce ufak tanrı heykeli vardır." İslâm dini ve bu dine temel teş- kil eden Kur'an iki kısımda mütalâa edilebilir: Bunlardan bir tanesi sos- yal nizam kurucusu, mücahid ve Devlet Reisi Muhammed'in o zaman- i Arap cemiyetine müteâllik islâh edici sözleri ve bu sözlerin kanun- laşmasıdır.. Diğer kısımda ise, Al- lahın kelâmı, cihanşümul bir din kurucusunun. Peygamber Muham- med'in vasıtasiyle nüzletmiştir: Bu AKİS, 3 EYLÜL 1955 kısımda, fazilet ve ahlâk, — tama- miyle afaki bir hava içerisinde tel- kin edilmekte, insanlık kaderinin meselelerine felsefi ve mistik ufuk- lar açılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümet- lerinin pek mühim mes'uliyet mev- kilerini işgal eden bir zat şöyle bir müşahedesini anlatmıştı: "İzmire girdiğimiz zaman temiz ve bakımlı mahallelerin gayrimüslimler, buna mukabil hurda ve perişan yerlerin Türklerle meskün olduğunu hemen hemen riyazi bir katıyetle söyle- mek maalesef mümkündü! Ayni düşündürücü müşahedeyi, geçen sene Karaşi'yi ziyaret eden bir Türk delegasyonu, çok daha ge- niş çapta yapmıştı. Temizliği, inti- zamı ve tekâmülü esasları arasına alan bir dinin mensuplarının neden hemen hepsi muasır medeniyet sevi- yesinin çok — aşağısında kalmışlar- n yegâne cevabı dini tefsir- lerin asırlardan berı yanlış yapıl- mış olmasında ve milâdi 822 senesi için düşünülmüş bazı içtimai ted- birlerin asırlarca kaskatı muhafaza edilmiş olmasındadır. Hristiyan di- ni, meselâ Lutherler ve Calvin' lerle mütemadiyen refor: uğradığı, çil muhtelif dillere çevrıldıgı halde İslâmiyet bir kül halinde kalmış, hattâ zaman zaman, envai menfaat istismarcüarı tarafından koyu bir taassuba sevkedilmek istenmiştir. robleminin gitgide daha sa- rih bır şekilde meydana çıktığı Tür- kiyemizde, 30 s Cumhuriyet devrinde,, bir reforma doğru atılan yegâne 'adımlar Kur'anın kısmen YURTTA OLUP BİTENLER Dr. Erdoğan METO çevrilmesi ve — ezanın Türkçe okutulması olmuştur. Fa- kat bunun yanında, "İnkilâp nesil- leri" denilen ve bugün hemen 40 ya- şına, yaklaşmış insanlar ancak pek derme çatma bir şekilde din ihti- yaçlarını karşılamağa çalışmakta- dırlar. Büyük kütlede ise, maalesef, sanki Atatürk ınkılaplarıyle din a- rasında bir mübayenet varmış gibi bir his doğarak gelişmiştir. Hâlen köylerde, makbul addedilen dini ted- risat arap harfleriyle en ehliyetsiz ve tehlikeli eller tarafından gizlice yapılmakta, Kur'anm hakiki ruhu anlaşılmaksızın sadece kalıplara e- hemmiyet verilmektedir Türkçeye Buna mukabil de alman yegâne tedbir, bir takım İmam-Hatip okul- ları açmak, bazı zavallı çocuklara cami avlularında ve boğaz tokluğu- na,. lslâmiyeti değil, ancak gırtlak- tan “gayın" çatlatmayı öğretmek- tir. Konyada, Atatürkün kim oldu- ğu sorulan bunlardan bir tanesinin cevabı, istisna değil, bilâkis gayet tipiktir: "Bir din düşmanı!". Türk cemiyetinde din meselesini ciddiyetle ele almak zamanı çoktan gelmiştir: Bu meselenin halli, Milli esanüt Birliği gibi teşekkullerın kudret ve selâhiyetinin çok üstünde bir güçlük arzetmektedir. Siyasi is- tismar ve müsamahalardan artık vazgeçip, tamamen ilmi görüş ve metodlarla, hep 'bir elden hurafe— siz, taassupsuz temiz i bir din anlayışını memlekete yerleştır— meğe 'Aksi takdırde, modern Türkiye- ye, el fatiha... Camilerimizden biri Din mevzuunda ciddiyet