her ihtimale kargı, kitabı iki misli fi- yatına satıyor... Böylelikle ilerde vere- ceği açığı kapatmış oluyor... Diğer taraftan, «Hachette» gibi ki- tap sevkıyatına durmadan devam eden müesseseler var... Bu nasıl oluyor diye- ceksiniz : Hachette bilindiği gibi, mer- kezi Paris'te olmak üzere bütün mem- leketlerde şubeleri olan bir müessese- dir ve senelerdir bu böyledir. Türkiye'deki şubeleri de doğrudan doğruya kendine bağlı olduğu için, ki- tap sevkiyatına asla ara vermemektedir. Çimdi kıtapçıların da, kitaba ihtiyacı olanların da ün ümitleri, hükümeti- mizin buna ergeç bir çare bulacağıdır. Çünkü, kitapçılar hakikaten Zzor du- rumdadırlar... Hele alnız ilmi kita etirten muesseseler iflâs tehlikesiyle karşı karşıyadır... Hiç olmazsa, diyor bunlar, bizim hü kumet de şu- İnformational Media Guarantee Proğram'a girmeyi geciktir- mese... Gümrük Hem ziyaret, hem ticaret A nkara gümrük müdürlüğünün depo- sunda, bu haftanın başında bir, yı- ğiın eşya yatıyordu. Eşyalar iki mebusa aitti. Bunlardan — biri İzmir mebusu Necdet İncekara idi, diğeri Bilecik mebusu Talât Oran. Eşyaların menşei, Avrupa idi. Necdet İncekara ve Talât Oran, tet- Sadece pasaportları değil, dövizleri de öyle.. mebus trenle — dönmeyi tercih Yalnız, başlarına bir hâdise geldi. Eşyalarını kontrol ile — mükellef gümrük memuru ile takıştılar. İş gaze- telere de aksetti. İddia, mebusların eş- yalarını memura muayene ettirmek is- temedikleri yolunda idi. Mebuslar ise aksini söylüyorlardı. Eşyalarından bir kısmı Sirkeci gümrüğünde mühürlendi ve resimleri Ankara'da ödenmek üzere başkente gönderildi. İşte, Ankara güm- rük müdürlüğünün deposunda yatan eşya bunlardı. Dr. Talât Oran, Avrupadaki bu tet- kik gezisinden şu eşyalarla dönmüştü: 3 naylon sutyen, 3 parçalı naylon bir. gecelik, Aayrıca 3 naylon gecelik, bir tuvalet takımı, bir çantası, 6 metre — yünlü 28 metre muhtelif renklerde 7 parça sun'i ipekli mensucat, 13,5 met- İ ettiler. YURTTA OLUP BİTENLER Bir müsibet bin nasihatten ... E ğer son Mısır hâdiseleri — kafile halinde oraya buraya giden ve dö- nüşlerinde ziyaret — ettikleri memle- ketler hakkında gözü kapalı methi- rimizin okuyucuları Abdülnasıra ge- ne de şükran borçludurlar. Daha bundan bir ay evvel neydi o makaleler ve neydi Mısırda söy- lenilen nutuklar? Cemal Abdülnasır sanki ilâhtı. Cemal Abdülnasır sanki vatan kurtaran aslandı. Cemal Ab- dülnasır sanki ikinci bir Atatürktü. Cemal Abdülnasırın idaresinde Mısır milleti inanılmaz hamleler kaydet- mişti. Bütün Mısır başdöndürücü bir kalkınma içindeydi. Akıncı ruh, tâ Nil fellahlarının kalbine işlenmişti. Akdenizin ötesinde bir milletin nabzı «Türk dostluğu» diye atıyordu. Türk- kiye artık Abdülnasır Mısırına gü- venebilirdi. Cemal Abdülnasırın rea- list politikası sayesinde batı âlemi.. ugün aynı gazeteleri açınız. Ab- dulnasır en hatifinden <«bir nasır» o- larak tavsif edilmektedir ve bu der- de karşı nasır ilâçları tavsiye olun- maktadır. ihtilâl komitesi macera- perestlerden müteşekkildir ve Cemâl Abdülnasır Orta Şarkta eşi çok görü- len sergerdelerden biridir. Mısır mil- letine zaten güvenmenin imkânı yok- tur ve Mısır'dan bizim bir fayda um- mamız beyhudedir. — Arap güvenlik paktı bir hiçtir. Asla ve asla kuvvet unsuru olamaz. İnsanın gayrı ihtiyart <bu ne pehriz...» dıyecegı geliyor. esleğe yeni girmiş muhabirle- rin değil, mesleğe senelerce - emek vermiş bazı başmuharrirlerin bu ha- re renkli düz tül, /)ır adet çocuk bisik- letli bir. yün Eczacı Necdet İncekara nın eşyala- rı arasında ise astragan bir kadın man- tosu da bulunuyordu Şimdi, memurla takışmış olup olma- mak bir yana, insanın aklına gayriihti- yari şu sual geliyor: bahis mevzuu me- buslar, Avrupa'da neyi tetkik etmişler- dir; naylondan sütyen ve külot mu? E- ğer seyahat maksatları buysa, mesele yoktur. Vazifelerini pek büyük bir ba- Bir ilân ıdaki - ilân AĞğL Cinayet nüshasının birinci Aşı tarihli tayfasında baslığı intişar - etmiştir. ile Amasya gazezesmm 14 Ocak 1955 Henüz sebebi bilinmiyen kardeş çocukları bulunduğumuz Ali Baldudak 8/1/955 Cumartesi günü saat 11,30 sıralarında kendi dükkânı yalanlarında arkasından vurulmuştur. . Hiç düşünmeden ateş eden katile adalet huzurunda nasıl cevap vereceğini sorar, akrabalarına başsağlığı dilerim. AKİS, 29 OCAK 1955 Ekrem Demirciöz fifliğini gördükçe üzülmemek elden miyor. Bir yabancı memleketi zi- gazetecinin vazifesi Oo muvakkat politika- nın şakşakçılığını yapmak, hâdiseleri olduklarıııdan başka türlü gostermek evlet adamlarımızı şaşırtırlar. Ziyaret edilen memleket- leri muhakkak methetmek diye bir mecburiyet yoktur. Nitekim, hükü- metimizin davetlisi olarak gelen ya- bancı gazetecilerin, dönüşlerinde ga- zetelerine yazdıklarım okuyoruz. El- meye çalışır, insanları tanır, liderle- rin hakiki fikir ve kıymetlerini ölçer; nü: ıntıbalarını okuyucula- rına bildirir. Bunu yaparken hisleri- ne veya bir takım telkinlere kapıl- maması başlıca şarttır. Dünyanın pek çok memleketinde hakiki bir Dördüncü kuvvet olan ba- gene basınımızın kabahati değil midir? Bir başmuharrirlerimi- zin bize Mısır ve Abdülnasır baklan- da bir ay evvel vermiş oldukları ma- lümata balanız, bir de aynı Mısırın ve aynı Abdülnasırın bugünkü ha- reket tarzlarına.. Çuvaldızı başkalarına batıralım. Batıralım ama iğneyi de şöyle zaman zaman — kendimize — dokundurursak pek iyi ederiz. şan ile yaptıkları muhakkaktır. Fakat, cukl k eşya getıreceklerını alâkalı akamlara beyan etmişler midir? Yoksa seyahatle- rinin, Avrupa'da vermeleri pek yerinde olur kanaatindeyiz. Buna mukabil bahis mevzuu zatlar, memurlarla takıştıklarım yazan gazete- ye gönderdikleri telgrafta ne diyorlar? İşte şunu: «Bu hâdisenin şayanı teessüf tarafı bizim eşyalarımızı muayene ettirmeme- miz değil, — bilâkis — huduttaki alâkalı gümrük memurlarının — millet vekilleri- nin haysiyetlerini rencide eder şekilde hareketleridir...» Hayır sayın baylar! Hâdisenin şaya- nı teessüf tek tarafı tetkik seyahati ya- pacağım diye dövizin bu kadar kıt bu- 9