Tedrisat Muhtelit mi, muhtelif mi? gün, Anakara Hukuk Fakültesinin miner odası bir hayli kalabalıkta. Dinleyicilerin ekserisini, —münevver in- sanlar teşkil ediyordu ve — konuşulan mevzu da oesasen onları alâkadar ederdi. Konuşan eski Milli Eğitim Ba- kanı Hasan Ali Yücel idi; şunları söy- lüyordu: «— Bugünkü Türk cemiyetinin han- gi cephesini alırsak alalım; ilmi, iktisa- di ve sosyal hayatta, kadını bir kıymet olarak erkekle beraber çalışır görürüz. Terbiye, bir cemiyetin kıymetlerin yetişmiş yetişecek nesillere nakli demektir. Ter- biye okul denilen müsseselerde verilir. Bazı kimseler, meselâ çocukların buluğ çağını ileri sürerek — muhtelit tedrisat frenlemesini bilmektedir. Fikir adamları <<Fıkır Klübü» tara- fından <«orta öğretim muesseselerınde muhtelit tedrisat» mevzuunda bir nazaraya davet edilmişlerdi. Fakat bu münazara, talebelerin karşılıklı zıt iki tezi müdafaa edip, hakem huzuruna çı- karması şeklinde — olmuyordu. Bilâkis, fikir adamları, tecrübeli ve iteri kişiler, bu mevzuda fikirlerini — açıkça ortaya koyuyorlardı. Hasan Alı Yucel toplantıda ılk SsÖZ alırsak, burada muhtelit tedrısatııı müs- pet neticeler verdiğim görür demiş ve ıddıasını teyit eder mahiyette misâller getirmişti. Toplantıda konuşan her fikir ada- mı bir noktada birleşiyor ve muhtelit tedrisatın lüzumlu olduğunu söylüyordu. Her fikir adamı bu kanaati ve muhtelit tedrisatın lüzumunu — belirtirken kendi htisas şubesini ön plânda, esas ittihaz ederek konuşuyordu. Psiko-seksüel — bakımdan — muhtelit tedrisat bizim gibi geri kalmış millet- lerin medeniyet seviyelerinin yükselme- sinde iteri bir hamle olacaktır. Her ne kadar bu mesele dar bir zamana sığdı- rılmaması lâzım gelen bir meseleyse de, her ne kadar muhtelit okullar mesele- sinin psiko-seksüel — tarafını bir büyük kongrede incelemek icap etmekteyse de kısaca şu söylenebilir ki, üniversiteleri- mizde mulıtelıt tedrisatın başlaması ile. çalışma gücünün» ğilik kompleksi yaratacağı faraziyesi de 28 KÜLTÜR Albert Gabriel (İstanbulun — Fahri Hemşehrisi) A radan geçen zaman, kırk yılı aşan müddet, zarfında — birike birike odenmesı ımkansız lıale gelmiş olan geçen hafta içinde, College de France'ın eski hocaların- dan Albert Gabriel'e İstanbul şehri- nin fahri hemşehriliği diplomasını tevdi etti. Bu diplomayı alanı da ve- reni de tebrik etmeliyiz Böylece İstanbulun fahri hemşeh- risi olan Albert Gabriel zaten uzun yıllardan beri İstanbulun, tabır ca- izse, filk hemşehrisi ve büt Tür kiye'nin, yine tâbir caizse, iîır va- tandaşı idi. Bu kıymetlı âlim o kadar bizden olmuştur ki yalnız İstanbul ve Ankara'nın fikir ve sanat muhit- leri ile az çok teması olanlar arasın- da değil, Edirneden Erzuruma, Bur- sa'dan Adana'ya kadar Osmanlı ve Selçuk Türk mimari abidelerinin asılleştırdıgı her şehirde, her kasa- bada evver tabaka — içinde onu tanımıyan veya bıç olmazsa adını bilmeyen yok gibidir. Albert Gabriel'in aramızda bu kadar tanılıp sevilmesinin baş sebe- onun, her şeyden evvel, hakikaten sevımlı ve insan — olmasıdır. şahsında Gasp ve Şark artık pek nadir rastlanan güzel imtizacını, hakiki Fransız kültür in- celiğinin canlı bir örneğini görmek mümkündür. Sanat tarihi gibi sahası hudutsuz bir ilim şubesinde kendisine çalışma mevzu larak Türk yapı sanatım seçmesi hakikt ilim ıçın oldu ka- dar, ve öyle olduğundan ot rü, bi- zim için de pek mesut bir hâdise ol- muştu Albert Gabriel üzerinde çalışaca- ğı bu yeni mevzua yaklaşırken, her e) '5 .. -. z ları hakkında, bir kısmı hattâ bazı Şarklı — âlimler arasında revaçta olan, peşin hükümleri bir ta- miştir: yapı başladıktan sonra kendisinde Türk- lere karsı bir sevgi uyanmış ve tet- kikleri genişledikçe bu sevgisi büyü- ü Anadolu'da Türk âbideleri üzerine vücuda getırdığı dan doğmuş yüksek değerli mahsul- Avni BAŞMAN Türklerin mimaride dehasını, yapı sanatında nasıl orijinal bir id- rake sahip olduklarım, başka şahit aramağa lüzum kalmadan, bu cild- lerden görüp anlamak kabildir. İl- me hizmet ederken, dolayısı ile, kül- büyük unsurların- tanıtmağa da ş olan büyük dostumuz Gabriel'e ne kadar — teşekkür etsek lerdir. zdır. Albert Gabriel Üniversite ve Col- lege de France hocalıklarından e- mekliye ayrılmış olmakla beraber İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitü- sünde çalışmalarına devam etmekte- dir. Vaktiyle İstanbul Üniversitesin- de yıllarca hocalık etmişti. Dört yıl- dan beri Ankara — Üniversitesinin Fahri profesörüdür. mı büyük dostumuzun hoşla- nacağı bir şekilde bitirmek için Maa- rif Vekâletinden bir ricada buluna- cağım. Anadoludaki Selçuk abidele- rinin en muhteşem örneklerinden biri olan Sultan Banı bir an önce tamir edilip eski haline getirilmezse bir kaç yıl zarfında büs bütün çö- küp gidecektir. Böyle bir akıbet biz- ler için pek büyük bir ayıp olacağı y Si de Harun — mükemmel mümkün olacağını yakından biliyo- rum. Şimdiye kadar, anlaşılması güç sebeplerden, savsaklatılmış olan bu yardım isinin en kısa zamanda müs- bet bir neticeye bağlanarak Sultan Hanının tamirine başlanması, emi- nim ki, hepimiz gibi büyük dostu- muz Albert Gabriel'i de sevindirecek ve ona en az İstanbul fahri hemşeh- riliği kadar makbule geçecek bir he- diye olacaktır. Zira son yıllarda en çok düşündüğü ve üzülerek düşün- düğü mevzuu günden güne harabe- leşen SULTAN HANIdır (Bizim — gazetelerde — kendisinden Profesör Gabriel diye — bahsedildiği halde ben bu yazımda onu yalnız kendi ismi ile zikretmeği tercih et- tim. Bundan kendisinden 1 için kayd edeyim ki böyle yaparken Fransız adetine göre hareket etmek- ten aşka — bir. — sey inmedim. Fransada ttp fakültesi hocalarından başka unıversıte hocaları isimlerinin Hlanm sör» denilmesi Şfatla —birlikte zikri adet olmuştur.) AKİS, 29 OCAK 1955