TİYATRO Güneşte on kişi İyi başladı, fena bitti Ankara Güneşte on kişi U sulü veçhile perde kapanırken alkış aşlad n perdenin sanatkarlara verildi ve 1srarlı alkışl mı mek için müellif sal Özakman yirmidört yaşla- rında, mahcup tavırlı, lâcivert elbise- li, gozluklu bir gençti. Her zaman gor— meye alıştığımız kırkım aşmış bir Ör- nek müellif tipine benzemiyordu. Ya- şına ve zekâsına göre kendisinden da- ha çok şey beklenmesi icabettiğini tel- kin ediyordu. Turgut Özakman'ı — sahneye çıkar- dıkları o akşam, Devlet Tıyatrosunda «Pembe evin kaderi»nden sonra ikinc tiyatro eseri ol an «Güneşte On Kışı» temsıl edilmişt. mbe evin kaderı nde —müşahede, p'ri ve lisana hakımıyet balonundan seyırcılerde büyük ümitler — uyandıran enç müelliften boyle bir eser bekle- nirdi, ancak bunun da bir çok eksiği var. Turgut Özakman az rastlanan temiz ve akıcı bir dile sahip. Zekâsı ve nük- te kabiliyeti ile zarafet kazanan dialog- ları, pasa] pasaj birer tiyatro konuşma- sı örneği olarak ele alınabılır rı işlemek ve belirttiği tan sona kadar a ym istikâmeti Verebıl— mek gibi müelliflerimizde çok az lanan bir meziyeti de var. Fakat bu— AKİS, 29 OCAK 1955 ün bunların bir tıyatro eseri için yet- medıgı görülmektedir. Müellifin ele aldıgı mevzua hâkim olması, vak'asının — hususiyetini bilme- si, meselâ bir gazete 1darehanesınde bir hâdise geçirmek isterse, — sabah veya akşam intişar eden bır gazetenın bu— tün fonksıyonu ile, saj şeklim Ööğrenmesi icabeder. Tıyat uelhfî Vakanıvıs degıldır şüphesiz — hâdiseleri yüzde yüz hakikat a intibak ettirmek gibi bir kayda da bağlı değildir. Ama, yaptığı fantezi de olsa, biraz mantığa uymalıdır. Meselâ sabahları çıkan bir gazetenin bütün kadrosunu sabah saat sekiz buçukta idarehanede toplamak ederken yapılan mantık hatalarıdır. Bu ve bun gbı sas bakımdan ehemmi- yetsiz gıbı görünmesine rağmen müelli- finin aleyhine puan — kaydettiren bazı aksaklıklar «Güneşte on kişi»nin üze- rine gölge düşürüyor. Güneşte on kişi; Guneş gazetesınde çalışan Ve bunlara bağlı olan nin hayatından bir safhadır Piyes; bir gazete idarehanesinde ça- lışan genç gazetecilerin neşe saçan ve nükte yarışı yapan konuşmalarının üç saat uzamasından İbarettir de denilebi- lir. Gerçekten eser, gayet kuvvetli te- meller üzerine inşa edilmiş bir birinci perde ile onu takip eden ve gittikçe za- yıflayan diğer iki perde boyunca hiç- bir tezin müdafaasını üzerine almadan, müellifinin muhtelif hâdiseler hakkın- daki düşüncelerini aksettiren bir fikir- ler manzumesi halindedir. Güzel bir başlangıç, vasat bir teş- rih ve aceleye getirilmiş, bu sebeple inkisar uyandıran bir son. Vak'ada tez yok, olması şart degıl vak'ada kahraman yok, onun da olm: sı şart değil, yükün bütün şahıslar ara- sında paylaşılması, hattâ muvaffakiyeti artıran bır sebep olabıhr Fakat Turgut Özakmı e bir e bir kahra man seç alist bir azetecımn rak belırdıgını görüyorsunuz ve s da bu sabun —köpüğünün, idealini ve arkadaşlarını; binbeşyüz lira gıbı bir ay- lık gelire değiştiğine de şahit oluyor- sunuz. Fakat müellifin daha önce ya- rattıgı tesırle bu hareketı mazur göre- H tta olmaz mı, olur; ama tıyatro eserınde yer almak için her— hangi bir vakanın — seçilmesi için de kuvvetlı bır sebebi bulunmalıdır. Gü- kişi isimli eserde 1şte bu elli temiş? Alkolik bir babanın oglunu bize yanlış tanıtıp sonunda hakıkı huvıyetı— nin sırıtmasını görmi Bir gazetecinin, eden, dâvasına ınanmamamız gerekti- ğini mi söylemek ist Bir gazete 1darehanes1mn halk için değil, tirajı için çalıştığını, bu sebeple de, halkın zararına — faaliyet gösteren muhtekırlerı basamak ittihaz ettiğini mi ispat etmek istemiştir? Müellif bu noktainazarın hıçbırısını icabettiği kadar ciddiyetle işliyememiş, una mukabi ol bol nukte kulla nmMmış- tır. Bu sebeple «Güneşte On Kişi» adlı esere, sadece nükte için yazılmıştır diye- biliriz. Eserin sahneye ki eserin bina edilişine başarılıdır. Daimi bir tempolu hareketleri sözlere muvazi olarak dı mek kolay olmasa gerek. Şayet bir gazete idarehanesinin İi göre tertibedilebilseydi başarı daha da büyük olurdu. Sahnedeki gecikmeleri, teknik arızayı perde kapanırken sökül- mesine başlanan — resimlerin müteakip perdede yerli yerinde kalması gıbı ufak tefek aksaklıkları istemeyerek ilk aksa ntlşın bağışlıyoruz. İstemiye k dedik zira, pro fsy nel bir Devlet tıyatrosu sahnesinde bu gibi hatalar af- fedilmemelidir. Rol bölümünde de büyük bir isabet olduğunu iddia edemiyeceğiz. Meselâ Kenan rolü ile Kenan'ın babası ve mu- habir Yıldız rollerı üzerinde, re]ısor g- vazedilişi, şüphesiz İ nisbetle daha bi düşünmüyoruz. Bu üç kişi, ci bır anlayışla temsıl edıyorlar Bınn— ci gurup tiyatroda tabu bir eser seyret- mekte oldugumuz intihamı yaratırken ikinci gurup seyırcıyı —ağır bir dramın kâbusu doğ rüklemek istiyor. Halbukı eserin havası bu derece dra- matize edişe müsait değildir. Önal'ın böyle bir rolde, Gil- m / ettirmesi, kazanılmış, üçültüyor. Onun, büyük olması bir kusur tecrübesi çok az, fakat onu bu hatadan uzak tutmamak kusurdur. 31