YURTTA OLUP BİTENLER başta sağladılar mı Mısır buna katıl- maktan başka çare — göremezdi. Irak, Lübnan ve Ürdün ise Arap memleket- leri içinde batıya en ziyade yakın olan- lardır. Plânın ilk kısmı muvaffakiyetle tatbik edildi ve Menderes ile Nuri Sa- id paşa anlaşmaya vardılar. Trakın — müracaai Muşterek tebhgın neşrinden hemen sonra, Perşembe gecesi Irak hükü- meti Amerika'dan resmen askeri yar- diım talep ettiğini açıkladı. Türkiye ile bu yardımın icabın- Rusya'ya karşı kulla- nılacağını ispat edebilirdi. Irak ordusu- nun muhtaç bulunduğu, daha ziyade ağır silâhlardı. Bundan başka F—84 Thunderjet ve F—86 Sabrejet'lere de ihtiyaç vardı» Irak ordusunun Genel Kurmay Başkanı General Arif, Ameri- kadan istenilecek yardımın teferruatının hazırlanmakta olduğunu, taktik hava kuvvetlerinin gelıştırılmesinın ehemmi- yetle göz önünde tutulduğunu resmen beyan etti. — Amerikan Foster Dulles'ın Menderese gönderdiği bir mesa]la Bağdatta vardan neticeden izhar etti. Irak, Ame- yardım alacaktı. Şimdi sıra Suriye, Lübnan ve Ürdünde idi. Surıyede tereddütler şve Adnan Maenderes, anlaşmaya kolay kanaatinde değildi. giderken Şamda durmakta ve Suriyeli liderlerle görüşmekte fayda buldu. Su- riyeli liderlerin müşkül mevkide bulun- dukları ve memlekette Türkiye'ye karşı düşmanlık besleyenlerin varlığı ü Suriyenin Suriye şu- rak ile esirgenmeyecektir. yeliler elbette ki böyle bir, — yardıma muhtaçtılar ama onu talep edecek ha- le gelmemişlerdi. Sonra, komünist te- sirleri ortadaydı. Bunlar İskenderun dâvası diye hayali bir dâva peşindey- diler, daha doğrusu bunu istismar edi- yorlardı. Hakikaten Şamda kalınan bir kaç saat sonunda elde edilen netice, bek- lenilen neticeden başka şey olmadı. Suriyede iş henüz kıvamına gelmemiş- ti. Beyrut da mütereddit Asıl dâva Beyruttaydı. Adnan Men- deres Lübnanlı liderleri Irak-Tür- kiye paktına katılmaya ikna edebildiği takdirde Orta Şarkta hakiki bir siste- min kurulabilmesi yolunda çok mühim adım atılacaktı. Üstelik, Ürdün başve- kili de Menderes Beyruttayken oraya gelecekti. Müzakereler çok dostane bir hava içinde cereyan etti, fakat — Lübnanlılar Irak başvekilinin gösterdiği gösteremediler. Foster Dulles'ın başve- kil Menderese mesaimi, Beyruttaki Ame- rikan elçiliği vasıtasile göndermesi son 8 hükümeti ise . derece manidardı. Fakat bu sırada Ka- hire hükümeti çok. kuvvetli itiraz dası yükseltmiş, Arap başvekillerini toplantıya davet etmişti. Ürdünde de aynı tereddütler hâkimdi. Her iki hü- kümet de batıya yaklaşmaya azimliydi- ler, fakat bunun şekli üzerinde müte- hal alacaktı. rılamadı. Müzakereler uzatıldı. yet, tebliğde de — konuşmaların devam etmesinin kararlaştırıldığı ilân olundu. Yani Lübnan, henüz bir karara varacak halde değildi. Prensip itibarile muta- bıktı. Fakat Mısırın noktai nazarını ve hareket tarzını kaale almamazlık ed miyordu. Mısırı — gücendirmenin, Ara Birliğine zarar vereceğini, hattâ Birli- Birgi - Menderes İyi iş yaptılar ği iflas ettireceği kanaatindeydi. Aynı şekilde Ürdün de endişe — ediyordu. Irak ile Türkiye paktı imzalasınlar, bu arada Mısırın vaziyeti — aydınlansın, o zaman da iltihak pek âlâ kabildi. Türk heyetinin bütün ısrarları ve ikna gay- retleri netice vermedi: Lübnan henüz çekiniyordu. Halbuki Lübnanın bilhas- sa Amerika ile ne derece alâkalı oldu- ğu malümdu. Basın Zafer'de kuvvet denemesi Dr. Mükerrem Sarol — Metin Toker dâvasının son celsesinden — sinirleri fena halde hırpalanmış çıkan bir adam o hala Zafer'e geldi, gazetenin adliye muhabirini karşısına alıp ona dâvanın tafsilâtım nasıl yazması gerektiği husu- sunu en ufak teferruatına kadar anlat- tı, talimat verdi. Mükerrem Sa- rol'un vekili idi. temini için çalışmadığını en iyi bilenin Dr. Mükerrem Sarol olduğunu» söy- lemişti. İkinci itham, Metin Toker'in Türkçe bilmediği idi; zira AKİS'in bir sayısında bizzat bahis avukat hakkında «meçhul şöhret» tâbiri kulla- nılmıştı. Avukat bu tâbirin manâsını anlamadıgı 1çın sanığın Turkçe bilme- başkaları tarafından — bilinmeyen şahıs olduğunu» ifade etmiş tâbirin fransız- casının da «illustre inconnu» şeklinde bulunduğunu avukata bildirmişti. Avu verdi ve celsenin tafsilâtının arzu ettiği gibi yazılacağın- dan emin olarak gazeteden ayrıldı. Ya- zıda —şöyle — denilecekti: <... İstanbul barosunun tanınmış avukatlarından Burhan Apaydın...» Oysa ki gazetenin gece sekreteri, havadisi pek tuhaf bulduğundan geç vakit Zühtü Hilmi telefon tti. Zühtü Hılmı kat talimatını Velibeşe, alınış şekhnı pek garip buldu. Dedi ki: barosunun — tanınmış da ne demek? Kimsenin rekla- mına âlet olacak değiliz.. İki avukatın da ismini çıkarın..» Ve ertesi gün, yazı, hâs isim olarak Dr. Mükerrem Sarol ve Metin Toker- den bir şey ihtiva etmeksizin Zafer'de neşredildi. Neşredildi ve — kıyamet koptu.. Dr. Sarol ile ilgili bir havadis, bu şekle so- kulabilir miydi? Buna, kim cesaret gös- termişti? Kim, talimata — aykırı hareket etmişti? Mutlaka içerde bir sabotaj var. di. Adliye muhabiri sıgaya çekildi. O- nun bir kabahati yoktu. Gece sekreteri de haşlandı. Ama, o da masumdu. Emir, bizzat İdare Meclisi — reisinden gelmişti. O zaman, Zafer'de bir kuvvet , denemesi oldu. Neticede, Velibeşe ye- nildi. Karşı taraf ağır basmıştı Müda- iddianame celsesinde söylenilmiş gibi tesinde tefrika edilmeye başlandı Yeni tefrikanın içinde şöyle denili- ordu: <«... İstanbul barosunun tanın- y mış avukatı Burhan Apaydın Yabancı basınla ara duzeldi Z afer gazetesinin okuyucuları, — gaze- telerinin birinci sayfasının sekiz sü- tununu bir boydan ötekine kaplayan 72 puntoluk başlığı görünce, iftihar duy- dular. Doğrusu istenilirse sadece Zafer AKİS, 22 OCAK 1955