YURTTA OLUP BİTENLER Osman Şevki Çiçekdağ <Af yok» dedi ka gerçekleşeceğine delil olabilirdi. Denılıyordu ki, İstanbul Gazetecıler Cemiyetinin Huseyın Cahit Yakan vi arkadaşlarının afli için — Büyük Mıllet Meclisine yaptıkları müracaat nazarı itibare alınmış, bunun imkânları Basın . ayın ve Turizm Genel Müdürlüğü ta- rafından incelenmiş, tasarının müsved- desi Basın işlerini tedvire memur Dev- let Vekâletine sunulmuştur. Devlet Ve- kâleti tekhfı kabıneye intikal ettirecek, teklif uy; görülürse Adliye Ve kâleti bunu Meclıse sevkedecektır Haberde bir mühim nokta vardı: Alâkalı Devlet Vekili Dr. Mükerrem Sarol'un böyle bir affa taraftar olduğu bildiriliyordu. Gerçi haberin baş kısmı doğru ise, sonunun doğru olmamasına imkân yok- tur. Basın-Yayın ve Turizm Genel Mü- dürlüğünün, hele şimdi başında bulunan maalesef genç ve aydın sayılması ge- reken zatın idaresinde iken Dr. Sarol' un tasvip etmemesi ihtimali — mevcut her hangi bir hareketi, değil yapması, hatırdan geçirmesi dahi bahis mevzuu olamaz. Demek ki —yâni, haberi du- yanlar böyle düşündüler— Devlet Ba- kam bir af kanununun lüzumuna ina- nıyordu. Daha dogrusu lüzumunu ve faydasını görmüştü. Kendisine karşı muhabbet beslenılsın beslenılmesın bu hareketini takdir etmemeye im yok- tu. Gerçi bu teklif memlekete ve 1l<t1— dara oldugu kadar Dr. Mükerrem Sa- rol'a da yuk fayda sağlayacaktı. Se- zarın hakkını, in Sezardan esirgemeli ve bir hakikati neden saklamalı: AKİS, daha bu haberi ilk duyduğunda, Mü- 6 kerrem Sarol'a karşı muhabbeti Müker- rem Sarolun AKİS'e muhabbetinden fazla olmadığı halde kendisini en ha- raretli ve en candan şekilde tebrike ha- zırlanmış, neşredeceği yazıyı bile yaz- mıştı. Aynı şeyi bütün basının yapaca- ğından zerre kadar şüphe yoktu. Zira, bir kaç partizan muharrir harıç, Hüse- yin Cahit Yalçın ve arkadaşlarının mah- kumıyetlerı meslekdaşlarmın hepsini müştü. Evet, pek çoğu, muhtelif se- beplerden dolayı —bunların en bayağı- sı menfaatlerine halel geleceği korku- sudur— seslerini kâfi derecede yüksel- tememişlerdi. Ama, azap — duydukları muhakkaktı. Af Kanunu çıktığı takdirde —bu her şeyi halletmemekle beraber— bir çok kimse hapisten kurtulacaktı ve kalem erbabının hapıste bulunmasının bir cemiyete vereceği üzüntüden ce- miyetimiz halâs olacaktı. İşte bu sırada bir sı «— Hayır, dedi, boyle bir şey yok.. Tasarı fi lân hazırlanmıyor'» Ses, Adliye Vekili Osman Şevki Çıçekdagın sesiydi. Demokrat Parti ıçınde affa aleyh- tar kimselerin bulunduğunu da, AKİS haber vermişti. Bunlar, şımdı başlarını kaldırıyorlardı. Aynı zamanda Çocuk Esirgeme Kurumu gibi bir şefkat mü- essesesinin de riyasetinde bulunan bir Adliye Vekilinin kalem erbabının affi- na şahsen aleyhtar görünmesi elbette ki hüzün vericidir. Fakat, işin daha hü- zün verici tarafi vardır; Başka bir ka- em erbabının, Demokrat Partinin res- mi gazetesi Zafer'de «oh olsun! yapma- saydı! Şimdi yatsın hapiste de aklı ba- şına gelsin!» tarzında bir yazı neşret- mek gibi insanı yükseltmeyen bir ha- rekete tevessül etmiş olmasıdır. Bu zat, hiç bir şey yapamasa, hiç olmazsa sus- masını idrâk edebilirdi. Af çıkacak mıdır, çıkmıyacak mı- dır? Kati bir şey soylemeye imkân yoktur. Osman Şevki Çiçekdağın söz- lerini de delil saymamak gerekir. Zira üstadın Meclis kürsüsünde öyle lâfları olmuştur ki, müzakereleri yukarda bir odadan dinleyen Başvekil aşağıya koş- mak ve bunları düzeltmek lüzumunu duymuştur. Hem meselenin henüz Ad- liye Vekâletine ıntıkal etmiş bir tarafı da yoktur. Çiçekdağ, bundan en son ha- berdar olabıhr M mkündür. Her halde bilinen, Meclis açıldı- ğında çok mzalı bir teklifin riyasete takdim edılecegıdır İnşallah buna lü- m kalmaz, teklif bir hükümet teklifi olarak getir, kabul edilir... ondan sonra da Basın Kanunu yeniden ele alınır. geldiği günlerde Demokrat Parti lider- lerine hâkim olan zihniyet içinde... Bahtsız Belge B aşvekil Adnan Menderes'le beraber Almanya'ya gidip — Başvekil Adnan Menderes'le beraber Almanya'dan dö- nen tek gazeteci Burhan Belge, ken- disine söylenilen lâfi anlamadı. «— Ne, yazmışım?» dedi Yazdığı cümle tekrar edildi. Bur- han Belge yine anlamadı. Hatırlamadı değil, anlamadı. Zira hatırlayıp hatırla- mamak için, evvelâ anlamak lâzımdır. Nihayet, ne denildiğinin farkına vardı. Deniliyordu ki: Sen Adnan Menderesi enüse benzetmişsin. Adnan Menderes ve Venüs! Burhan Belge, bir müşabehet gö- remedi. «— Ben mi benzetmişim?» diye sordu. Türk Sesi gazetesinde, çıkan yazısı gösterildi. denılıyo du — Ot lmzn önünden geçen hir halkı, bayraklara bakarak mısaf rın kim oldugunu tesbit etmekte, hattâ ba- tan kısa bir müddet beklıyerek dostla- rın yâni başta sevimli Venüs hali ıle Başvekılımız olmak üzere bizlerin..” Burhan Belge işi anladı. İşi anla- , geç kalmıştı. Gazeteler kendi- sini çoktan dıle dolamışlardı ve alabil- diğine yükleniyorlardı. — Bahtsız Belge bir okuma hatası yüzünden ele güne gülünç olmuştu. Zira Adnan Menderesi Venuse benzetmek akimin koşesınden geçmemişti. Üstelik Başvekilin kadını benzetılmekten hiç mi hiç hoşla nmadı— ğını da gayet iyi biliyordu. Bedii Faik yazdı, Doğan Nadi yazdı... Hem de en ağır şeyleri. Bur- han Belge bir medeni insandır. Adnan Menderesi Venüse benzetecek bir mu- harririn, butun bunlara lâyık olduğunu kabul etmiyor değildi. Ediyordu ama, kendisi vallahı de billahi de böyle bır şey yazmamıştı. SEVİMLİ VE MUNİS Yazıs türkçe idi. Dizen operatör de, okuyan musahhih de, hattâ belki yazı işleri müdürü de buna «SEVİMLİ - NÜS...» deyip geçmişlerdi. Bu kelime- leri eski harflerle yazınız, müşabeheti derhal göreceksiniz. Hem, Burhan Bel- ge gibi bir muharririn «sevimli Venüs haliyle» gibi Türkçe bakımından hatalı bir cümle yapması karşısında hayret et- memek kabil değildir.. Cümlenin aslı imzası ile Yazıda şöyle Burhan Belge Talihsiz. adam AKİS. 16 EKİM 1954