edilmiş değil midir? Bizim istediğimiz- de anlayış idi, anlayış içindeki bir me- sai idi. Bu barışmanın müspet netice- leri oldu ise, hâdiseyi tacil etmek bah- tiyarlığına erişen AKİS, memnuniyetim izhârı bir borç bilir. Yeni elemanlara — doğru ihayet radyosu — eleman kifayetsizliğini anladı. Yalanda imtihan açılacağı ilgili makamlar tara- fından bildiriliyordu. Bilhassa rağbeti şark musikisinde bulan için eleman bulamamak, düşüncelerin üstünde olmalı idi. nlayış ıçınde yepyeni imkân- lar bulunacağından he edilemezdi. Edilmemelidir. İmtihanların, me imkânları da hesaba katılarak, iyi elemanları radyoya kazandıracağı şüp- hesizdir Bır de şu yerli caz mızı çekidüzene — sokabilseniz. derdini halledebilseniz. eden bir radyonun iyi bir caz or- kestrasına, iyi spikerlere, iyi ele- manlara ihtiyacı vardır. Spiker demek, radyonun u demektir. Bu hakikati orkestraları- Spiker şında hatırlatacak değiliz. Geçen de- fada soyledıgımız gibi, Ankara Radyo- rleri Burada bir hak- sızlık olmamasını temin etmek için, Sunu da ilâve edebiliriz ki, bizim ye- ni spikerlerimizin o türkçe edaları ara- sında, ingilizce isimleri ve terimleri, tam bir Amerikan edası ve yayvanlığı ile söylemekte birbirleriyle yarış et- mektedirler. Tabii bu alkışlanacak bü- yük bir marifettir! Türkçenin eski gün- lerde olduğu gibi gayet fasih ve temiz bir şekilde Tadyodan işitilmemesi yanında İnçilizcenin bu kadar taklid kokması dikkati çeker, hattâ üzüntü ya- ratır bir hâdisedir. Gelgelelim radyomuzun caz kısmı- na; a radyosunda yerli bir caz ekibi yoktur. Orhan Sezener ve arka- daşlarının şehrimiz gazinolarından ba- zı artisleri de aralarına alarak kurduk- ları —alaturkada olduğu gibi bunda da gazinoların elemanlarından faydalanıyo- uz— bir caz orkestrası faaliyet halinde- dir. İyiye gitmek için elden olanı bütün imkânları ile kullanan Orhan Sezener ve arkadaşları muhakkak ki, tatminkâr değildir. Her hafta bir yarım saat veya bir kırk dakikalık yerli bir caz orkest- rasını dmlemek istiyenler, her hafta bazen iki veya üç parçanın tekrarlan- dığını 1şıtmekted1rler ki, u durum karşısında Tradyoyu kapamaktan başka çarelerı kalmamaktadır. Bazan de, bir gazinonun havasına uyar hareketlerin radyonun yerli, caz orkestrasına intikâl bagrışmalı - buna Amerikat denilmekte- Sezener ve ar- kadaşları fakat kendileri- ne imkânlar verilmelidir. O zaman bel- ki işler biraz düzelir. 28 SANAT Kuliste kahve falı "Bol alkış Tiyatro Keçiler Adası'nda üyük Tiyatro'da ilk gece... Giyim kuşamlarına itina etmiş merakhlar uzun bir ayrılıktan sonra aynı fuayye- de aynı mevzuu tekrarlamanın memnu- niyeti içinde son zili bekliyorlar. Zille beraber herkes sessiz bir hareketle sa- lona geçiyor. Tiyatro dolu, fakat «nü- fuzlu muhibler» den hemen hiç birisi yok. Şimdi tiyatro sanatkârları ile me- murlarının doldurdukları localarda bir zamanlar, tiyatro ile alâkalı görülen ve- killer yer alırlardı. Tiyatronun etrafında münasebetsiz bir karakedinin dolaştığı muhakkak. Temenni edelim de seyirci ile tiyatronun arasına da girmesin. onda; bilinenlerden — başka bir fevkalâdelik yok. Sahneye geçelim. He- nüz perde açılmış değildir. Bir köşede, tahta bir sura üzerinde üç hanım, biri sigara ve kahve, ikisi de çay içerek ko- nuşuyorlar «Yüz lira değer doğrusu» diye yeni aldığı bir kumaşı methediyor bir tanesi. «Beyaz», diyor ve «sim gibi bir şeyle işlemeleri var, görsen çok be- ğeneceksin. Kelepir doğrusu» diye ken- disini aklanmadığına inandırmaya çalı- şıyor İkinci hanım soruyor : «Habille olacak değil mi? İyi bir model seçmeli- sin.» <<Habılle tabii... Başka şeye git- . Neyse bu yaz birkaç kilo ver- v B o B B ı nimki fena değil» «Kaça dıkıyor» <<Sek— sene.» «Gayet iyi».. Bu sıradı hanım parmağını sürdü ve soğuduğuna kanaat getirdikten sonra arkadaşına uzattı : görünüyor!" <<Lutfen » <«Ah şekerim.. — Kalbin nüşlü,küskün cinsi ihtirasın esiri olarak cinayet işle- yen bir ana, öbürü de erkek karşısında saçının telıne kadar titreyen, mariz ruh- lu, isterik bir görümce rolünü oynıya- caklardır. * Insan cinsi arzularının agma düşünce, cemiyetimizin — ayıp iği, — günah bildiği ve hattâ kanunların en ağır şe- kilde cezalandırdığı fiilleri bile icra et- mekte tereddüt etmiyor. İtalyalı yazar Ugo Bettı «Keçiler Adası» isimli dra- mında bunu iddia ediy: Ugo Betti, harp sonrası Avrupası- nın hamleci yazarlarından birisidir. Ke- çiler adası dramı 1950 tarihini taşıyor Eser dumanı üzerinde bir ultra dern'dir. iki hayatta Keçıler Adası ndaki olur m şındaki evlerine günün birinde bir adam çıkagelir ve ölen adamın kamp arka- olduğunu, arkadaşının — vasiyeti üzerine, kendısınden boşalan yeri dol- ğunu iddia edebilir mi? Hadi iddia etti diyelim; bu maksadına hemen o akşam nail olabilir, üstelik arkadaşının karde- şini de ikinci bir metre olarak kullana- bilir mi? Hadi bunu da yaptığını farze- delim; arkadaşının kızını da iğfal ede- bilir mi? Ve bir adamın bellimi kudre- tine bu derecede birbirine yakın üç ka- dın nasıl esir olabilir? AKİS. 16 EKİM 1954