Heyhat, bu gecenin azabı henüz bitmemiş tesadüflerin ihanetinden daha kurtulamamıştım. Uzun bir müddet koştuktan sonra biraz nefes almak için durduğum yerden yolu şaşırdığımı anladım, geriye dönmek istedim, geçtiğim yer- leri tanımıyordum, müthiş bir şüphe içinde, sa- ğa, sola koşuyordum. Hakikaten bu müthiş bir şeydi, gecenin bu saatinde genç bir kızla bir randevusu olmak ve bir türlü yolunu bulamamak... Başım çatlayacak gibi ağrıyordu, üstelik bağlardaki (köpeklerin şüphesini de uyandırmıştım, hiç de tatmin edici olmıyan havlamalar gittikçe çoğalıyordu. Bir- denbire yan sokaklardan , keskin bir otomobil sesi geldi, derhal koşmıya başladım. Kim olur- sa olsun, otomobilin önüne * atılarak beni de götürmesi için yalvaracaktım. İşte tam bu esnada geçirdiğim bir kaza, bu rahatsız edici bir rüyaya benzeyen, çok benze- yen gecenin taliini değiştirdi. Ben böyle acele acele ve bastığım yeri görmeden koşarken bir- denbire yumuşak ve canlı bir şeyin ayaklarıma dokunduğunu hissetim ve canı yanan hayvanın çok muhtemel bir aksülâmelinden kendimi sa- kınmak için sağa doğru yaptığım insiyaki ha- reketle muvazenem bozuldu, ve bütün ağırlı. ğımla yuvarlandım. kendime geldiğim zaman ihtiyar bir kadınla küçük bir çocuğun benimle meşgul olduklarını gördüm. Çocuğun elinde tuttuğu büyük bir lâmba ışığı altında kadın şakaklarımı ıslatıyor, arada bir manasız sağır bir sesle bir şeyler söylüyordu. Burası küçük bir avlu idi ve ben sokağa açılan kapının önünde boylu boyuna yatıyordum. Başım çok ağır bir şeyle ezilmiş gibiydi, üstelik bütün vücudum ağrıyordu. Fa- kat geçirdiğim kazanın büyüklüğünü ve vaziye- timin fenalığını ayağa kalkmaya davrandığım zaman anladım. İki basamaklı bir merdivenden bütün ağırlığımca avluya yuvarlanmıştım. Nihayet çocuğun yardımile ayağa kalktım ve ihtiyar kadına teşekkür etmek istedim. Öbür elini ağzına ve kulaklarına götürerek (birtakım işaretler yaptı. Ve sonra hançeresinin aynı sağır gürültüsü içinde birbirine kapadığı iki elini sağ şakağına götürerek gözlerini yumdu. Çocuk tercüme elli ; , — Büyük tehlike atlattınız diyor, bir şeyiniz yok, dinlenin geçer, içeriki odada size yer ha- zırlayacak. Yarın sabah bir şeyiniz kalmaz... Yapacak başka birşey de yoktu. Bu saalte şehire dönebilmem imkânsızdı. Ev sahiplerimin ürer e girdim ve sedire uzandım. aşımı yastığa koyar koymaz gözlerim kapandı. Tekrar bir gayret sarfederek Kettiyi düşünmek istedim. Fakat beyhude idi, ağır bir uyku, beni kâbuslu, korkunç vehimli mahzenine tıkamıştı, Burada bu münasebetsiz olduğu kadar ta- lihsiz olan gecenin rüyalarını anlatmaya bilmem lüzum var mı ? Günün bütün olan bitenini, hiç bir şuurun düzen vermediği bir hatırlama için- de karmakarışık yaşıyordum. Hiç bir eski za- man müzesinde benim o geceki kısa uykumun içine giren acayip ve munis ifritleri bulmak imkânı yoktur. Esas temas bağdaki oyunla Ketti olan bu uzun ve çapraşık âlemde herşey altüst, herşey en beklenmiyen şeklinde idi. Bittabi başta Ketti geliyordu, fakat zavallı Ketti bu niza.nsız muhayyilede ne acayip terkiplere gi- diyordu. Bir Ketti ki, başı biraz evelki ev sa- hibimizin omuzları ve şişkin karnı üstünde du- ruyor ve asıl garibi deminki sıska delikanlının kırpık bıyıklarını taşıyordu. Sonra bu baş bir- denbire kayboluyor ve biz, ev sahibimizle be- raber, el ele Kettinin başımı arıyor ve bir türlü bulamıyorduk. Birdenbire önümüzden kornasını ötlüre öttüre geçen bir otomobil, Kettinin başı- nı ses halinde önümüze atıyor. Evet, aydınlık tebessümü ve saçlarının parıltısile bu başlar birbiri ardınca karanlık geceye fırlayorlar ve bir altın yağmuru gibi dökülüyorlardı. Fakat biz onları toplıyamıyorduk, kırpık bıyıklı deli- kanlının kız kardeşi benim onlara toplamama mani oluyor, muttasıl yolumu keserek elime küçük bir balık kavanozu sıkıştırıyordu. Sonra birdenbire bütün bunlar kayboluyor, kendimi tek başıma bir bahçede buluyordum. Ayaklarımın altında bir sarnıç kapağı var ve ben bu kapağın hem üstünde ve hem altında olduğumu biliyorum, evet, sarnıçta mahbusum ve sarnıçların üstünde bekliyorum. Fakat ha- kikaten sarnıçın üstündeki ben miyim? Çünkü bu demir kapağı sımsıkı örten çıta karamaça papasına çok benziyor ve heyhat bu karamaça papası sabahleyin okuduğum Lokman hikâyesi- nin kahramanıdır.Ve işte o zaman hissediyorum ki Ketti bir kemandır. (Gelecek sayıda bitecek) Ahmet Hamdi TANPINAR —