AGAÇ /ANAT < FiKİR < AK/İYON İLERİ, GERİ Modası geçmiş kalıplardan çıkamıyanlara geri diyoruz. Fikir ve hayat kalıplarının eskimekte en büyük zaafı, doktrinlerinin çürüklüğünden ziyado, zamanın eskitmekteki yaman gücüne bağlıdır. Zaman, eşya ve hâdiseler üzerinde, daima aynı korkunç yasanın yorulmaz tatbikçisidir. Yusufun eşsiz güzelliği ile Periklesin mesut cemiyetini aşındıran aynı zamandır. Dünyanın en güzel insanını iki büklüm kurutan zamanı, ferdi tezahürler çerçevesinde vasıtasız müşahede kolaydır. Fakat içtimai bünyemizin ihtiyarlayışında onu doğrudan doğruya göremeyiz. Bunun içindir ki devrini bitiren her inan ve kalıbın yıpranışında ayrı bir sebep arar ve buluruz. Firavunun karşısında Beni İsrail, Atinanın karşısında Roma, Romanın karşısında İsa ve bütün bunların karşısında bir çok şey... Ferdi hayatımız sınırlıdır. Bunu bilir ve fizik göçüşümüzü, çaresizlikten doğma bir nevi rıza ve tevekkülün terasından seyrederiz. Ya içtimai hayatımız ? Heyhat ki elden ele teslim suretile ebediliğine inandığımız bir çok itikatlar ve şekillerin hayatı da, her şeyin hayatı gibi, hadler ve adetlerin hapsi içindedir. Zaten içtimai hayatımızın ebediliği, ferdi hayatımızla keyfiyet halinde ulaşama- dığımız bir devam iktidarına, yer, adet ve nöbet değiştirerek, kemiyetle varmak için tutunduğumuz muvazaalı bir kombinezondan boşka nedir ? Elimizdeki dürbünü bir başkası çekip ufka baktığı zaman biz nasıl onun gör- düğünü göremez ve bir başkası cıgaramızı ağzımızdan alıp içtiği vakit biz nasıl onun serhoşluğunu duymazsak, bütün fakültelerimiz ve bütün “Moi *“ mızla eksildi- ğimiz bir âlemin devamını, sanki yaşıyan, duyan ve gören kendimizmişiz gibi, birbirmizde fena ve beka bularak saf ve kahramanca kombine ettikten sonra, kurduğumuz mimarilerin sonsuzluğnna nasıl inanmıyalım * İnanmakta haklı olabiliriz. Fakat göreceğiz ki kurduğumuz mimarilerle, oyduğumuz kalıpların devamı için o müesseseler etrafındaki daimi tekevvünümüz ve kemiyet halkalarımız kâfi gelmiyecektir. Göreceğiz ki hayat yalnız bir cepheli değildir. O 1