Hikâye : GEÇMİŞ ZAMAN ELBİSELERİ Bununla beraber içimde hiçbir kazanmak ihtiyacı yoktu; kabul edeceklerini bilsem ce- bimdekilerin yarısını boşaltıp gitmeye razıydım. Fakat buna rağmen blöfler yapıyor, açmazlar kuruyor, oyunu yükseltiyor ve mütemadiyen kazanıyordum. Kalama bilmem nasıl takılmış olan çok kesirli bir rakamı kendime bir nevi uğur yapmıştım. Artırmaları derhal ona veya iblâğ ediyor, kazandığım parayı bir makine süratile de'hal hesaplıyor, ona olan zıfına nisbetini buluyor, kesirlerini tamamlamak üzere büyük bir hüzün ve dikkatle bir tarafa ayırı- yordum. Etrafımda hemen hemen hiç kimseyi gör- müyor gibiydim. Sanki kafamın içinde tek bir noktaya çekilmiş ve oradan, küçük, karanlık çukurunun içinden istitalelerini uzatan bir böcek gibi zaman zaman ellerimi uzatıyor ve yakalaya- bildiğim bir avla geri dönüyordum. İşte tam bu sıralarda - nasıl deruni bir itişle oldu, bilmi- yorum - birdenbire başımı kaldırdım ve kar- şımda, bir elile oyunculardan birinin iskemle- sine dayanmış ayakta duran bir kızın bana dikkatle baktığını gördüm. Bu hakikaten kor- kunç bir darbe oldu. Bu bakıştaki karışık hissi nasıl, nasıl anlatmalı? Şüphesiz ki bir deli ve yahut tamamile düşmüş bir adam, bir sefil sa- nıyordu. Bu genç kızın kim olduğunu bilmiyor- dum, sofrada beraber olmamıza rağmen ona hiç dikkat etmemiştim, güzel veya çirkin olduğu hakkında hâlâ bir fikrim yoktur; bildiğim birşey varsa bütün bir oda dolusu insan arasında yal- nız o, gecenin dikkate değer tarafını bulmuş, kafasının kuyusuna gömülmüş zavallı bir otoma- tın trajedisini farketmişti. İlk hareketim, boğucu bir nefretle her şeyi önümden itmek ve fırlayıp gitmek arzusile ya- pılmış bir hareketti, Yazık ki benim yaratılışım- da olanlar ilk hareketlerini tamamlıyamazlar, bu sefer de öyle oldu. Evet, bu beyhude bir — Geçen sayıdan — gösteriş olacak. Üstelik etrafımdakileri de kıra- caktı; ister istemez oyuna devam etmeye, İakat aynı zamanda soğuk kanlılığımıda kontrol etmeğe karar verdim. Kendi kendime : — Zaten, diyordum, oyun bitmek üzere... Ne kaldı ki... Birdenbire saate bakmak © ihtiyacını duy dum: On ikiye yirmi vardı. Ve işte o za man Kettiyi düşündüm. Geniş mavi gözlü, le- vent boylu Ketti, uzun kirpikleri ve dişlerinin kamaştırıcı tebessümile gözlerimin önüne geldi, daha iyisi küçük başını serzinişle bana sallıyor gibiydi, ilk kayıplarım onu masanın üzerine çı- karmak için muhayyilemin yaptığı gayretler arasında oldu. Fakat emelime nail oldum; o masanın üzerinde idi ve ajurlu raks kundurası- nın uzun topuklarile önümdeki banknot ve fiş yığınına basarak biricik ingilizce şarkısını söy- lüyordu. İkinci gayretim bu önümdeki banknot yığınını çoğaltmak için sarfedildi. O zamanlar intihar eden bir İskandinavyalı milyarderin kay- bettiği serveti bu bağ evindeki oyun masasına yığabilmek için epeyce zahmet çektim; fakat tam muvaffak olduğum zaman ikinci. bir solde daha ödedim, bunu digerleri takip etti; ver- dikçe deminki kazancımın büyüklüğünü anlı- yordum. e Bununla beraber ilk oturuşu bitirdiğimiz zaman gene epiyce kârım vardı. Saat yarımdı, ve ben maalesef artık devam edemiyeceğimi, mühim bir sözüm olduğunu, derhal * gitmeye mecbur olduğumu söyledim. Etrafımdakiler ilk önce buna inanmadılar, fakat hakikaten gitmeye hazırlandığımı görünce bütün çehreler değişti. Ulacık kârım önüme bir set gibi atıldı: — Nasıl olur? Diyorlardı, nasıl olur, bu kadar kârdan sonra gitmeye kalkmak... Deminki o nazik ve mültefit maskeler bir: denbire düşmüş, yerini asıl yaratılışın iğrenç çizgileri almıştı. Şimdi artık dost ve ahbap