müesseselerin de bizden ayrı, müstakil ve ferdi birer hayatı vardır ve bu hayat ebedi olmaktan uzaktır. Bu hakikate, tarihte bir çok cemiyetlerin, kendilerine yeni bir şekil teklif eden müdahaleci tesirlerle göçüşü şahit olduğu kadar, kendi kendi- sine, için için ve müdahalesiz göçüşleri de şahittir. O halde çaremiz nedir ? İsmine zaman dediğimiz ve her cismi, her fikri görün- mez mantosuna $ıkı sıkı dolamış olan eritici kuvvet, daima önümüzde giden, her yaptığımızı bozan, her yazdığımızı çizen bir son temsil ettikten sonra, böyle bir görüşün taraftar olacağı se ebediliğine inanacağı eser varmı dır? Vardır! Çünkü düşmanın kudretini tastik, onunla boğuşmadan vazgeçmeye işaret değildir. Boğuşma esastır. Zaman, önünde diz çökülecek ve bütün silâhlarile teslim olunacak bir heyulâ değil, sırları zorlanacak, verdiği hiç bir sırla kanaat adilmeyip oalıkoduğu istenilecek ve verdikçe alıkoduğu asla unutulmıyacak bir faciredir. Öyle bir facire ki .öpüştüğü her davanın aksine, seviştiği her doktrinin tersine ve sarmaştığı her tezin zıddına gebe kalmak ödetidir. O, eşya ve hâdise- lerin en gizli tabılarını, meçhuller ve ihtimaller âleminin en ıssız bucaklarını temsil eder ve deminki görüşün taraftar olacağı mimari odur ki, zamanı, kendine en has çehre ve karakterile kavrar ve emrine alır !.... İşte bizce ileri adam, aşınmış, yahut henüz sağlam görünen kalıpları bu tedbir gözile muayene eden ve kalıplarını bu endişe ile hazırlayandır. Geri adam, ya eski şekillerin, yeni bir idrâk ve görüşe varmadan körü körüne müdafaacısı, yahut tamamile aksine, zamanı âdi bir tarih ve evvellik, sonralık meselesi sanıp geriye gitmek korkusile ününü harap edicidir. Bunların her ikisi de düşünmekten korkan, fakat birbirine zıt hareket eden iki softa tipidir. Zamanın hakiki fatihleri istikbale o kadar susamışlardır ki gözlerindeki sonsuzluk adesesi önünde, bazan bin sene evvelki bir hâdise bugüne yapışık ve bugüne ait bir hâdise bazan bin sene evveline racidir. Geriye doğru göründüğü halde ileriye ve ileriye doğru göründüğü halde geriye doğru giden yollar vardır. İmdi zamanın bu zarafetli helezonlarındaki sırrı idrâk etmiyenler, ya bir kalıba körükörüne bağlanmak, yahut kendisinden evvelki her kalıbı körükörüne tepelemek suretile zamanın dışında kalırlar. Ebedilik önünde hiç bir mesafe hükmü olmadığını, bazan zamanın geride bıraktığı bir sırra doğru döndüğünü, bazan ileri doğru kurulan etapları çiğneyip geçtiğini, elverir ki bu sırrı çözecek ve bu hikmete yemiş verdirecek yeni bir idrâk gerektiğini bilmezler. Softanın katı nasları halinde ve hileli bir şekilde nefeslerine giydirdikleri ( ileri ) imtiyazile, gözlerinin farkedemiyeceği kadar ileride olan insanlara geri derler. Necip Fazıl KISAKÜREK