ire küfir, sana Şam eyaletini verdim, niçin ayik direyip gitmedin” Emirlerimi niçin dinlemedin? dedi. İlyas paşa: — Padişahım, hasta idim, onun için gitmekte geciktim! diye cevap verdi. Dördüncü Murat büsbütün köpü” rerek: — Bire mel'un, benim memleketime ma etmekte hasta değildin de, emirle- rime ifaatta nasıl basta oldun? Bire kesin şu kâfirin başını... diye bağırdı. Bostancılar koştular, içlerinden Tu İuzcu lâkabile anılan bir bostancı İlyas paşayı kaptı, bir anda çullanıp altına aldı ve bıçağı gırtlağına dayayıp başını vücudundan ayırdı ve meydana attı. 1 7 milâdı yıllarında Osmanlı sal- tanatına Deli İbrahim kakimdir. Şuurunun mubtel olmasile kalmayan 18 inci asır sonlarında bu adam, geniş, namütenahi ülkesine . karşı da bigünedir. Cehalet onun deli liği yanında çok daha büyüktür. Düşün- cesi dar bir çerçeve içinde kalmıştır ve memleket bu yüzden de her gün biraz daha inkraza doğru sürüklenmektedir. 639 da Kudus kadısı olan Memik zade Çelebi azledilmişti. Bu, telâşla kaynanası Rumeli kazaskeri Muit Ah- met efendiye başvurdu, Abmet efendi de veziriazrâm sultan zade Mehmet paşaya koştu: — Ben açmağa korkarım. Siz sax detlü Ni yad buyurun. Damat dailerine Misir kazasını tevcih münasip- tir ve Kudustan Mısıra nakli lütfü azim dir! dedi. Sultan zade Mehmet paşa kazaskeri kırmak istemedi, padişahın huz çıktı. Mait Ahmet efendinin riçiğim Kağılhane Deli İbrabim elini şakağına koyarak düşündü: — Baka paşa, dedi. Mısır ve dustan, hangisi büyüktü Vezirâzam yut tkuna ni — Padişahım. Mi büyüktür! diye b verdi. e İ7 nci asırda büyük Osmanlı e böyle cahil ve dünyadan ha- bersiz bir hükümdar idare ediyordu! Ku- Batıl itikatlar yalnız Osmanlı halkına mahsus değildi. O devirde ülkelerine yakın ülkelerde de bu çeşit itikatlar kök salmıştı. Meselâ 1040 a doğru kızlarağası Sün- bülağa azledilerek Mısıra gönderilmişti. Osmanlı Bindiği gemi Girit önlerinde Malta- korsanlarının hücumuna uğradı. Yaman bir cenk oldu. ö00 kadar Müslüman öldü, Sünbüluğa ile maiyeti esir düştu. Bu arada Maltalılar gemide bulunan birçok kıymetli şeyleri ve bilhassa iyi tının ayağı basması bize iyi âlâmet de- ğildir. Vaktile in e os da, ra Ölme ll di geçmiş TE ve ilen Gerçekten bu e tahakkuk e Sennen hükümdarı, eski bir ağa edilm yüzünden Giride Pep seli, iller kan döküldü, binli Tür irit topraklarında can verdi ve nihayet bu ada ele geçirilmiş oldu. Girit seferinin kumandanlığına kap” tan Yusuf paşa tayin edilmişti. Yusuf aşı SÜ yi geçkindi. Padişah Deli İbrahim kendisine yalnız kaptan deryalık payesini vermekle iktifa etmedi. İki buçuk yaşındaki kızı Belkıs sultanı da Esk yil evlendirdi. Muhteşem bir düğün yapı ki buçuk. yaşında gelin ve İÜ koca bir dam mini min i bir aşkın saçlı sakallı, kos- Bizim tarihlere geçmemiş olan şu vaka, Avrupa mektep kitaplarında, Ka- nuni Sultan Süleymanın adaletine bir misal olarak gösterilir: 1591 de Süleyman Macaristan sefe- rinden İstanbula döndüğü gün şehir halkından bir kadın gelerek, geceleyin herkes uyuduğu bir esnada evinin 40. yulduğunu söyler ve şikâyet eder. Pa. dişah: ; — Nasıl olup ta o kadar derin uyu. dunuz da hırsızların geldiğini duyma- dınız? der. Kadın şu güzel cevabı verir: — Biz sizi uyanık biliyorduk da, o yüzden rahat rahat uyuduk u sözler padişahın hoşuna gider we kadının çalınan eşyaları ödenir. 17 nci asırda Osmanlı camiasında a iki zümre idi! Aristokratlar ve Nas denilen halk. Aristokratların dili, yaşayışı, telâkki tarzları bambaşka idi. Bir köylü onların İk apuapan lar milan hiçbir şey anlamazdı. Arapça ve Farsca kelimelerle süslü cümleler sa iiinieede. Onlar i için tarafından affedilerek taltif olunmasını bakınız, nasıl anlatıyor: ezbur şeyhülislâm efendi ile ve kazatı asakire varıp esnayı müsahebet. te ekser padişahın huzuruna nasıl var- dığını anlatırdı ; “Saadetlü padişahımın garaca garaca gözlerini gördüğüm gibi ödüm sadayazdı. Paşa “düş!? dedi, yü: züm üstüne düştüm. Emme düş demese hemen düşmeğe durup yıkılırdım, Allık hünkürmin yaşın uzun eylesün!> Diş yer öptüm? derdi. Eğerçe böyle Türkçe bilmez Türk idi. Lâkin halline göre istidadınca cevap vermeği güzel RR Gayet kaba Türk olmakla. umuru hariciyeyi anlar, ma" 1062 de sadrâzam olan Tarhuncu durmuştu. Bu işi kendisinden korkul sun diye yapmıştı. Zindanda yatan mahkümları çıkarttı, Hepsine de ayrı ayrı kenarları sırmalı don ve gömlek giydirdi, sonra boyunlarını vurdurarak Ş kalabalık yerlere astı. Bütün düşüncesi şu idi: .Halk kılıçtan korkar, gayri şeyden korkmazl, diyordu. Bu sırmalı don ve gömleklerle, halka güya zengin ve muteber kimselerin hakkından gelin” diğini silimi 2 edu. $1 27 inci sayfada —