k çağda iyineme: ı alarak emediği- müstesna evimizde uygunun bir aşkın ısturulan tçi... lladıktan yerimiz ibi sokak uçlarımı © şüphesiz beni de bir çokları gibi kürk” ler, #lmaslar, otomobiller içinde yaşa- tacaktı Hayatımız bir kaynak suyu temiz- liğini muhafaza ediyor, yıllar biribirine ekleniyordu. Çocuğumuzun olmasın onun terfiine bırakmıştık. O zaman elbet yaşayışımız daha manalı olacaktı. Fakat birgün... Fakat hiç ummadı- ğım bir tesadüf herşeyi altüst etti. Onunla, eski mektep arkadaşlarımdan Neclâ'nın evinde tanıştım. Neclâ, çok zengin bir adamla evlendiği ve yüksek sosyeteye dahil olduğu için, onunla sık sik buluşmaktan hoşlanmıyordum. N onun toplantılarına iştirak edecek kı: yafetim vardı, nede tanışacağım dost- larını evimde kabul edebilecek halde idim. Çocukluğumuzda çok seviştiği- miz için arada sırada birbirimizi göre- meden de olamıyorduk. Ona kabul günleri haricinde gider- dim. Saatlerce konuşurduk. Hiçbir za- man takip edemiyeceğim modadan, de- niz eğlencelerinden, yarışlardan, spor dam, mevsimin en zarif balolarından bahseder; konserler, tiyatrolar, filmler hakkında mütalenlar yürütürdü. Zaman geçtikçe Neclâ, benim renkli bir dün- yam olmağa başladı. Onu dinlerken kendimi bambaşka bir âleme karışmış farzeder, oyalanırdım. Birgün beni öteki ile tanıştırdı. Orta yaşlı, centilmen bir adamdı. Çok güzel konuşuyor, mükemmel giyiniyor, seyahat hatıralarını anlatıyor, etrafında toplananları oyalamasını biliyordu. Saç- larına kır düşmüştü. Bakışları yorgundu. Sırtı biraz eğilmişti. Fakat konuşmağa başladığı zaman harikulâde manalı bir adam oluyordu Müzikten, edebiyattan, gayet tatlı ve sürükliyen bir ifade ile hattâ siya- setten konuşuyordu, Çok okumuş bir kadın olmamakla beraber onu dinlemek- ten hazlanıyordüm. Sözleri tamamile kafama hitap ediyordu. Ayrıldığım zaman elimde olmadan hislerimin dünyası içinde onu Semih'le ölçtüm, Kocamı çok seviyordum. Bu muhakkak. Fakat aceba beğeniyor mu idim? u sorgu, beş yıllık evlilik hayatı- mızda ilk defa burgusunu kafama sap: ladı. Ve sonra bu burgu kafamdan sü- zülerek im kapısını bulmakta da gecikme, ur arltı. Konuşmalar yaban- cılığı giderdi. Bakışlar manasını değiş- tirdi, Heyecan baş gösterdi. Ve alış- kanlık döğmağa başladı. Her karşılaş- tığımda: “Bu son olmalı, diyordum. Çünkü gözü kapalı bir tehlikeye doğru sürüklenir gibiyim..., Her ayrılışımda : “ Onu bir daha ne zaman görebileceğim ,, diye sızlanıyor- dum, Ve hergün Semih gözümden dü: şüyordu, Akşam yemeklerinden sonra gazetesini eline aldığı, onu bitirip Hay- uzuli divanına daldığı zaman işimi dizlerimin üstüne bırakarak onu inceliyordum Bir zamanlar okadar sevdiğim adam bu miydi diye hırçınlaştığım, şiir dünyasi içine dalıp gittiği sıralarda tokatlamak le çok oluyordu. Gğz uykum onun rahat rahat soluk alış- a dinledikçe, ne olasık diyordum. Yesin, içsin, gezsin, v uyusun. Her basit insanın yeter gördüğü dar çer” çiveli hayat!.... Sonra 'a ötekini düşün- ğe başlıyordum. Onun herşeyi bir füsun halinde ruhumu sayar; hislerim her ân ona doğru koşuyor Artık mutfak işleri iç halde si- nirime dokunuyor, bulaşık yıkar, soğan doğrar, toz ee talihsizliyime için için ağlıyordum Birgün çok yorgun ve bedbindim. Sokağa fırladım. Rastgele yürümeğe başladım. Şehrin dışına çıkmıştım. Gü- neş batmak üzere idi. Yanımda son model vir otomobil durdu. Yere inen o idi. o gün aylardanberi bakışla- rımızın siklanlağa çalıştığı şeyi, dudak- larımız açığa vurmaktan çekinmediler. Ondan gull yi zaman içimde bir tek ses hâkimdi: r ayın onunda i ire hayatıma yal- mek ülküsüne bağlı kalarak yaşadığımı unutmayınız. » V her ayın onu yaklaşırken adeta bir ruh hastası halini alıyordum. Rengim sapsarı, iştahsız, uykusuz, bas- tığı yeri görmiyecek, dinlediği şeyleri yane bir halet içinde bogalıyor- Kocam değişikliğimin farkında idi. Fakat bunu yorgunluğuma veriyor, üzüldüğünü söylemekten başka birşey yapamıyordu. Birgün ötekine gideceği- mi düşünerek, hisle mantık çarpışma- ları içinde buhranlar geçiriyordum. Nihayet küçük bir hadise tereddüt içinde a hislerimi lir — girdi. Bir ko geldi. Binbir dil dökerek “özür yle du. gece hiç sesimi çıkarmadım. Ertesi gün ki döndükten sonra taştım, döküldüm Mutfak kedisi olmak için hayata elmediğimi, binbir ihtiyacın . sesini varlığımda boğarak sefil bir ömrü sü- rüklemeğe meabur olmadığımı, bu dar çerçiveli yaşamaktan bıktığımı ve her- şeyi söyledi: ndan valizlerimi yerleştiriyor, bir yandan hıçkırıklar içinde hicranla dan a — İşte sövgili Hayyam'ın! Bu-ebedi sarhoşla başbaşa kal. Onun aşkından, usanç getirince, Fuzuli'nin elemlerine dal; ben gidiyorum, diye haykırdım. Ölü gibi (sararmıştı. Hızla önüme geçti, Kollarımdan yakaladı. Bakışları sanki gözbebeklerimi delip geçmek istiyordu. Titriyordu. Benim de boğa- zıma birşey düğümlenmişti. Ağlamak istiyordum. Neden sonra kollarımı sıkan elleri gevşedi. Çenemden tutarak yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Kırık bir sesle: — Haklısın sevgilim, diye inledi. Fakir bir adam, güzel ve hisli bir ka- dına sadece aşkının kâfi gelemiyeceğini daima aklında tutmalıdır. Sonra çılgın gibi dudakları yüzümde dolaştı. Bu öpüşlerde parçalanan bir kalbe şim- diden dolan hasret acısı saklı gibi idi. Biraz daha kalırsam ağlaya ağlaya kararımı ayak altına alacağımı hisse- derek kollarından sıyrıldım. Ona gidiyordum. Ve tuhaf tesadüf ayın onu idi. Evinin bütün ışıkları yan- mıştı. Kapının ziline bastığım dakikada onu karşımda buldum. Salon çiçeklerle süslü idi. Bir köşede muhteşem bir içki sofrası göze çarpıyordu. Bekliyor- du. Aşkı ve heyecamile... Ellerimden tuttu. Belli ki öpecekti. Birden irkildim. Bundan sonra bende! aşk ve saadet ie yane yabancıya kor- ka korka bakmağa başladım. Yine bo- ğazıma birşey akid, Yine gözkapak- larım yanar gibi oldu. Bundan böyle gençliğimi, coşkun hislerinin seli ile yoğuran erkek, bir mazi in başka birşey olmıyacaktı ha?! ekadar sarardıniz. Yor u sunuz? Bana yer gösteriyor, kızıl renkli bir içki ile dolan kristal kadehi dudak- larıma doğru uzatıyordu Onda herşey vardı. Aşk ve para... Bir kadını yaşatmasını muhakkak ki çok iyi biliyordu. Fakat öteki?!... Hislerimi öyle yoğurmuş, heyecan- larımı öyle eskitmiş, beni ayak al alınamaz bir alışkanlıkla öyle müthiş bir şekilde kendine bağlamıştı ki... Çılgın gibi yerimden fırladım. Ka- pıdan çıkarken : “Beni affediniz. Ya- pamıyacağım. Elimde değil, elimde de- gili, diye hıçkırıyordum. Arkamdan ne dedi, ne yaptı, bun- ları düşünecek halde değildim. Deli gibi evime koştum. Daima çantamda taşıdığım evin yedek anahtarı ile ka- pıyı açtım. Ayaklarımın ucuna basa basa merdivenleri çıktım, Hiçbir odada lâmba yanmıyordu. Sokak fenerinden gelen ışığın yar- dımı ile yürüyordum. emih, ne ezeli şarap âşıkı Hayyam'ının, ne de elem şairi Fuzuli'sinin yarattığı sihirli dünya içinde Yatak odamızda, başını boş kalan yastığıma yatırmış, düşünüyordu. Düğ- meye dokundum. Gece ümbasının, odanın havasını mavi bir toz gibi saran m ei açılan gözlerini kıpkırmızı Kali im, hükmünü ikili Sessiz ve şiklyelmiz kucaklaştık. 5