Üç aydır hasret Kaldığı köyü, anası, kardeşleri, inekler, hat.â bostan dolabını döndüren boz eşek Köyden Gelen Ses kşum yemeğinden sonra bulaşıkları A yıkayıp, kahve takımını yerine koy- duktan ikinci bir kahve istemedikleri için: «sen artık yat » emri muladdan biraz daha erken çıkmış, Gülsüm bahçe üstündeki dar odasına çekilmişti sonra, ev sahipleri Bülün gün sinsi sirsi yağan yığmur- dan mı, yoksa yorgunluktan mı nedir. bu ece içinde pek sıkıntı vardı. Bu gün, geldiğindenberi, böyle şiddetli bir ağlama arzısu duyup ta gözünden bir damla yaş akamaması ilk defa vaki oluyordu. Bütün gün iş görürken gözleri dolmuş, fakat 20 Yazan : İlhan 5. TANAR yaşlar bir türlü” kirpiklerini “Biraz ağlıyabilse,'? yacaktı. “aşamamıştı elki açılacak, ferahlı- Beyaz; bezden gecelik entarisini giyip, uzun sarı saçlarını iki örgü halinde omur- larından aşağı salıvererek, yere serdiği şiltesinin üstüne ovzandı. Hiç uykusu yoktu. Üç aydır hasret kaldığı köyü, anası, kardeşleri, inekleri, hattâ bostan kuyusunu döndüren boz eşek birer birer gözünün önüne geliyor, bazen hepsi sili- nerek altın başskları rüzgârin önünde titre şen ucsuz bucaksız tarlaları görüyordu. İstanbula gelince, bu kadir garipse. yeceğini, doğrusu hiç ummamıştı, Köyün ileri gelenleri «hele bir İstanbula git, bir iki olur, topuklu pabuçları giy de bakalım bir daha köyü beğenir misin?» demişlerdi. Kendisini İstanbula getiren hanım da: — Bak göreceksin, demişti. Giltiğin evden ne kadar memnun kalacaksın. Bir yaşlı hanımla bey... İşleri ne olacak; boş zamanlarında oturur, güzel el ilşeri ya- parsın. Burada her gün tarlaya gidiyor- sun. Yazık değil mi sana, bak nasıl karar- miş, insan kılığından çıkmışsın Halbuki Boğaziçi bunaltmıştı. Evda yalnız iki ihtiyar olma. anlsmasa, hani hiç durmıyacak, hemen ge- ri dönecekti. Yatak vücudunu ateş gibi yakıyordu. Birar daha yatarsa tıkanacakmış gibi bir korkuya kapılarak pencereye gitti, cami kaldırdı. ağmur dinmiş, ortalığa insanin cil- dine ısisk bir ber gibi yapışan tatlı bir serinlik sinmişti. Bulutları dağıtan rüzgâr, Gülsümün gensine ıslak ot ve toprak kokusu getiriyordu. Gülsüm, köyünü hatırlatan bu kokuyu içine deha iyi çekebilmek için başını pencereden dışarı uzattı. İslak toprak ve ot kokulu rüzgâr, genç kızın sadece süne, siler dibine gir- lerine kadar sokularak orada yer etmiş hatıraları uyandırıyor, diriliyordu. Köyden ayrıldığı gece de böyle remli, kuru ot kokulu idi. Yağmur dinince Cül- süm, damlarının önüne çıkmış ve orada Ömerin mahzun mahzun oturup dü mii . düğünü görmüştü. Gülsüm ürperdi. Öme: O gece nasıl da lakündi. demişti, anan seni birkaç liraya saltı, sende karşı koyamadın ama ben seni 7 kolay bırakmam.» şüphesiz, Gülsümün kendisini pa- sıl içi mak ıstırapla sevdiğini, kızın donuk görünüşünden anlıyamadığı için öyle küskün, kırgın duruyordu, Gülsüm 0 gece anasının koynuna, kalbi öyle güm: bür gümbür atarak girmişti ki, kadıncağız: — Amanın, kız, göğsünün altında dep- renen nedir ? Sakın diri bir kurbağı kaçmış olmasın içine; ben sana geceleri ağzın açik uyuma demiyor muyum? şmir Ömer 1 Diye telâşlanmıştı. O zamandanberi, Gülsümün sol göğ" sünün altındaki kıpırtı hiç yatışmamıştı. Ömerin kendisi için yaptığı şarkılar dan, kırık dökük bazı parçalar hatirında idi. Bunları kendi kendine mırıldandı. “Aman Gülsüm, canım Gülsüm, Etme sakın banu zulüm köylerinden birinin | tepesindeki bu ıssız köşk Gülsümü pek |