"rriyeti EN bu sir lisanla , n general t bir iyi | saat geç” İ » Hemen fevkalâde DIZI, aradeniz, kara daima semasını kaplıyan ulut yığınlarından mı, yoksa dalgalarının amansız pençesinden, fırtına- sının vahşi kükreyişinden mi bu ismi aldı bilmem ? Onu, daha dört yaşında, yalnız gördüğünü düşünebilen bir gağda ni denize çiliyeli dedikleri zaman gözlerimin önüne siyah köpüklü, karanlık dipli bir su yığını ni mişti. Kızıl renkli bir haziran akşa vapurumuz Boğazın durgun b lapodar ayrılıp ucsuz bucaksız yeşil dalgalı bir denize çıkıverince, sw yar elimi kn il sordum w Karad MES dap e eski bir fikir vardır : «Bir kere taşraya çıkan bir daha gelip oturamaz» derler, Bunun için küçük yerin büyüğü olmadansa, büyük yerin küçüğü olmağı tercih eden eski İstanbul- lular, Anadoluyu bir sürgün yeri gibi kabul etmişler, ir gidenlerin çek- tikleri sıkıntıları, uğradıkları tehlikeleri bir ibret masalı olarak tevarüs etmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğunun asırlarca bu kadar kıymet vererek benimsediği İstan. lun, bugünkü halini bile bulamadığını ha- tırlasak, bir menfa olarak tanınan vi gitmekten son derece kaçınılan Anadolu- nun ne vaziyette olduğunu kolay tahmin ederiz. Şimdi uzaktan Anadoluyu tahayyül eden bir İstanbullu, derelerinde sükün, dallarının çırpındığı, yamaçlarında kuzu- ların dolaştığı, bol şalvarlı, sırma cebkenli, kırmızı yanaklı köy kızlarının tarlalarında şarkı söylediği, ağıllara dönen sürülerin çıngıraklarına yanık kaval sesleririn karış- tığı şirin bir köy. Kimsesiz ovalara açılan tahta kepenkli küçük bir pencere ve uzun uzun hayaller... Bu, ancak Holivutta bir li beni de çar ANADOLUDAN BAZI PARÇALAR ve HUSUSİYETLER Yazan: Nedi MARAŞ ilim devamı müddetince kurulan mukavva cana yakındır. Munis ve temiz ali ahalisi yıllarca saraya vergi, harbe asker yetiştirmekten yoörgün düşmüş, ken- dilerini İstanbulla aynı vaziyette tutan Cümhuriyet Hükümetine son derece bağlı bir şaşkınlık içindedirler. Kadınları ya- in çocukları atılgan, erkekleri sokul- Uzun seneler evvel yağmurlu bir bahar akşamı daracık sokakları hızla geçen otomobilin etrafını saran köpekleri dağıtıp iki katlı ahşap bir evin dar kapısından içeri girince, kendimi eski İstanbullu dü- şüncesinden alıkoyamıyarak buralara gel. diğimizi büyük bir talihsizliğe alfettim. Sofalarında kocam, dolapların, odala- rında enli kerevetlerin, sedirler'n birbirine sokulurcasına yığıldığı bu kslesli karanlık evin sokağın görmek için pencereye yaklaştığım zaman, e kapının eşiğine sıralanan çocukların acayip bir makamla eni sözleri" ürkek ürkek dinledim. Tango.. tango! Arkasında fiyango |, Bu, bağı ince bir tül ile saran anne. idi. Bend geniş li Eva çaptağa iz başl türlü bir hüc — Marika! Marika! Muya bak |, İşte Anadolunun bende bıraktığı ilk intiba, Önce vahşi bir çekingenlikle bir türlü ısınamadığım bu yerleri, sonradan benim- seten yine ahalisinin yakınlığıdır. Sene- z Si 5 | YOLLAR İ Neclâ Maraş Sönerken Ağlıyan Çerlbimin Kin moraran işikinr yerde, gözlerim engine dalar. sesini sular dinler de ralir önümde kimsemiz yollar. kliyen gönlümün çarpışı durur, Uzayan yıllara lânet savurur, Her akşam içime matem e Dönerek kaybolan © sessiz yollar. Dalarak gölgemin çizdiği ize, aktım benim gibi susan e ; Mukadder madem ki şu ölüm bi ey dilsiz yeller yi leres aramızda bir soğukluk mevzuu ola- rak e o ilk görüşlerin bıraktığı özleri, yine eşiğine sıralanıp - tango- di ye bağ- la çocukların o samimiyeti kald Onlar şimdi birer ev birkaç k ve çoç Miley Sidi rindan evvel saçları ğer leye erken karışmanın verdiği bir bez- ginlik altında yarı çökmüş genç kadınlar, genç erkeklerdir. Benimsedikleri yalnız kendi ananeleri, yalnız kendi âdetleridir. man gibi baktıkları İstanbullulara ısınmağa başlamışlardır. Anadolu, bizim asıl bün- yemizi teşkil eden Anadolu halkı rejime O, Ek için ölümden kaçın- artık herhangi birşey karşı. si hükü, ikin mallarına, canlarına do- kunamıyacağından emindir. ŞER ri Yal nız kendilerinden olanlara açarlar. Ana- Gi oğe a ö . Sa dan olarak temas v ir. Karşıki evin eşiğinde lp diye bağırdık- ları günler niübelen. €piy geçti Sokağa çiktiğımız e başını östi büyücek bir bere giymeğe başladığımız halde nazarı dikkati çekmekten kurtula- miyorduk. Filânca memurun kızı soks sğa yalnız çıktı diye ll filân e inal im ve rengi bir a geliy. ya e yin 5 kendileri söylüyor! Börü bunları, böyle; İerde bulunmamamız | için bize ibret olara anlatanlar, şimdi Halkevlerinde konferans veren, sinemalarda, balolarda, danslı çay- larda anfamiy tuplanan medeni o nl leri vazifelerini DE Son lara kadar en 'ulak bir yaj eyy ai çekindiğimiz o halde, tabi mn bile tenkide uğramaktan kendimizi alako- yamadık. Karlı bir alay eden çocuk- lardan mizi için, eli çirdiğim kocaman bir El üstlerine deklatmaim; Naz ir tesadüf onu yerde oyniyan a bir kızın alnına kadar yolladı, bilmem, Bu, benim pek küçüklük çağımın hakazlığa. karşı kullan dığı yegâne hücumu oldu. Üzerime doğru yüzünde iki sıra Ea e gelen çocuk- tan fena halde korkup kaçarken, bir ba a o menhus tozlukları ayağıma geçirme- meğe tövbe eltim..