Kuşlar dallarda ötüşmeğe ve sabah, bütün aydınlığı ile toprağı ve denizi başladı. Başımı arkalığına diğim bu şezlonkta böyle karmakarışık fikirler içinde çırpınmaktan yoruldum, ağir ağır kalktım ve soyunmadan kar yolama uzandım. ““ Anne, Süleyman beyi yine gör- meden geçeceksin Dönüp baktım: Mehpare ile annesi.. Genç kız lârcivet çarşafı içinde her za- mankinden çok daha güzel ve taze... peçesini kaldırmış ve.dar pelerini al. tında omuzlarının güzel yuvarlaklıkları meydana çıkmıştı. Yüzünde hafif bir pembelik uçuşuyor. Ve ıslak, dudakları heyecandan titriyor. Hamra hanım : — Maşallah efendim, maşallah|., di- erek yanıma yaklaştı. Kaç ay oldu. Şehrâzat masalını dinlediğimiz günden. beri sizi gören ne olur? Ah, nur içinde yatsın, anneniz sağ olsaydı, elbette bizi arayıp soran olurdu. Nasılsınız? Sizi birar zayıf görüyorum. — Havalardan olacak hanımetendi, kırmızı artık kış geliyor. — Yah yah yah!. Dün halanız ba nımefendi gelmişti de, o söyliyordu. Kışlar size yaramıyormuş — t, daima zayıflıyorum. — Bey de sizi sorup duruyor ? — Ab, çok özürlüyüm hanımefendi.. Bir gün RR isterdim. Meselâ.... Bir boş zamanımda. Gözlerimi yana çevirince, Mehpare- nin boynunu bükerek yüzüme baktığını gördüm. Bir kabahat işlerken yakalanmış çocuklar gibi bir- denbire kıpkırmızı kesildi, başını şid. detle başka bir tarafa çevirdi, şaşkın ve perişan, ne yapacağını bilmez bir halde yerinde bir kaç defa oynaştı, A kız, aramızda bir sevgi başlıyor ki, kendi sevginle beni de be- raber sürükliyorsun.. ve nemli gözlerle YARALI / wer Şev KURT e EDEBİ ROMAN — İstonbula mı beyfendi? Biz de biraz terziye kadar çıkacağız. Mehlika üzerinize âfiyet biraz rahatsız... Üç ge- cedir uyumuyor. Odasında dolaşıp du- ruyor. Ah, ana olmak kadar dünyada acı birşey var mı? Onada, ilâç ala- cağım,. Fakat... Hamra hanım, kolumu tutarak: — Beyfendiciğim, hamım var, ben Beyazıda kadar bizim sülanneye uğramak mecburiyetindeyim. Halbuki Mehpare oralara gelmek iste- miyor, terzide provası hazır.. (Oradan Maçkadaki teyzesine gidecek. Yalniz başına gitmesini biç istemiyorum. Siz- sizden bir istir- den rica etsem... Mehpare de kısık bir sesle: — Affedin, dedi. Annem biraz ti- tizdir d mi A ölbetie. bırakırım ? — Emredersiniz hanımefendi... Bu, Zaten o Tek başına seni nasıl benim için bir sayılır. tarafa se Wap LA idi. Öğle güneşi sular- da e zik halinde dağılıp saçılı- yor vesdurgun deniz üstünde köpükler akıyordu. vertenin bir köşesini göstererek: — Şuraya otursak, dedi. Mehpare annesinin arkasında yü- rürken: — Üşürsün. anne, dedi. Rüzgâr şiddetli... Üçümüz de bir kanepeye oturduk, Mehpare yanıbaşımda idi. İlamra ha nım, küpeşteye dayanmış, sağ elini şa- kuğına o dayamış, denize (bakıyordu. Mehpare gözlerini benden kaçırmak istiyor, denize, önüne bakiyor, küçük, taze ve yumuşak ciltli ellerile çantasını mütemadiyen didikliyordu. — Ne güzel hava, dedim. Artık kı- şa yaklaşıyoruz. bu son güzel günler... — Mehlika e rahatsızlığı ne imiş, anlıyabildiniz mi ? Ge YAN | Je: ll — Bilmeyiz ki... Başım ağrıyor, des Canı amma, bilmiyoruz. Belki hava yip duruyor, bir şeye sıkılıyor ardandır, ben de bir aydanberi sebepsiz yere üzü- kiye — Sebepsiz yere nasıl olur? Eler şeyin, her hadisenin bir sebebi vardır. — Temin ederim ki sebepsiz. — İmkân yok Mehpare hanım. Ta- biatın kanunları sizin iddianıza uygun değil.. bir meyve ağaçtan düştüğü za- man bunun sebebi vardır: Meyve artık kemale ermiş demektir. Bir çiçek ken- diliğinden soluverir, çünkü artık kökü gıdasını alamaz olmuş, ve hayatiyet Meselâ bir bülbül, geceleri niçin dur madan öter, ağlar gibi, güler gibi, hıç- kırır gibi öter.. Çünkü sever, dişisini veya erkeğini sever, ona kavuşamıyorsa ağlar, kavuşmak üzere ise güler, hiç kavuşamıyacaksa hıçkırır ehpare başını kaldırarak hayretle kurumuş, kalmamıştır. önun bu bakışını görmemiş gibi güle- rek devam ettim: — Ablanızın da böyle üzülmesinde, hastalanmasında bir sebep olacak? Bel- ki soğuk almıştır, belki canını sıkacak birşey olmuştur. Hamra hanım birdenbire ayağa kal- karak: — A vallahi üşüdüm, dedi. Üşüdü- gümü de kesik kesik öksürmeğe başla” mamdan anliyorum, ben aşağıya iniyo- rum, siz gelmek istemiyorsanız, run. Amma, İstanbula inmeden beni görün! dedi. Sonra şişman vücudunu güçhalle taşıyarak uzaklaştı. Mehpareye bakarak: otu — Siz de üşüyor musunuz ?.. diye sordum. — Hayır.. Hayır. Bilâkis... Bana hava sıcak gibi geliyor, dedi. Aramızda kısa kir süküt geçti. İki. miz de denize, karşı Örtaköy sırtlarına bakıyorduk. İkimiz de düşünüyorduk. ni yol SOL ole kad bi Iş