dam... Siz Z.. Öyle sırakmanığı tti. Başını beni biri ım polise /k istemez mı Siz? zi alâkadar 1. alâkadar pavaş sesle rının iki ta” rtendir. tuhaf bir iyordunuz? Yirmi sene evvel gördüğü kırmızı suratlı, çen seneler onun için, hiçbir zaman baş- kaları için olduğu kadar uzun görünme- mişti. — Haydi büyükanne.. kararınızı verin arık ve bana inanın u size isbat emek güç birşey değildir. Elimde, beni biyüten kadının, sizin eski hizmetçiniz Janın bir mektubu var, O ölmüştür, fakat pektubu çok sarihtir. Haklarım... akl Benim size karşı r, e mi? O halde davamı kaybe deceğim.. fakat ya rezalet? Rezaleti dü- şinmüyor musunuz büyükanne? Gladis şiddetli bir öfkeyle bağırdı : — Bana böyle hitap etmeyiniz! Çocuk, cevap vermeden ellerini cep- lerine koydu ve tekrar «Şen dul» valsını lıkla çalmağa başladı Gladis vücudunu titreten heyecanı dur- durmak için tırnaklarını ellerine geçirmişti. mı istiyorsunuz? Evet, çok hına müracamt etmesini Jana söylemiştim. i Hiçbir zaman beni aramadı ve ben d © unuttum... — Hıçbir zaman bir eksiğim yoktu... * Aradığım para değildir benim.. Genç adamın sesindeki benli Gladis'- in bülün merhamet ve vicdan azabını da- gılmıştı. — Rezalet istiyorsunuz demek ? Siz | mutlaka bir köyden geliyorsunuz yavrum. İikandalın Paristeki manasını biliyor mu- Cevap vermeden, düşünceli ve zayıf bir sesle ıslık çalarak onun yanında yü- riyordu. Gladis kendi kendine : — Mari Terezin oğlu |.. dedi. Fakat bu isim, korkuyla dolu olan İ lbinde ii heyecan o yaratmıyordu. i Tekrar sordu — Para mı istiyorsunuz ? ii ini müşkülâtla açabildi : Hel çantasını açsrak ona bin İran. uz iz ii. sallıyordu: — Aşığınızın ismi Aldo Monti'dir değil mi? — Bununla beni korkuttuğunuzu mu iyor ? Va'tile kızımın bir ço- tığu olmasından ona ne? doğru gum için'değil, sizin hakiki yaşınızın öğ- renilmesini “istemediğiniz için terkettiniz. Sizden nefret ediyorum. — Bırakınız beni | — Sahiden halâ genç görünüyorsunuz. Sizin için ne diyorlar? Kırk, kırk beş yaşında değil mi? Siz kırk beş yaşında olmağa razı oluyor musunuz ? Yirmi ya- şında bir torun, netice bu kadar feci bir şey değildir. Belki de aldanıyorum? Sizi genç göründüğünüzü ve güzel olduğunuzu söyledikleri halde, ben sizi bir canavar gibi tasavvur ediyordum. Sız bir canavar- sInIZ Bunları söylerken büyük annesine doğru, haris gözlerle eğiliyor, onun sarı saçlarına, boyalı yüzüne bakıyordu. Gladis kendisine doğru eğilen bu ço- cuğun yüzünde kızı Mari Terezle Olivye- nin biribirine karışan çizgilerini arıyordu. Fakat bunlar çok eski ve unutulmuş şey- lerdi ve onların ikisi de ölmüşlerdi... Dün- yada şimdi bir tek hakikat varsa oda âşıkı Aldo idi. Bu zayıf ve cılız çocuk Mari Tereze ve Olivye'ye, bir karikatürün gü- zel bir resme benzediği kadar benziyordu. Yüzü sarı; saçları alnına dökülmüş, ya- nakları zayıfııktan şeffaf bir hale gelmişti. Dudaklarının üstü fena traş edilmişti. Yalnız, siyah kirpiklerin arkasından ateşle bakan açık renk gözleri Mari Terezin gözlerini andırıyordu; haltâ bu zayıf ve çirkin yüzde ötekilerden daha güzel gibi görünüyorlardı, adam sükütu ihlâl ederek, sesin- de soğuk bir; tehdit ahengiyle : — Beni iyi dinleyiniz, dedi. Eğer ge- ce sabaha kadar telelona koşmak istemez- senir, veyahut konağınızın kapısını çalarak bir rezalet çıkarmamdan hoşlanmazsanız, veya meçhul bir el tarafından âşığınıza mektuplar gönderi'mesinden çekinirseniz.. evime gelip beni görünüz. İşte adresim, sizi hergün saat altıya kadar bekliyeceğim. Geliniz. Gladis gülmeğe çalışarak cevap verdi: — Hakikaten geleceğim mi zannedi- yorsunuz ? — Eğer akıllı bir kadınsanız gelecek- siniz. — Peki.. bakalım... Ben.. şimdi gidi: niz rica ederim; beni bırakıniz. Ben sizin zanneltiğinizden daha az kabahatlıyım. u son sözlerinde korku ile karışık bir rica vardı. Genç adam buna cevap vermeden murdan aslanan saçlarını silkti ve yağmurluğunun yakasını ilikliye- rek uzaklaştı. XVI O'gece Monti'yi yanında alakoymuş ve açık pencere yanında yemek yemişler- di. Orman, sonbahara mahsus koyu, kızıl bir sis altında örtülü idi. Hava soğumağa başlamış olduğundan Monti pencereyi ka- pamağa gitti, Fakat Gladis bu serinlikten bir haz duyuyor gibi idi ve kendi kendine şöyle düşünüyordu : — Genç bir kadın bu akşam benim gibi yarı çıplak bir halde dursa üşüye- cekti; fakat ve sağlam olduğunu kendi ken- disine isbat için elinden gelse ateş üstün- den aşacak, denizde yürüyecekti. Sokaklar ıslaktı ve her saniye orman- dan geçen otomobillerin fenerleri yakla- şınça büyüyor, boşluktan geçiyor ve dal- ların arasında bir altın nokta gibi yavaş yayaş kayboluyordu. Monti ürperdi | 29 ir üşümüyor musunuz ? . Soğuktan nekadar korku” Do meli ? Bundan utanmıyor MUSUNUZ Gladis bu açık pencereyi seviyordu. Çünkü orada kaldıkça, dışarının yarım aydınlığı ve odanın bir köşesinde, bir abajurla örtülü bir lâmbanın ışığile iktifa edebilirdi. Çok kuvvetli ışıklardan kor- Monti sigara içiyordu. Onun &inirli hissedildiği için Gladis, kendi kendine ; — İnşallah bana sert sözler söylemez. Bu akşam buna tahammül edemiyeceğim... dedi ve bu düşüncesi gözlerine yaş ge tirdi. Yarı kapalı kirpikleri arasında zihnin- den Bernar Martin'in yüzünü hstırlama- ğa çalışıyordu. Birdenbire o kadar şiddetle titredi ki Monti: — Ne oldu Gladis? diye sormağa mecbur kaldı. Gladis, sesi gözyaşlarından kısılarak : — Hiç birşey yok Aldo, dedi.. Be- nim yanıma geliniz... Beni halâ biraz se- viyor musunuz P Rica ederim, bunu bir defa daha tekrar edin... Erkeklerin, aşk- dan bahsetmekten hoşlanmadıklarını bili- yorum sevgilim; fakat bilsen seni ne ku- çok seviyorum, Sana baktığım vakit dudaklarım titriyor. Ben sana, on beş yaşında bir kır gibi âşık olduğum halde sende bana karşı ancak ılık bir rabıta, âdeta bir koca muhabbeti var. — Asıl senin bana karşı duyduğun his soluk ve ılık bir rabıtadan başka bir şey değildir; çünkü uzun zamandan beri senden istediğim şeyi yapmıyorsun. Benim karım ol, Seninle her zaman beraber ya: şamak, seninle birlikte İtalyaya gitmek, sana ismimi vermek istiyorum. Niçin red- dediyorsu Gladiz. haşiyetle ona bakarak başını salladı: — Hayir. hayır... bundan bana bal- setmemenizi sizden rica elmiştim, Buna imkân yoktur. 25