DUNYA ve AHRET HESAPLARI zi B' anlatacağım bikâye, eski ve ş bir vak adır. Eski di- yorsam, ak ei değil bundan kirk, kırkbeş yıl geriye dönelim. Yakacıkta Sanatoryomla «İngilizin Köşkü » denilen küçük şale arasındaki çiçek babçesinin soluna düşen yüksek çamların gölgesine konulmuş kür şez- lonklarına uzanmış; arada bir uyandıkça, konuşuyorduk. Arkadaşım, göğsünün üs” tünden kayan battaniyesini ince parmaklı sinirli ellerile düzeltti, ve gördüklerinden başka seyler görmeği hayal eden bir göz gezdirişle etra- fına bakındıktan sonra, rüz« girin savurup dağıttığı reçine kokularından başka bir koku arayormuş gibi bavayı kok- la r — Şimdi, bir ciğara ister- di! Bunun imkânsızlığını için- den duyarak, acı acı bir gü- lümseme ile, soluk gözlerini , kapadı! — Taksirat Başını yastıklara dayadı, yarı açılan gözkapakları ara- sından, dumanlar içinde kay» bolarak büsbütün uzaklaşmış silik karartılarına — Evvet, bu anlatacağım “ şey, eski ve olmuş bir hikö- yedir, nereden aklıma geldi? Bir gülme başlangıcını an» dıran bir değişişle yüzünün çizgileri bir ân kırıştı ve dü» ! zeldi: — İosanların kafası da bu: bafl. Durup dururken, hiçbir. , sebep yokken, kafasının için. Eskileri, hattâ çok büsbütün unuttuğunuzu san- dığınız hatıraları, o pencere: den görmeğe başlıyorsunuz... Seasiz sessiz gülüş — Üsküp kadısı ile kaşa ka Hocayı, şimdi ne münasebetle hatırladım. , hatıraların, sebebsiz, kendilik. lerinden uyanıvereceklerine, daha doğ» rusu, hatıraların hayatiy ei ışıklar, renkler, şekiller; duydu- muz, Göidüğumüz süründüğümüz, eline inanmam. Hocanın eline geçen rehinler, bir daha sahibinin eline dönmezdi. kokladığımız herşey, hatıralar dünyası: nın binbir penceresinden bitini açıverir. Arkadaşım, biraz dalmıştı; çamların gerisindeki fideliğe konup kal. evvel kan: âvare birkaç: yabanarısı, yattığımız | şezlonkların üstünde bir müddet uçuş» muşlar; ve bir tanesi, âdeta bir israrla arkadaşımın başı ucunda, vızıldıya vi zıldıya devirler yapmıştı uykuda ne rüyalar , bu vızıltılar, onun rü. yalrına ne şekillerde girmişti ? daşım: abanarısının o vızıltısını duyan arkadaşım, kimbilir görmüş, yahut — Evet... Dedi, fakat birden durdu; aşağıda mutfağın arka kapısı önünde sandıklara arabasını yanaştıran çöpcüye bakmağa başlamıştı. Çöpçünün ağzında dumanı tüten bir ciğara vardı Arkadaşım, gözlerini kapamıştı; ne i demir den ei dalgınlıktan uyandı: p Kad ile Üsküplü Faizci Hocayı vav değil mi ?.. Kadı kadı idi; eski bir balk tabiriyle söyleyim,” Domuz ka: dılardan,;: OFaizci Hoca da; memlekette adı anılır ve ha tırı sayılır, hocalardandı. adı, nezamandanberi Ür küpte bulunuyordu; bunu, 9 vakıt bile pek iyi hatırlamı yorum. Eskiden, yerini beğe” nen bir memur, tarafını bw lur, artık oraya postu temelli serer, otururdu. Hele şeri mahkemelerin, hiç kontrolu yoktu. Kadı, Üsküpte yerleş» savuruyord çekiştirmek için, Onun ye diği haltı, Serezin kadisi ye memiştir.!,derler ya; ben, Sw rezin bu meşhur kadısını gör mediğim ve marifetlerini di bilmediğim halde; bizim ku dının yediği haltları, o mef hur kadı yememiştir! diye bilirim. Hızla kapanan bir kapağıt çıkardığı kuru takırtı, bir te kerlek gıcırtısı, dikkatini, yine mutfak arr arkadaşımıt fına çevirmişti. pcü, arabasını, yandal ara yola çekiyordu; ağzındi ciğara yoktu. Boş çöp sandık larını koklayan beyazlı, sarıl üç kedi, arabanın ardı sin koştular. daşım, ince parmak! sinirli ellerile battaniyesin! okşıyan bir düzeltişle göğs üstüne bastırdı: — Kadıya da, kadının maf kemesine de bir işim düşme e pe ee müm. Br e m Pim ği