ieğe haklı dövünü- 'eksizliğin bir heye- e. ğiştirmek ırına bağ” ılı birkaç le anlata- var. Her- i yapmadı Idu, bana değişik- ı karışık tırlarında te senden hatıralar hırpala- i dinliye- , yaşama bütün is- eye lânet "çalamak; yayı yık” mak, ateşe vermek hıncı vardı. İlk işim Üninersitedeki derslerimi bırakmak ol- u. Baban gibi Sonra vapura atlıyarak Marmarayı, irenle uzun ovaları deli gibi geçip İz- mire, oradan da geceyi falan düşünmi- yerek bir araba ile köye koştum. Sabaha karşı, gündelik işler için a- yaklanan ev halkı, beni karşılarında sap sarı, üstü başı toz toprak içinde gö- 'rünce Şaştılar. İşçilerin yüzünde büyük bir ürkeklik vardı. Benden saklanan birşey olduğu pek belli. Fakat düşünemiyor, sabırsız- & var Zehra, ne oluyor evde? O sade ağlıyor, sözlerimi duymamış görünüyordu. Koşarak merdivenleri çık- tım, Babamın odasına doğrulmuştum ki arkamdan yetişti. Kapının önünde du- rarak : — Girme içeriye! Dedi. — Ne var, ne oldu? — Oda boş artık! Birden başımda bir mermi patladı sanki. He daki düğümü çözdü. Hıçkırıklar içinde soruyordum ; z — Ne zaman öldü babam, niçin ba- Ba haber vermediniz? — Bir hafta önce birdenbire gitti. Gece Ayşe ile oynarken birden fenalaştı. — Annem nerede — Odasında. Bu defa annemin odasına çıktım. Köşede bir yeis kümesi gibi büzül müştü ; — Sesler geliyor. Ne var, ne oluyor Zehra?.. Diye soruyordu, Yanına yaklaştım: — Ben geldim anne. Sana ne oldu? Gözleri baktığı halde birşey görmi- yordu. Bir zamanlar, ağlıya ağlıya sön- mesin diye hayatımın en yanlış işini uğurunda yaptığım gözler, birşey gör- Mi meden, seçmeden bakıyorlardı. Görüyorsun ya Çiğdem. Ömrümün en büyük âşkını kaybettikten sonra, si- kındığım ana baba ocağında, yüzyüze reldiğim yeni hayatta neler bekliyor- muş beniP İçlerinde en şen, en gamsız Ayşe di. Dizlerinde oynıya oynıya uyuduğu “edesinin, şehire indiğine inanıyor ve ir sürü oyuncak bekliyordu. Zehra sol- İı €peyi yıpranmıştı. Gözleri kıpkır- mızı önüne bakıyordu. Her köşesine ölümün, ebedi bir sakatlığın yası çök- müş bu köy evinde, yeni yaşayışıma başladım. Yıllar geçtikçe babam, evi bir çiftlik haline getirmişti. enim odama, kitaplarıma hiç el sürülmemiş. Elimi kolumu sıvayarak ça- lıştığım odaya çıktım. Yine Zehra bir gölge gibi arkamdaydı. Hemen işe baş" ladım. Koca koca kitabları avluya taşıyor- dum. Ne olacağını, ne yapacağımı kesti- remiyen Zehra, ötedenberi kitaplarıma dokunmaktan korktuğu için, şaşkın şaş- kın bir köşede duruyorbu. İlemektepten beri sakladığım, her yıl köye gelirken büyük bir istekle aldığım kitaplar bahçede kocaman bir yığın yaptı. — Biraz gaz getir Zehra. Sonra bir kibrit, Avlunun ortasında acı çırpıntılarla * ciltler bükülerek, kıvranarak: “yaptığın delilikdir, cinayettir, diye ses vererek yanmağa başladı. Birşey düşünemiyordum. Yıllarca verdiğim emek kurşuni bir yığın olun- ca; — Artık herşey bitti, diye döndüm. Bir zamanlar bir kitapta okuduğum ve hiç doğru bulmadığım bir işi şimdi ben yaptım. Fakat bu lâzımdı. Bugünün buhranları içinde başka türlü düşünmek elimden gelemezdi. Düşünerek, okuyarak, yazarak ve duyarak geçen otuz üç yıllık bir ömür, bu gün karşıda rüzgârla savrulacak bu kurşuni yığından başka birşey değildir. Artık herşey bitti. Sevmek, aramak, mes'ut olmak, o. nu beklemek, ondan yaşamak için kuv- vet istemek., hepsi, hepsi bitti artık. Bundan sonra ömrüm bir hasret o. lup akacak, diye inledim. *. Köy hayatına ayak uydurmaya ça- lıştım. Günde sabah, akşam iki defa annemi odasında yoklar, sonra tarlada çifteiler arasında duygusuz, isteksiz bir insan düşüklüğü ile çalışırdım. Bu ara- da Zehranın v ettikçe birkaç şey konuşan makineden bir adamdım sanki, Zehra, yaradılışın- daki incelikle hayatımda büyük bir fırtına olduğunu anlıyor, belki de biraz delirmiş olduğumu düşünüyordu. Onları yanımdan uzaklaştırmak için en kuvvetli mazeret, yorgunluğumdu : k yorgu Ağzımı açacak halim yok.,, Ayşenin sesi, gülüşü, kendi kendine mırıldanığı şarkılar bile sinirlerime do- kunur, kendimi kırlara atardı, Geceleri gün ışıklarının uyanmağa başladığı saatlere kadar, seni, sevgini ve içimde yıkılar yapan hasretini inler- dim, Çiğdem. Kuvvetle seven ve bu sev- giyi ömründe ilk defa duyan bir erke- ğin nasıl yandığını anlatmak mümkün mü? Öyle ayları'yıllar yaptım ki, geridön. mesin onlar, Bir daha böyle kıvranmak -neyin karşılığı olursa olsun - istemem. İç ay önce Ayşeyi alarak dere kı- yısına gitmiştim. Tuttuğum balıkları tekrar suya bırakıyor, yaktı öldürme. ğe çalışıyordum. Ayşe, sevinçle ellerini çırpıyor, balıkları avuçlarında tuttukea kahkahalar atıyordu. Çocuğa karşı içimde derin bir acı duydum. Annesinin elinde olmadan iş- lediği bir suçtan bu çocuğun günahı o. lur mıydı hiç? Yine seni düşünmeğe başladım.An nenin arkasında ne kadar sızlandığını, sana uzak kalan babanın, yüreğinde yarattığı acıları sezdirmemek için na. sıl çırpındığını göz önüne getirdikce kadar acı duyuyordum. Ayşeyi kollarıma aldım. Bundan son- ra ona olsun haksızlık yapmamağa, o- nu sevip bağrıma basmağa karar ver. dim. Zaten sen de böyle istememiş mi idin? Çocuk, kapanık yüzü birdenbire de- ğişen babasına bakıyor, baktıkça şaş. kınlığı artıyordu. — Ayşe, beni sever misin kızım? i Okuyucularımızın (Yarım Ay)da büyük bir sevgi ve ilgi ile takip ettikleri Bayan Mükerrem Kâmil Su'nun: Sus Uyanmasın! Romanı, bu sayıda bitiyor. Seçkin ve çok hisli yazıcımız (Yarım Ay) için; en yeni ve en mükemmel eseri olacağında hiç tereddüt etmediğimiz, İSTRANCA ETEKLERİNDE Romanın hazırlamıştır. Pek yakında tefrika etmeğe başlıyacağımızı okuyucularımıza müjdeleriz.