. Ne ber- ;zümü yıl- eyip adım sersemle- Yo- mam. » kadar... a, sabaha uzun uzun ; olsaydı- büle geç inettar ol- ı gülüyor rmiyorsu- , değil mi? n sobanin n ya, bun- ışıma gel- asıl anla- 1... SEVİNÇ AÇ... m; elleri, yordu: ım; inayet kmıyordu! lerim bo- ien, kolay arsrak in- .sanırdım. | Kolu yanına düşüverdi: — Ama, ne yıkılış yıkıldım, bilseniz... Sesi, ağır ve dertli olmasına rağmen, derdini dökmekten teselli buluyormuş gibi vakit vakit neşeleniyordu; — Yıkıldıktan sonra çok güç ayağa kalktım. Sakin bir gülüşle bana baktı: — Bugünkü kalkışım gibi değil... Böyle düşüp kalkmaların hiçbir ehemmiyeti yok. İnsanın manen yıkılışı, pek müthiş birşey... Ve o zaman, düşenin kalkınmasına, Kimse hiç kimse in etmiyorl!.. Sustu, ciğarasını bir iki nefes çekti; gözleri, tekrar sobanın kırmızı göz- lerine dalmıştı! — İnsarın, kendi kendine düşmesini, düşebileceğini pek etraflı düşünemiyorum. Fakat, bir insanı, nasıl düşürdüklerini, çok, ama çok iyi biliyordum. İşte bilhassa dü- şürülerek düşmüş olana, kimse elini uzat miyor... Bilâkis, herkes ondan kaçıyor... Gözlerini ağır ağır kaldırarak, beni süzdü: — Bu gecede düşürülmüştüm... Düşü” rülmüş sayılırdım... Kaldırılmıyacaktım... Taliim değişmiş olacak... Beni kurtardınız. Vakit, epeyi geç olmuştu; onu yorma: mak istedim: — Yat, Hüsnü ağabey... uzun konuşuruz. Halinde bir tereddüt vardı; — Yarın bendenize müsaade edersiniz. — Senin işine karışmak istemem. Fakat erkenden gitmek yok. Şöyle vücudunu bir yoklarsın; eğer kendini iyi bulursan yola çıkarsın. Ama, nezaketen: «iyiyim!» demiye- çeksin. Pek fena yerde de değilsin, sanı: rım. İşte, sıcacık oda, Dükkânı merak edersen, yakındayız, elhamdülillâh. Bir ha- ber göndeririz; çırak gelir. O sıkıntıdan da kurtulursun. Seninle karşılıklı oturur, lâf atarız Hüsnü ağabey, tatlı bir gülümseyişle yüzüme baktı, sonra başım eğdi, odadan gan onun mırıldandığını duydum: — İnsanları tekrar sevmeğe mi başlıya- ed Başıma, yeni bir felâketmi gele- cek? Taksirat daha bitmedi mi? Bana mı söyliyordu, yoksa kendi ken- dine mi söyleniyordu? Pek anlıyamadım. Fakat anlamak ta islemedim; çünkü içimde, gayri ihtiyari, bir suçlu ezasıduymuştum!| Sabah, uzun # abah, onu, giyinmiş, pencerenin ya- mındaki koltuğa oturmuş, karlar altında gömülü bahçeye bakıyor buldum Beni karşılamak için ayağa kalkışından, kendini tamamile topladığı anlaşılıyordu. Rengi, yerine gelmişti. O, yine eski Hüsnü ağabeydi, Yalnız, karşı karşı kahvelerimizi içerken, bana, eskisinden daha dost, daha aşina baktığının farkında oldum. Bu kış, beni hem sevindirdi, hem utandırdı. Hüsnü ağabeyin, eskisinden daha dost, daha aşina gözle bakması, şüphesiz ki büyük bir iltifatı. Ve bu iltifatada pek az insan şahit olmuştu, zannındayım. Fakat, yaptığım bir iyiliğin, herhangi bir şekilde olursa olsun, hatırlatılması, bana, daima bir eza verdiği için, sıkılıyordum Kafamın içini keşfetmiş gibi Hüsnü ağa- bey: — Sizi, yalnız dün gece ve bugün görmüyorum, dedi, Eğer sizi çok iyi ta mmamiş olsaydım, bu sabah, selim sabah vermeden savuşur gidiverirdim. Ben, nan- körlüğün, insanlar için bir kusur değil, ebedi bir ahlâk mirası olduğunu bilirim ve hiç utanmam. Sizin yaptığınız harekete karşı da, en insanca hareket, bu, olurdu. Kulaklarıma inanamıyordum. «Çelebi», «ehlidil», «hal lr balla Hüsnü ağa- beyin, bu Li dar olması, «bedbin düşünmesir, beni ir ii mıştı, O, şaşkınlığımı diği halde, aldır- miyordu: — Kimselerden bir yardım istemem, bir hizmet beklemem. fedakârlığı, ya gelmek elim- de değildi; kendime gelir iii hemen davranup savuşmaklığım da biraz zorca idi. Bundan öte, beni tutan var mıydı. Ben, burada isteğimle kalıyorum... Ve ka: labiliyorum.. Sizin yaptığınızı, bu zamanda pekçok filân, demeyeceğim; kimse yapmaz. Etrafına ağır ağır göz gezdiriyordu! — Betbaht olmamanızı temenni ederim. O, söyledikçe, ben, karanlık bir uçu- ruma yağ sanıyo Ma Hüsnü ağabey, gülümsiyordu! — Yolüstünde, bana, başkalarıda rast- Tayabilid Belki rastlayan da olmuştur. Aldırmayıp geçiverenleri Kiler eri zamanın model insanları, ille metle bahsetmeliyiz. EN gibi, Valsli iyilik sever bir insanında nihayet yapacağı şey, beni tanıyorsa, dükkânma bak tanımıyorsa karakola haber vermekten retti. “> e ikisini de Yabacı m uydur, azizim! Acır ibi içini çekti. Dayanamiyarak sordum — baml ara, seni, pek aşırı düşman görüyorum; yoksa yanılıyor or mıyım? Hüsnü ı e — Ne dos ie dü şmanım, dedi. Onlarla bütün. ini Esen: İnsanlarla olan münasebetim, yaşamak mecburiyetin- den başka biye değildir. Yaşamıya da m ilmem... Yaşıyorum işte... — İnsanlara, neden. din oldun? Çünkü ASPİRİN senelerdenberi her turlü soğukalgınlıklarına ve ağ rılara karşı tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu isbat etmiştir. AS Pp | R | N ın tesirinden emin olmak için lütfen > markasına dıkkat ediniz, İ