15 Temmuz 1937 Tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 22

15 Temmuz 1937 tarihli Yarım Ay Dergisi Sayfa 22
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Başı 9 uncu sayfada — Leylâ, yavaş yavaş kendini topladı. Nazarları ürkek ürkek yabancı ihtiyar kadının yüzünde dolaşıyordu. Kadın, onun ne sormak istediğini zaten anla- mıştı. — Mithat Safanın annesiyim!. dedi. Leylâ gözlerini indirdi. Sanki ona gizli bir günah itiraf ettirmişler gibi, birdenbire kıpkırmızı oldu ve yavağçı söylendi — Fa kat , ben sizin ne söylemek is- za limiy orum. m ya Mead bir sesle konuşma- ga zi ve elini Leylânın omuzuna koydu: — Benimle beraber geliniz... Bize gidelim... Benim bu ricamı reddedecek kadar katı kalpli olamazsınız... Sene- İerdenberi ben sizi bekliyorum | Leylâ, ani bir hisse uyarak kadınla beraber yürüdü. İhtiyar kadın, varkuv- vetile koşuyordu. Çünkü her ân Ley- lânın pişman olup yoldan döneceğin- den korkuyordu. Bir müddet sonra çıkmaz bir sokağa saptılar ve karanlık bir apartmanın önünde durdular. İhti- yar kadın: — İşte geldik. Burası, dedi, buyu- run. Leylâ, artık iradesini tamamiyle kay- betmiş bir haldeydi. Karanlık merdi- venlerden ihtiyarı takip etti ve dör” düncü kata çıktılar. ithadın annesi çekerek : — akınız,dedi, herşey onun bırak- tığı gibi kalmıştır. Hiçbir eşyayı ye: rinden oynatmadım... — Fakat o, kendisi... O, nerededir? — O öldü bayan Leylâ... Evet o, sizin yüzünüzden, sizin aşkınızdan öl- derin derin içini dü... Leylâ titreyerek : — Bana nasıl böyle gaddarane söz- ler söylüyorsunuz... en onun ölümünü kat'iyen istemedim ki!.. diyebildi. — Belki istemediniz.. Fakat buna siz sebep oldunuz. Nasıl olduğunu bil- miyorum. Sizden bir kelime ile bile şikâyet etmedi... Yalnız benim ana kalbim, onun mukadderatına sizin hâkim olduğunuzu, onun hayatının sizin eliniz- de olduğunu sezmişti... Sizi gözden kaybettikten sonra üç sene sabırla, me- tanetle hep bekledi.. Her gün ona av- .det edeceğinizi, onu dinliyeceğinizi um- du. Fakat nihayet bir başkasıyle ev: ; endiğinizi haber alınca. kadının sesi birdenbire de- Bişi 20 hi — Lütfen kendiniz okuyunuz; Şu- rada yazı masasının çekmesinde mek, tubu duruyor... Leylâ odada yalnız kalmıştı. Ya- vaşça sararmış zarfı açtı ve okudu: “Seni çağırır çağırmaz beni takip edeceğine kat'iyen emi Mithatın annesi odaya girdiği zaman Leylâyı masanın üzerine iğilmiş, hıçkı- riklar içinde buldu... —Ağlayınız kızım... Ağlayın. O, bu gözyaşlarına lâyıktır. Biraz önce size yalnız zalimane sözler söylemiştim. Fa- kat bir tek evlâdımın ölümüne sebep olan bir kimseye merhamet etmek elim- den gelir miydi? Siz de ona merhamet etmemiştiniz! « Leylâ, kadının işten ve meşakkatlı günlerden sertleşmiş ve kurumuş elleri üzerine iğildi ve onları öpmeğe başla- in ew Etrafına soğuk ve beyaz duvarlar çekilmiş mezarlığın içine akşam karan- lığı çökmek üzereydi. Yalnız uzun ser- vilerin tepeleri akşam güneşinin kır- mızılığı içinde birer meş'ale gibi yanı- yorlardı. Yerlere artık tamamıyle göl- geler inmişti... Büyük demir kapıdan içeriye giren Leylâ, az kalsın geriye dönecekti. Bu büyük sükünet onu o kadar korkutmuştu ki.. Şoförü geri gön- derip buralara yalnızca geldiğine âdeta pişman olmuştu. Göğsünü sıkan bir b eğacaia ve korkuile adımlarını yavaş- attı... caba şu ânda deruni bir his, hâkim olamıyacağı bu meçhul kuvvetle oyna- maktan onumennetmek mi istiyordu?... Fakat derhal korkaklığından utandı ve yürümeğe başladı. Biraz sonra sade fa- kat güzel bir mezarın karşısında idi.. Elindeki çiçekleri oraya bıraktı ve bi- raz bu muazzam ve hareketsiz duran siyah servilerin altında dinlenmek is- edi. Sanki her bucaktan, her yandan gü- zel bir çiçek kokusu, bir bahar rüzgâ- rı esiyordu... birdenbire bir fısıldama işidir gibi oldu... — Seni seviyorum Leylâ! Belki bu cümleyi kendisi söylemiş, belki de yal- a mezardan elimeleri Myiya gi- bi geldi ve titremeğe başladı.... Artık ei burada yalnız İlesetmiyordu. bir gürültü bile onu ürkütü- yordu. Buradan kaçmalı idi.... Eğer canını kurtarmak istiyorsa hemen şimdi git- meli idil... Bir adım ileri attı. Az kal- sın düşüyordu. Birşeyin ayağına ta- kıldığını ve onu kat'iyen serbest bırak- ETUME ÇAĞIRAN ASK madığını hissetti. Yerdeki otlar ayağı nın bileğine âdeta zincir gibi sarılmış” lardı. Güçhal ile ayağını bu otlardan kurtardı. Deli gibi kapıya doğru koş- tu. Otomobile binmek üzere ayağını basamağa koyduğu vakıt, sanki biri e- teğinden onu geri çekiyordu. Soğuk, buz gibi soğuk birşey arka- sından aşağı iniyordu.. Son kuvvetile arabanın kapısını çekti ve kapadı. Eli- le otomobilin manivelâsına dokundu. Motörün gürültüsüne çatlak bir ses ka- rışmıştı... Arabaya sanki bir başkası da atlamıştı. Leylâ arkasına bakmadan direksiyona sarıldı.... Otomobil hare- kete başladı. İşte biraz sonra... Bir si- yah gölge pe üzerine iğildi... Bu gölgeden iki kol uzandı... baliyami idareye başladı... Levli gözlerini kapa- dı... Evet, bu dakikalar artık onun son anı olduğunu anlamıştı. Direksiyonu idare etmekten âciz olan ellerinin üze- rinde soğuk bir tazyik hissetti... Arka- sına dayandı.. Ve hareketsizce bekledi. Sanki bunun böyle olacağını o, çoktan biliyormuş gibi hiçbir mukavemet gös- termedi. Arabadaki meçhul şahıs ida- reyi ele almıştı... w# Saat dokuza kadar Refik karısını bek- ledi. Eve hemen avdet edeceğini Ley- lâ, şoförle haber göndermişti, öyle ol- duğu halde henüz daha gelmemişti. Dokuzu birkaç dakika geçe bir polis memurunun Refiği görmek istediğini e ai Fena bir haber bekleyen Refik koş bi : — Size ciddi bir haber getiriyorum. Bir felâket haberi işitecek kadar me- tin esi dedi. ölü gibi sararmıştı. — Söyleyiniz, dedi; karım nerede- dir? z Maçka mezarlığının ye kınında bir ötomoiii kazasına uğradı. Ağlebi ihtimal direksiyona hâkim ola- mamış.. a devrilmiş... Refik Msn yerinden fırladı: — Öldü mü? Çabuk söyleyin; dedi. yım... Ö taraf mış... Memur elini İl dam gö götürdü. Belki size bu mektub birşey anla tabilir... bm ölünün üzerinde bulduk, diye kâğıdı uzattı. Kelimeler Refiğin gözü önünde oy- naşıyorlardı. Bu, yabancı bir el yazısı idi. İnsiyaki bir hisle Refik bu yazıyla di ari olduğunu anladı. ve o udi ğırır çağırmaz beni takıp imi, me diyen emin e ik, koltuğun üzerine yıkıldı.. ve 4 Üdü Pa İGO OA

Bu sayıdan diğer sayfalar: