19 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

19 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ei diki izmir Piyasası İzmir, (Hususi muhabirimiz yazıyor) — Son günlerde İzmir piyasasında mevsim icabı ol- dukça fazla bir durgunluk gö- rülmeğe başladı. Gerçi her sene nisan ve mayıs ayları işsiz geçer, fakat bu sene bu aylarda az işle beraber çok düşkün fiyatlar da göze çarpı- yor. Zahire ve bilhassa arpa piya- sası bir iki hafta evvelki hızını kaybetmiştir. Yaptığım tahki. kata göre son hafta içinde bor- sada pek az miktarda mal sa- tılmış ve fiyatlar da eski fiyat- lara nazaran nisbet kabul etmi. yecek kadar düşmüştür. Fiyat düşkünlüğü şundan ileri geli- yor: Yeni mahsulün idraki ve piyasaya arz zamanı pek yak - laşmış ve onun için alıcı ve bil- hassa ihracatçılar mubayaatta teenni ile hareket mecburiye- *inde kalmıştır. Fakat şu mev - simde her sene fazla muamele gören zeytinyağı ve üzüm işle- rinde iş böyle değildir. Üç hafta evvel 22 - 23 kuruş arasında alıcı bulamıyan zey- tinyağları iki hafta evvel bazı cından fazla malları elden çı- karmağa çalışmak ve az iş ile gok kazanç değil, çok iş ile çok kazanç temin etmektir. Cihan tüccarının bin bir kayıt ve şart altnda bulunduğu ve her milletin yalnız malını sat- mak düşüncesile hareket ettiği şu sıralarda hemen fiyatları yükseltmek ve malımızın satıl- mamasına sebebiyet vermek doğru değildir. Bundan evvel de böyle bir vaziyet olmuştu. İzmir piyasasında pamuk, Al manyadan vaki talepler üzerine altmış kuruşa kadar yükselmiş- i, Halbuki bugün piyasada 40, 42 kuruş arasındaki arza muka- bil hemen hemen talep olmadı. ğı için 6 - 7 bin balya kadar pa- muğun elde kaldığı tahmin edilmekte ve bundan dolayı en- dişe duyulmaktadır. Halbuki bu sene talebin ha- raretli devrelerinde pamuk re- koltesinin elli kuruş gibi pek müsait bir fiyatla tamamile el- den çıkarılması imkânı mevcut- t.. Fakat o zaman da bugün zeytinyağlarında olduğu gibi fiyatların makul hadden fazla İtalyan firmalarının mubayaata geçmesi üzerine fazla miktarda satılmağa başlamış ve geçen hafta yalnız borsaya kaydetti - rilmiş olan zeytinyağı satışları miktarı seksen bin kiloyu teca- vüz etmiştir. Rakip piyasalara nisbetle, pazarlarımızı müsait görerek iş yapmak için faaliyete geçen bu firmalarm zeytinyağı mahsulü. müzü satım almaları üzerine fi. yatlar 24 - 25 kuruşa çıkmıştır. Fakat bu hal ecnebi firmaların rakip memleketlere, bilhassa 'Tunusa dönmelerine sebep ol- maktadır. Halbuki memleket dahilinde bugün ihtiyaçtan fazla mal var- dır ve bu malın ihracı beheme- hal lâzımdır. Buna rağmen kü- çük bir talep karşısında hemen fiyatların yükseltilmesi, alâka- darların zan ve tahminine göre, ihraç edilmek mecburiyetinde bulunan mallarımız için pek te hayırlı değildir, Dünya istihsalâtı karşısında ehemmiyetsiz bir yekün teşkil etmekle beraber, ihtiyacımız- dan fazlası memleketin sırtına bir yük olan herhangi bir mad- demizi yüksek fiyatla az mik - tarda satmaktansa, bunları ma- kul ve mantıki kârla yani biraz aşağı bir fiyatla elden çıkar- mak, memlekete, her halde da- ha faydalı bir iş olarak telâkki olünabilir.Kaldı ki, hergün ağız dan ağıza rençberlerimizin ve müstahsillerimizin sıkışmış va- ziyette oldukların da işitiyo - ruz, Binaenaleyh bugün, yarın ve hergün için tüccarımızın dikkat edeceği nokta şu olmalıdır; Ih. racı kabil ve memleket ihtiya. hakkı olacak.” Hemen çocukla- rın odasma koştu. Çocukların arasında pek sev- diği en küçüğü, tadlı Mz ile onun içini yakan elemi biraz yâ- lir Julien kendi kendine: “Bu çocuk daha beni hor gör- müyor” dedi. Fakat arası çok geçmeden, eleminin azalmış ol- masını bir zayıflık sayarak ken- di kendine kızdı. “Bu çocuklar beni, dün alman köpeği okşa- dıkları gibi okşuyorlar.” Bölüm X Büyük bir kalb ile küçük bir servet Köşkün bütün odalarını bi- «er birer dolaşmakta olan M. de Rönal, ot minderleri taşıyan uşaklarla beraber, çocukların alasına döndü. Bu adamın içe- şi birdenbire girişi Jullen'in KIRMIZI VE SiYAH yükselmesi böyle bir netice do- Zurmuştur. Çekirdeksiz üzümleri- mize gelince: Bağ ımıntakası d.hilinde mev cut stok malın 60 - 70 bin çuval tahmin edilmesine karşı bu se- ne bağlarda doğuş itibarile gö- rülmekte olan fevkalâde fazla- ık, ellerinde mal bulunan müs- tahsili büyük bir endijeye dü- şürmüş ve bunun neticesi ola - rak ta piyasaya vâsi mikyâsta mal arzedilm. Xe başlanmıştır. Yine tekrar edelim ki, daha fazla kazanç emelile piyasanmı hararetli devirlerinde ve olduk- çamüsait fiyatlarla malmı sat- mak rail sayan müs- tahsil bügün herçebadabad ve yalnız komisyorcusuna, tüc- carma (sat) ümidile mal gön- dermekten çekinmiyecek bir hale gelmiştir. Zaten bundan başka baş vuracak çaresi de yoktur. Bunun içindir ki, son iki haf- ta içinde üzüm piyasasında ted- rici surette bir kuruşa yakm bir düşkünlük vardır. İhracatçının bundan evvel meselâ on iki ku- ruşa kadar almağa çalışıp mu- vaffak olamadığı üzümler bu- gün için kendisine 10 hatta 9 kuruşa kadar teklif edilmekte - dir. Piyasaya mal arzı işi bu su- rette devam ettiği takdirde fi- yatların daha pek çok düşcce- ğine muhakkak nazarile bakıl- maktadır. Üzümün ticari vaziyeti hak- kında edindiğim malümatı ver- dikten sonra biraz da bağcılığa dair duyduklarımı yazayım: Bu sene bağlarda yarım asır- danberi görülm fevkalâde bir inkişaf vardır. Doğuş vazi- BORSA 18 MAYIS CUMARTESİ PARALAR Alış Satış Sterlin Dolar 20 Fransız Frangı 20 Liret 203— 20 Belçika Prangt 20 Drahmi 20 İsviçre fr. 20 Leva Florin 20 Çek Kuron Avustarya gilin ark 604 — Yen İsveç Kuron Altın Mecidiye Banknot ÇEKLER Kapanış Fransız Frangı 1203.50 İngiliz lirası 620.— Dolar 792493 Liret 95120 Belga 4,68.82 Drahmi 83,21.50 İsviçre Frangr 2451250 Leva 53,55,62 Florin 1,1708 Çekoslovak kuronü 1901.92 Avastarya 42 Pezeta iv Mark Zioti Pengo K Ley Ğ Dinar Yen 2.18.30 Çernovete 10,08 İsveç furonu 3.1268 ESHAM Iş Bânkası Mü- .” .N 9.50 ” .H 0.50 Anadolu “5 60 2480 “. w. 10096 12.— Şirketihayriye 18.— “Tramvay 3026 Bomonti - Nektar. 9.75 er) 1625 Raji 235 Aslan Çimento 9,95 Merkez Bankası 5825 Osmanlı Bankası 2650 Telefon 13— Ittihat değirmencilik T.A.Ş. 8,50 Sark Değirmenleri 0.0 Şark merkez eczanesi 430 bir fazlalık arzetmek- Gi kadarlardakı BİHAY. | nin dediğine göre bu sene çapa, kükürt ve (göztaşı ameliyeleri için yapılması icap eden masra- fa bir de fazla salkımları kopar- ma masrafı ilâve etmu« zarara. ti baş göstermiştir. Bu mahsul olduğu gibi bırakıldığı takdirde asmaların mahsule tahammül edemiyecek ve etse bile mahsu- lün gayet ufak taneli olacaktır. Bunun için asmanın besliyebi- leceği miktarda salkım bırak- mak mecbüriyeti vardır. Hulâsa; bu sene için bugün tahmin edilen üzüm rekoltesi 700 bin çuval kadardır. Önun için şimdiden bunun satılması, ihracı ve sarfı hususunda şim- diden cezri tedbirler almak ve bilhassa geçen yıl mabsulünün önümüzdeki rekolteye aal dev- redilmesine çalışmak zarureti vardır. Aksi takdirde bağcıla- rımız çok müteessir olacaklar - dır. A, Abidin Öktay STENDHAL üzerinde, bardağı taşıran su damlasının tesirini ie Her vakitkinden daha uçuk benizli, daha gamlı idi, M. de Rönal'in üzerine doğru yürüdü. M. de Rönal durup uşaklarma baktı. Julien: — Monsictir, dedi, başka bir mürebbi tutmuş olsaydmız ço- cuklarınız yine bugünkü kadar ilerlemiş olacak mıydı? bunu böyle mi sanıyorsunuz? M. de Rönal'in bir şey söy - lemesine vakit bırakmadan de- vam etti: i — Öyle sanmıyorsanız beni, çocuklarınızla uğraşmıyor diye suçlamağa (1) nasıl kalkışıyor- sunuz? N Korkusu daha henüz geçmiş olan M. de Rönal, karşısındaki genc köylünün böyle garib bir ; (1) Suşlamak, jttiham etmek, 4 tavır takımmasını, cebinde da- TAN Eski Neslin Meşhur DE : 19.5.0935 em, ENi— ESKi ——S Saim Hocası Ve Genç Dr. Nuri Sönmemiş ve sönmiyecek ©- İlan zekâsını, boyunu, posunu, konuşuşundaki heyecanı, zevkle rini, her şeyini her şeyini, her- kesin bildiği Profesör Saimin, Saim hocanın odasındayım. Ne- sil nesil talebeler yetiştirmiş o- lan bu en temiz yollardan kaza- nılmış yüksek şöhretin adamı, bu eski neslin ileri düşüncelisi teşrih masasının başından yeni ayrılmıştı galiba ki elledini ku- ruluyordu. Takyesini düzelterek tek dişi kalmamış ağzını şöyle bir çar- pıttı, sonra iyi ısmmış bir mo - tör gibi hiç durmadan konuştu ve bana şu biribirlerine iyi ekle- nen cümlelerle biribirlerini iyi tamamlayan şu fkrini söyledi: — Yeniler evvelâ parayı biraz çokça seviyorlar, sonra... Oku- muyorlar, Kitap okumuyorlar. Bunlarda bilgi hevesini ben bi- taz çokça eksilmiş buluyorum. Bilhassa felsefe kitaplarını klâ- sik felsefeyi pek ziyade ihmal ediyorlar. Hele o kızlar yok mu? O kadınlar, bayanlar, hiç okumuyorlar, Ama, hiç mi hiç... — Yahu! Bir Alman, bir İn- giliz... Ne bileyim? Bir İskandi- nav karısı çarşıya öteberi alma- ga çıktığı zaman zarzavat tor- içinde bile, mutlaka bir de kitab taşır. Muavini Rahmi - ki oda çok kıymetli bir ilim adamıdır - bir saniyelik bir süküttan istifade ederek: — Rana İralıren.... dedi « bü- gipki gençler idealist değiller- ir, — Acaba - dedim - idealist ol- mamaları inkılâbın tabii bir ne- ticesi değil midir? Yani kendi- lerini köklü bir ideal içinde bul- dukları için realist olmağa lü - zum görmüş bulunmuyorlar mı? “Saim hoca derhal taştgedpi- ne yerleştirdi: — Eskilerin idealizmayı, ha- yatta kendilerine bir fikir isti - kameti kurmak suretinde anlar- , Yeniler de bir bakıma gö: re ii m ENE güme amaççı ve bir tek amaçları ol- duğunu hissediyorum: Apart - man kurmak istiyorlar. İşte ye- ni neslin eski idealistleri fersah fersah geçtiği taraf, Ve bir obüs bataryası gibi gümbürdeyen ağzını birdenbire yine kadınlara çevirdi: — Yeni neslin kızlarında, ev- lenme Nosiyon'u bakımından da tek değişiklik görmüyorum. “Bir kocaya varayım, rahat e- deyim...,, den başka bir düşün- celeri yok. Eskiden böyle olma- sı tabii görülebilirdi. Ama şim- di?. Düşününüz bir kere bu ka- dar geniş inkılâblardan sonra bayanlarımızın hâlâ parazit, hâ- duyar ha kârlı bir iş teklifi bulunma- | duymaz, Julien'i sa.ki M. Vale sma verdi; onun bu evden çrk- | nod'nun evinde görür gibi ol- mak istediğini sandı. Julien'in | du; içini çekti ve en ıstırabı öfkesi, söz söyledikçe artıyor- | bir ameliyat için cerrah çağıran du: ri — Ben sizsiz de yaşıyabili- rim, monsieur, dedi. M. de Rönal biraz dili dola- şarak cevab verdi: — Sizi bu gördüğüme doğrusu çok esef- lendim. bir adam hâli ile: — Peki, monsieur, deği, iste- diğinizi yapmağı kabul ediyo- rum, Öbür gün ayın Oiri, o gün- den başlamak üzere aylığınızı kadar sinirlenmiş | elli franktan vereceğim. Julien'in içinden bir gülme geldi; şaşırmış, öfkesini de Uşaklar, on adım ötede, ya- | unutmuştu. İçinden: “Bu hay- takları düzeltmekle uğraşıyor- | van benim sandığımdan da aşa- Jardı. Julien çilesinden çıkmış | ğıymış! dedi. Bu bayağı tıynet- bir halle: li adamm, bundan daha asil . —Bama bu sözler yetmez, | bir şekilde özür dilemesi bekle- monsicur, dedi; bir düşünün, | nilmez ya!” bana ne ağır şeyler söylediniz, hem de kâdınlarm Gaal M. de Rönal Julien'in ne bek: | koşup annelerine Bütün bunları ağızları açık dinlemiş olan çocuklar bahçeye M. Julien'in lediğini pek iyi anlamıştı; şim- | pek kızmış olduğunu, fakat ay- di içinde çetin bir çarpışma var- | İrğınm elli franga çıkarıldığını dı, Öfkeden cidden çıldırmak | haber verdiler. derecesine gelmiş olan Julien, bir-aralık: Julien - kası Bİ e ii — Sizin evinizden çıkınca ne- | zan M. de Renal'e bir kere ol- reye gideceğimi biliyorum, monsieur, diye bağırdı. sun dönüp bakmamıştı. Beledi- İ ye reisi içinden homurdandı? Yenilerden evlenmiş olanlar ba- na hep şöyle cevap veriyorlar: marifet değil, yetiştirmektir ma rifet!,, bunlara “haydi haydiyin oradan zevzekler?, babalarımız yetiştirip adamet- mek endişesine düşerek meyda- na getirmişlerdir? Çıkar çocuğu bir defa be adam! Yetiştirmek ondan sonra düşünülecek iştir. birimiz bugün yeryüzünde bu- lunmazdık. Çocuk dediğin kapıp koyuverilir hayata... zim... - dedi - bir adam ayrıldığı bir çok kadınlar da, evlenmeyi YAZAN : lâ tufeyli yaşamağa heves etme leri ne fecidir, ne ağır şeydir: sonra mühim bir içtimai yaraya basıyorum parmağımı... Dikkat et! Şehirli kadın çocuk doğur - manm müthiş bir aleyhtarı ol- du. Gebe kalmak, çocuk doğur- mak aşağı yukarı abdallıkla bir tutuluyor, Anadolu kadını olma sa işimiz dumandır arkadaş... Duman, Bunda yeni erkeklerin mız- mızlıkları da az rol oynamıyor. we Çocuğu doğurmak diyeceğim hankimizi geliyor. Ayol, bi Eğer bizim babalarımız bu bay- lar gibi düşünmüş olsalardı, hiç Üstadın asistanları arasında en genç olan nisaiye mütehas- sısı doktor Nuri de benimle be- raber bu sözleri dinlemişti. O- na döndüm: — Siz ne dersiniz? — Hoca haklıdır. Bu kadm- lar pek berbadlaştılar. — Bana kalırsa berbadlaşan tıkehlemlir. - dedim - bir genç kız eskisi gibi evlöno!ği adam kendisine bütün bir ömrü vak- fedeceğini tahmin edemiyor. | Çocuk yapmak istememesi bun- dandır, yani çocuğu yaşatma mesuliyetinin bir gün olup yal - nız. kendi omuzlarına yükletil- mesinden korletmün Güldü; : — Kanunlar gayet açık azi- kadma bir sene bakıyor... Zaten ra haşa iü melik tahsisatı. ko- parmak için istiyorlar ya.. Bunu geçelim, gelelim çocuğa, bir ba- ba oğlunu yirminci yaşa kadar bakmağa mecbur ediliyor, daha neden korkacak bu kadınlar? — Evlimisiniz? — Hayır... — Ya hocam sen? — Ben hem evliyim. Hem de dört kere baba oldum. Hem bir defasma ikiz doğurttum. İkisi öldü. Yaşayan erkeğim şimdi yirmisinde ve yaşayan kızım on — Peki... Senin kezm hakkın- daki fikrin ne? O okuyor mu? düzeltti ve o dişsiz çene bir da- “M, Valen Tena harcadığı gara, YÜ- se- kiz yani buldu. Ora; bulun- muş çocuklara giyecek işi üze- rine iki çift söz söylemek zama- nı geldi!” Biraz sonra Julien 1.. de Rö- nalile yine karşılaştı: — M. Ohâlan'a gidip günah- tarımı çıkaracağım, dedi; bir « kaç saat evde bulunmıyacağımı. bildirmekle şereflenirim. M. de Rönal saste sahte gü- lerek; — Azizim Julien, dedi, ister- seniz bütün gün kendinizi ser- best sayab.lirsiniz; isterseniz yarın da, dostu Verriğres'e giderken bah; vana «5;leyin, size atını versin, İçinden de: “Şimdi gidip M. Valenod'ya cevabmı verecek, dedi; bana bir şey söylemedi ama şimdi üstüne varmağa gel mez, hele bi kızgımlığı Ziçski, aklı başına gelsin...” Julien evden tez çıktı ve Ver- gy'den Verriğres'e kadar uza- nan korulara doğru çıktı. M. Châlan'ın evine pek erken var- yüzünden , mak NIZAMEDDİN NAZİF ha çarpıldı. İşte gelen cevab: — Arkadaş ben kızımı Fran” sız mektebinden, iyi okutmasını bilmiyorlar diye aldım. Evimde kendim okutuyorum. Eğer. Benim kızım... Okumazsa,.. Ne yaparım bilir misin? —»? — Bak şu ellerime... — Bunlarla boğarım onu! Sonra: — Yeni nesil hakkında sana bir fikir daha vereyim. Bu genç dostlarım pek pısırık oldular. Vana git dedin mi? Bir karış Birisi bana ne dese beğe- “Seni göndersem gider misin?,, demez mi? Düşün... Cü reti düşün, Bana söylüyor deli- kanlı bunu. Ben ki Hicaz, Mek- ke, Medine dolaştırılmışım, üç harb yapmışım, esirlik yapmr | şum ve bak... Ağzımda tek diş kalmamış... Bana söylüyor bur nu, İşte azizim sana benim gö“ | zümle görebildiğim yeni nesil. Genç asistan buna şöyle kar” | Bir tek keli» şılık verdi: — Eski nesil... me ile söyliyeyim... Hocam nes” liniz “müstebid, dir. İçinizde iyi | yetişmiş olanları vardır ama, yüzde yetmiş beşi, - şarlatan ve | yukardan atan vatandaşlardır. — Ne dedin? Yüzde yetmi$ beşi diye nasıl kesip atabiliyor” sun oğlum? Saim hoca bu sözleri söyler söylemez odadan çıktı, YyalnıZ | Kalan doktor Nuri sözlerini şöY le bitirdi: j — Yeniler ihtisas yapmak is tedikleri zaman benim gibi iyi bir talie pek nâdir olarak maz“ har olurlar. Zira eski mütehas- yanından * lışır. » Yetişmesini .- istGle7 Mevkilerinden korkarlar. Son “ ra bizden hürmet bekliyenlef bize hürmet etmesini“bilmeme” 1di.? Veni nesil eskisine hür * met etmiyormuş.. Etmeza.- Eski nesilden ne görürse nesle onu göstermesinden tabii ne olabilir? Nizameddin NAZİF Yunan - İtalyan ticareti Atina, 18 (Hususi muhabii mizden) — İtalya ile Yi yil hariciye; şube o müdürlerindö” yukle ve Ekonomi baks9” lığı müdürlerinden Triandafil dan mürekkeb bir heyet Romaya hareket etmiştir. istemiyordu. Kundin! mürailiğe mecbur etmek miyor, ruhunda geçenleri mak, içini altüst a ! N bir gözden geçirmek ihti yi duyuyordu, Korulara varr e sanların gözünden kurtulur tulmaz: si Jdi anl “Bir savaşta üst geldim, ğrm bir savaşta üst gel dedi, ei Bu düşünce ile vaziyetin! bire N parlak gördü, ruhuna da ” rahatlık geldi. giti “Aylığımız elli irangi ys | bu M. de Rânal'in bir ki di var, var ama acaba nedir?” de Daha bir saat önce, ÖĞ çe köpürerek baktığı o bahtiYi et kudret sahibi adamın kr korkusu olabileceğimi al mak, Julien'in ruhunu bw? di İkt Ö kadar Ki isle N larr ortasında yürüdüğü se ların insanı hayran eden old” liğini bile hisseder giri.” nın dağ tarandı i mına vaktile koca ko© “ Arkasi

Bu sayıdan diğer sayfalar: