Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
/ kalmıştı. “ g, “'TAN ”n tefrikası : 27. eAALHL. Yazan;: Nizamettin NAZIF “Beyhude Konuşmayın! Ben Bu Hisarı Kuracağım Çelebiler!, “ Kuvvetimin yettiği yerlere İmparatorunuzun hayali bile Burada sözü ikinci Mehmedi çok seven ve ikinci Mehmedin büyük itimatlarını — daima iyi kullanmış olan bir adamına, ya- ni “Kıritovolosa,, veriyorum: Bursadan kalkıp İzmit üzerin den Anadoluhisarına gelişinden sonra yaptığı işleri Kıritovolos yazdığı kitapta — şöyle anlatı - yor: (1) “Hâkanın Karadeniz boğazı hakkında bir takım tasavvurları ve düşünceleri vardı. Bu boğaz Osmanlı İmparatorluğunun iki parçasını, yani Anadolu ve Ru- ameli parçalarını biribirinden a- yırıyordu aynı zamanda Kara - denizi de Marmaraya birleştiri- yordu.Rum Kayseri Boğazın en iyi yerinde, yani Kostantiniye- de oturüyor, bu iki deniz ile bu iki kara parçasındaki her hâdi - seyi gözönünde bulunduruyor - du. Ve her hâdiseyi, her fırsatı “kullanarak Osmanlı İmparator- luğunu mutlaka zararlara soku- yordu. Osmanlı prenslerinden kendisine sığınanları kışkırtı - yor, onlara hiç bir yardımdan îekinmîyordu. Diğer taraftan talyanlar ve bilhassa Venedik- liler durmadan biribirlerile kav- ga ettikleri icin bu — sularda Türk ticareti onların şerrinden de çok sıkıntı çekiyorlardı. İşte bunun içindir ki, hakan, iki top- rak parçasını biribirine bağla - mak ve bunun tam aksine ola - rak iki denizi yani Karadenizle Mam_îlrlyx biribirinden — ayır - şıâ_ak istedi. Verdiği ilk karâr şu idi: Boğazdan yabancıların ayak- larını kesecekti, Anadolu hisarının — karşısını seçmesindeki sır ise boğazın en dar : yerinin - burası olmasıy - dı. &) “Bu nokta 4(3) ancak yarım millik bir genişliği olan meşhur dirsek idi ki, bir zamanlar, yani İsâ'nın — doğumundan beş asır evvel İran İmparatoru birinci Dara o büyük ordusunu bura - dan Avrupaya geçirmişti.,, “On beşinci asrın ortalarına doğru Bizans İmparatorluğu o kadar zayıflamıştı ki, ikinci Mu- radın hükümdarlığı zamanında Türk ordularının buradan iste - dikleri gibi geçip — gitmelerine daima müsaade etmeğe mecbur Bununla beraber o müsaadenin sartları dahi Kos - tantiniyeyi zaptetmek icif sabır sızlanan ikinci Mehmedi mem - nun edemiyordu. Ona Boğazın Avrupa — toprakları üzerinde Kostantiniyenin muhasarasını ve zaptını — kolaylaştıracak bir dayanma — yeri lâzımdı. Bunu yaptığı gün, donanması ile Ça - nakkale boğazına — hâkim olan genc padişah Karadeniz boğazı- nı da sım sıkı kapamıs olacak ve “Allaha emanet edilmiş o - lan,, mukaddes şehrin hiç bir yerden bir yardım görememesi- ni temin etmiş olacaktı.,, Bunun için lâzım gelen şeyle- ri (4) daha kıştan Boğaz kıyıla- ulaşamazi,, rma ulaştırmıştı. Kereste, t 5, demir yığınları dağlarla boy öl- çüşecek derecede çoğalmışlar - dı. Kostantiniye hükümdarı ve Bizanslılar bu hazırlıklara lâ - kayt birer seyirci gibi duramı - yorlardı. Türk — hükümdarının neler yapmak istediğini düşün - dükçe dehşetli bir korkuya uğ - ramışlardı. Bu hazırlıkları ken- dilerine mukadder esirlik gün - lerinin bir başlangıcı addediyor- lardı. Bu hisarın yapılmasından başka nasıl bir maksat olabilir - di? Ahalideki heyecan vilâher - neye de sirayet etmiş bulunu - yordu.“Kostantin Dıragazes,, e. nedimleri tekrar bir elçiler he - yeti göndermesini tavsiye etti - ler. Ve hakikaten bu elçiler, az sonra, ikinci Mehmedi ziyaret ederek aşağı yukarı dediler ki: — Fadişah hazretleri... İm - ; paratorumuz, Bizans ile Edirne sarayı arasında yapılmış olan muahedelerde bu yerlerde hiç bir tahkimat yapılmaması te - karrür etmişti. — Hattâ burada bir üçüncü devlet her hangi bir harekette bulunacak olursa Bi- zans ile Türk ordusu birleşip bu harekete mâni olacaktı. Sonra boğazdan Türklerin ne süuretle istifade edebilecekleri de gene aynı muahedede — mevcuttur. “Mevki serbesttir. Türk asker - lerile Türkleri askeri ve ticari eşyaları sahilin — her hangi bir tarafından diğer tarafına iste - dikleri zamanda gecebilirler. Ve ilâve ettiler ki: “Daha dün ve evvelki gün akdedilmiş bir muahedenin böy- le mâhasız sebeplerle feshedil - mesi doğru olamaz. Padişahın, kendi haklarına — hürmet eden Rumlara merhamet etmesi lâ - zımdır.,, İkinci Mehmet bu asılzadele- re şu cevabı verdi: “— Ey Rum Çelebileri! Ben, zannediyorum ki, ne size karşt bir tecavüzde bulunuyorum ne de aramızda mevcut muahedele- re. Maksadım, sizlere zararım dokunmadan kendi menfaatları- mı muhafaza etmekten ibaret - tir. Bir muahedeyi imza etmiş olalardan biri diğerine zarar ver meden kendine faydalı - olacak işleri yapabilir. Görüyorsunuz ki ben, bir parçası Avrüpada bir parçası Asyada olan bir hü- kümeti idare etmekteyim. Her iki kıtada da — düşmanlarım ve muhaliflerim çoktur. Eğer biz kendi memleketimizi kendi eli - mizle düsmanlarımıza bırak - mak istemiyorsak her yerde her (Ari.ası var) —ii (1) İstanbulun İkinci Mehmet ta- rafından zaptını tetkik etmek istiyen- ler bu zatın “Tarihi Sulttan Mehmet han Sani,, sini okurlarsa istifade eder- ler. Kıritovolos o asrın ileri gelenle- rinden bir rumdur. “1451,, den 14(37 senesine kadar olan vak'aları çok gü- zel yazmıştır. (2) Kıritovolos. (3) Şlumberger. — (4) Kıritovolos, Bir akşam müddeiumumi ar- kadaşlariyle oturduğu bir masa- da anlatıyordu: Her gün elim- det yüzlerce dosya geçiyor. Bunların içinden size anlatmağa değer enteresan bir val:'a bulu- onabileceğini tahmin ederseniz çok yanrırlırsınız. Hepsi alelâde polis vak'aları.. Hulâsa eski ki- bar dolandırıcılar kalmadı. Şim- di herkes zekâ ve cür'etten ziya- de, cebir ve kuvvet kullanıyor. Müddeiumumi bunları anla- tirken, rahatça yerleşmek için bacağını bacağının üzerine atar- ken, dizi. masanın kenarına çarptı, Dirdenbire geri çekilince yanındaki masaya şiddetle çarp- tı. Yanındaki masada bulunan şarap kadehi devrildi. Kadehin dibindeki şarap o masada oturan açık renkte elbiseli bir zatın üzerine döküldü. Bu hareketten mahcup kalan müddeiumumi af dilemek üzere ayağa kalktığı sırada, yan ma- sada oturan, genç; sanki ehem- miyeti yok demek istiyen bir ta- vır ve tebessümle kalkmış bulu- nuyordu. Dedi ki: — Affedersiniz. Ben sizin söy lediklerinizin aksini ispat edece- ğim. İnsanlar bugün de zekâ ve cüretlerini kullanıyorlar. Bu yabancı gencin böyle dam- dan düşer gibi lâkırdıya karış- ması masa etrafındakileri şaşırt- mıştı, Kimse cevap vermiyordu. Fakat gencin terbiyeli ve neza- ketli tavrı ve çok şık giyinişi gö- ze çarpıyordu. Hafif sesle ken- dini takdim eden genç herkese asil ve kibar bir insan hissini veriyordu. Masada oturanlar arasında zengin bir eczacı vardı, Gene bu adama dedi li — İsterseniz sizinle bahse gi- reyim. Meselâ iki saat sonra re- fikanızı ve inci gerdanlıklarını buraya getireyim mi? Eczacı şaşırıp kaimıştı. — Siz bir kere benim evli ol- duğumu, sonra karımın inci'eri ,bulunduğunu nereden biliyorsu- nuz?, Delikanlı cevap olarak eczacı- nın sağ elinin parmağındaki taş- lı yüzüğü gösterdi. — Refikanızın — mücevheratı olduğu da tabif kendiliğimndan anlaşılır. Eczacı yumruğunu masaya vurdu: — Ben böyle bahislerden, şa- kalardan hoşlanmam, dedi. Müddeiumumi söze karıştı: — Doğrusu ben bu teklifi fevkalâde buluyorum, dedi, ben isterseniz sizinle bahse girerim, fakat bende aradığınız şeyler yok, çünkü bekârım. Bahse girişildi. Genç iki saat sonra eczacının karısının inci gerdanlığını masaya getirecekti. Saat on vardı. Genç dışarıya çıkmağa — hazırlandığı zaman eczacı gencin arkasından bağır- dı: — Birinci katta — merdiven karşısındaki odada yatıyor. Mü- cevheratı da yatak odasına ala- cak kadar ihtiyatsız değildir. Eğör bu odaya girerseniz valla- hi kemiklerinizi kırarım. Masa etrafımdakilerde heye- çÇT TAN BAHSE - GEİRİŞME HIKAYE —ALMANCADAN— can başlamıştı. Her kafadan bir lâf çıkıyordu. Gencin muvaffak olamıyacağı, bahsi kaybedeceği söyleniyordu. Genç buradan çıktıktan sonra caddeyi geçerek parka girdi. Parkta bir lâmbanın altında bu- lunan bir kanapeye oturdu. Ve cebinden çıkardığı gazeteyi oku- mağa başladı. İkide bir kolun- daki saate bakıyordu. Tam bir saat geçtikten sonra kahveye döndü. Kahvenin havası duman- dan göz gözü görmiyecek hale gelmişti. Masadakiler gencin geldiğini görünce etrafını aldı- lar. Genç adam dedi ki: — Bahsi kaybettim. Bütün evi aradım, bir şey bulamadım. Tabii refikanızın yattığı odaya girmedim. Eczacı cevap verdi: — Tabii bir şey bulamadınız. Ben sizi aldatmak için öyle söy- lemiştim. Mücevherat karımın yattığı odadaki tuvalet masası- nın hususi çekmesindedir. Bunu söylerken de bir kahka- ha salıverdi. Genç hiç sesini çıkarmıyarak, cebindeki çek defterini ve kale- mini çıkardı ve bir çek doldura- rak uzattı. Çıktı, gitti. Kahvede kalanlar tekrar mü- nakaşaya başladılar. Herkes ec- zacının dürüst hareket etmediği kanaatinde idi. Saat on ikiye ge- liyordu, bu esnada birdenb're kapı açıldı ve eczacının karısı içeriye girdi. Müteheyyiç bir halde kocasının yanındaki bir sandalyeye oturdu. En sonra ko- casına dedi ki: — Ne oldun, müthiş bir fena- lık mı geçirdin? Çok şükür ki se- tır Karşimflda diri Sorüyorum. — Canım, ben burada sapa- sağlam oturuyorum, kazayı da nereden çıkardın? Kadın şaşırdı, masadakilere: — Kocama fenalık geldi, diye beni buraya çağırtan siz değil misiniz? — Kim çağırttı? — Ne, - bileyim genç - bir,| adam.. Kadın meseleyi anlattı. Bunun üzerine eczacı şüpheye düşmüştü. Derhal karısı ve müddeiumumi ile birlikte bir otomobile atlıyarak evine koştu. ASATaNn üsearinde hil vardı. Açıp okudu: Heşipektüne “Siz bu mektubu aldığınız za- raan, daha saat on iki olmamış- tır. Karınızım — mücevherlerini nafile aramayınız. Çünkü bula- mazsınız. Mücevherler kahvede demin oturduğunuz masada sizi bekliyor..,, Hakikaten mücevherler yerin- de yoktu. Eczacı ile müddeiu- mumi tekrar bir otomobile atlı- yarak kahveye koştular. Genç kendilerini orada bekliyordu. Gülümsiyerek karşıladı. Mücev- heratı uzatarak dedi ki: — Nasıl? dedi, karınızı masa- ya getirttim. İşte mücevherleri- nizi de masaya getirdim. Zanne- derim ki, bahsi ben değil, siz kaybettiniz. O halde benden al- dığınız çeki geri veriniz ve bah— si kazandığım için de ayrıca ba- na bir çek yazınız. Cevad Uygur E A BZ L KKEKKTTARIAAKAKA KA KAIARAA.KATAA IAUT K AA E Gramofon fiatına — TAKSİTLE PHİLİPS RADYOSU: ğ Bütün Avrupa istasyonlarını mükemmel alır. ğ 2 Hatı 75 Türk Lirası £ ğ Istanbul için satış yeri : ğ Z HELiİOS MÜESSESATI £ Z — Galata, Hezaran caddesi No.14 <3 âlllllllllllllllllllIIIIIIIIIlIIlIIIII.IlI'IIIIIIlllll'lllwlIllllıllll'lllllllllIIIIIĞ L Na Öi Kınalıade'dan «li. Adnan ya- zıyor: “Bir kadının sevip sevmedi- gini anlamak mümkün müdür? ve bir kadın sevmediği halde seviyor gibi görünür mü?” Kadınlar hislerini gizlemek- ten zevk alırlar. Sevdiği halde sevmiyor gibi görünmek, sev - mediği halde seviyormuş gibi yapmak onlar için bir eğlence- dir. Hele karşılarındakıni al- datmak,.. bu da ayrı bir zevktir onlara. Fakat usta bir erkek er geç kadının hissini öğrenir. Bunun için bir müddet onu aramamak, başkalarile meşgulmüş gibi gö- rünmek — fakz* çok ihtiyatlı olmalı, şiddetli bir aksülâmel görülürse geri dönmek imkânı- nı bırakmalı — kadınların his- siyatını ölçmek için sade ve kestirme yollardır. e 'Her gencin hayatında bir veya birkaç aşk macerası gelip ge- çer. Yalnız nayali ve düşüncesi bir müddet kalır. Bu hayale al- danıp ta o macerayı hâlâ de- vam ediyor sanmak beyhude yere üzülrael tir. Gedikpaşad. A, Ertürk haya- tında iki aşk karşısında kalmış: çe Bundan birkaç yıl evvel mektep Sirâtarımda çalışırken bir genç kızı sevmiştim. Görüş. Bir Kadının Sevib Sevmediği Anlaşılır mı ? Çıldırasıya seviyorum. Fakat he çare bi, onu. bir yüzbaşı ile evlendirdiler. Birka; sene son- ra ayrıldı, iki çocuğu ile kaldı. Fakat ben onu artık unutmağa başlamıştım; de ken evimizde kiracı olan başka bir çocuklu dul ile sevişmeğe başladık. Da- ha doğrusu o bana aşkını itiraf etti. Benden daha büyük olan bu kadın bana öyle bir teslimi- yet gösterdi ki, bensiz yaşıya- mıyacağını söylüyor, bana ca - nını veriyordu. Çocuklarından ve annemden gizli bir halde, se- nelerce seviştik. Derken annem farkında oldu ve bizi ayırdı. Öndan sonra da bu kadın çoö- cuklarını alıp Anadoluya gitti. Adresini kaybettim. Ne oldu- ğunu bilmiyorum. Fakat deli gibi arıyorum. Ben şimdi ne ya- payım? Hayatım söndü, gitti...” İlkaşkınız gibi bunu da çabuk unutursunuz. Yeter ki, yerine bir başkası gelsin. Bununla be- raber gelse d, gelmese de unu- tacağınıza şüpheniz olmasın. Bir aşkı unutmak için en kes- tirme ve €r emin yol, onun ye- rine başkasını koyabilmektir. Vakra bu güç olur. İnsan birini severken başkasile güç alâka- dar olabilir. Fakat zaman gide- ni unutturur, yenisine insanı yaklaştırır ve ilk günleri, kabil değil, onun yerine bunu seve- mem derken yavaş yavaş fikri- meğe bile fırsat bulamadım. nizi değiştirirsiniz Ağ_ıfılâra Körşı J _Eıı bemin y çar€c.. 2 ve 20 komprimelik âmbalajlarda bulunur. Ambalaj ve komprimelerin İl: Ü üzerinde halisliğin timsali olan €2 markasını arayınız. | Dr. Ihsan Sami 'Tifo ve paratifo hastalıklarına tu- || tulmamak için ağızdan alınan tifo | ı haplarıdır. Hiç rahatsızlık ver- | mez: Herkes alabilir. Kutusu İ P 55 kuru. 3379 Ç Devredilecek ihtira beratı “Sigara veya sair levazım için yeni veya islâh edilmiş karton ve paket,, hakkındaki ihtira için istihsal edil- miş olan 8 Haziran 1933 tarih ve 1620 numaralı ihtira beratının ihti- va ettiği hukuk bu kere başkasına devir veyahut icara — verilmesi teklif edilmekte olmakla bu hususta fazla malümat edinmek isteyen — zevatın Galata'da Aslan hanında 5 inci katta 1-4 numaralı idarehaneye — müracaat eylemeleri ilân olunur. 3693 3723 Terbiyede ahlâk prensipleri Yazan: JOHN DEWEG Türkçeye çeviren: ' BELKİS HALİM Fiatı 25 kuruştur- Satış yeri: 'YENİ Kitabc! Dr. A. KUTİEL Karaköy Topçular caddesi