e— 12 UTAN " m tefrikası : 27. Ş “MEİN KAMPF , KAV GAM Hitler'in yazdığı kitab — —©—0 IBÜ ESERDE İLERİ SÜRÜLEN DÜŞÜNCE VE DUYGULARLA HIÇ BİR BAĞIMIZ YOK - TUR. BU TEFRİKAYI BÜTÜN DÜNYADA DE. DİKODU UYANDIR - MIŞ SIYASI BIR VESİ- KA OLARAK NEŞRE. DİYORUZ.! Hitler Almanyadaki arazi taksimatını sun'i addediyor ve bu ayrılıkta sadece sıyasal se - bepler görüyordu. Fakat ulusal menfaatların korunması bahsın- da, daha açık ifade ile askerlik cihetinden, bu hususiyetin hare- ket birliğini akim bırakabilmesi- nin kıl kadar ihtimalini dahi ka- bul etmiyordu. Meselâ bir Bav- yera veya Saksonya ordusunun mevcüdiyetini kat'iyyen beğen « miyordu. Diyor ki: “Ancak bir tek Alman ordu - su vardır ve bu ordu şu veya bu mıntakanın hususiyetlerini mu- hafaza için deği! fakat bütün Almanları biribirine daha iyi ta- nıtacak bir müessese olmalıdır. Milletin hayatı içinde her hangi bir ayrılık temayülüne karşı, or- du yekpareliğile bir fazilet nü - munesi olacaktır. — Genç asker, doğduğu küçük memleket sınır- larmın kapadığı ufkun dar çer- çevesi içinde kalmamalı, bilâkis başını daha yükseğe kaldırarak, koca bir memleketin geniş sınır- Tarmı görmelidir. Muhitini bü - tün Alman milletini tanıyacak sürette açmalıdır. Onun görüp anlayacağı şey bir vilâyetin, ya- hut bir mımtakanın — hudutları değil, — müdafaa edeceği büyük vatandır.,, Demek oluyor ki, meselâ bir | Bavyeralımın askeri hizmetini | sadece Bavyera içinde geçirme- si doğru değildir. Bilâkis ona Ren'i, şimal denizini gösterme- li, başka mıntakalardaki Alman askerlerini de ayni şekilde Al - manyanın diğer yerlerine gön - dermelidir. Milliyetçi Sosyalist politikası tumumi menfaatların müdafaası bakımından şu veya bu Alman hükümetine mensubiyeti tanı - maz. Hitler devlet umdesini anlat- mak için kitabında büyük bir fa- sıl ayırmıştır. Bu fasılda devlet hakkındaki fikir ve kanaatların bir tahlilini yapmakta, daha su bunların devletten ne - ler beklediğini tebarüz ettirme- ge çalışmaktadır. Bundan sonra g:r kendi fikirlerini anlatmakta- Hitler'e göre, üç türlü görüş tarzı var, in de ayrı ayrı için de memlekette sükünet ıııyiçllzımdır.Hühzııı: nu temin eder. Bavyera'da te - “'TAN " m tefrikası : 26 y Edgar Wallace bir yığın mektubu ayıklamakla meşgüldü. FŞ 5eee GeLe dedi, teşekkür ederim. bir ricam daha olacak. Bütün bu mektuplara cevap yazmak... Ço- ğu sanki burası mektepmiş gibi benden hususi polis ıı;şuyehzı | Ööğrenmek istiyorlar. Hevi mektuplara cevap vermek için masanızda hazır bir müsvedde | vardır. Ö müsveddeye göre bi- rer cevap yazar, yollarsınız. Yale bunları söylerken de a - nahtarı cebine aldı: — Siz, dedi, Parr'la görüştü- nüz mü? şekkül eden halk partisi, —Al - manyada dahi Habsburgların sarı - siyah bayrağını çeken A- vusturya lejitimistleri hüküme- ti bu zaviyeden görürler. İkinci tarzda görüş sahipleri birincilerden daha azdır. Bun - lar, resmi makamatın — devleti temsil ettikleri için insanlardan sadece itaat — beklemek hakları olduğu fikrini kabul etmez- ler. Evvelâ bir memleket içinde yaşayan insanlar — arasında dil birliği isterler. Onlara göre hü- kümetin varlığı, milletin bir ne- vi muvafakatı ile yaşar. İsterler ki hükümet, tebaasının maddi i- yiliğine çalışsın. Halka bazı hür riyetler verilmesine taraftardır- lar. Fakat bu hürriyetler hak - kındaki fikirleri 'de ekseriya sa- padır. Bunlara göre iyi bir hü - kümet, idaresi altında iyi para kazanılan hükümettir. — Alman burjuvaları, bilhassa demokrat partisi bu ikinci fikrin taraftarı- dırlar. Üçüncü grup kemiyetçe en az olanlarıdır. Bunlar için hükü- met, ayni dilden konuşan müt- tehit bir milletin siyasi kudreti- ni genişletmeğe, mahiyetinin ne olduğunu azçok bildiği bir arzu ve temayülü tahakkuk ettirmeğe memur bir vasıtadır: Burlara göre de, bütün hükü - met tebaasının ayni dilden ko - nuşması, ayni harsı benimsemiz olması lâzımdır. Fakat Hitler bu fikirde değildir. Arazi fethe- debilir. İdari usül ve tedbirlerle, hattâ icabında tazyika müraca at edilerek, o topraktâa öturan yabancı ırktan insanlar, galibin dili ile konuşmağa mecbur edile bilir, Fakat hiç bir vasıta Alman ırkından olmayanları hakiki bir Alman haline getiremez. Bilâ - kis Alman ırkından olmayan bu adamların, hariçte almanca ko- nuşarak kendilerini hakiki bir Alman gibi göstermeleri tehli - kesi dahi vardır. Bu adamlar başka yerlerde — Alman milleti hakkında hiç te haklı olmayan fikir ve kanaatlar hâsil ederler. Meselâ Avusturya İmparato- ru ikinçi François Slavları cer- menleştirmek istemişti. Bu te - şebbüs Avusturya hükümetinin muhafazası bakımından faydalı olabilirdi. — Fakat bu dil birliği muhakkak asli unsurun seviye - sini indirirdi. Hitler arazi fethinin değil, o arazide yaşayan insanların cer- menleştirilmesine — şiddetle a - leyhtardır. Hitler Alman tarihi- ne bir göz atarak diyor ki: “Kılıç kuvveti ile alıman yer - lerde en iyi Almanlaştırma usu- lü, buralara Alman köylüs yerleştirmekten ibarettir. Baş- kalarının kanını Alman milleti- nin karıştırmak — gibi kötü bir tedbir olamaz.,, (Arkası var) yışınız var, evet, görüştüm. Fa- kat bunu nereden bildiniz? - Yale önündeki mektuplardan birine dalmış gibi göründü, ce- İ — Bana, Parr'ı telefonla bu- lunuz. numar a dır zannederim. ni Parr o sırada odasında değil. di. Thalia ancak yarım saat son- râ kendisini bulabildi ve telefo. nu Yale'e verdi. Odasımın ara - lık kapısından da — muhavereyi dinliyordu: — Siz misiniz Parr? Ben Be- ardmore'un rıhtımdaki evini bir görmek istiyorum. Zannederim ki Brabazon orada saklanıyor. İsterseniz saat iki buçuğa doğru geinilz. Thalia bu muhavereyi dinle - dikten sonra, bir kâğıdın köşe- sine not aldı. Genç kız gülerek: — Şayanı hayret bir anla- Tam saat iki buçukta — Parr gelmişti. Genç kız kendisini gör memişti. TA N OKUDUKLARIMIZ, DUYDUKLARIMIZ — Yer Yüzünün En Agra, Hindistanın bir çok se- beplerle meşhur bir şehridir. Bu ranın şöhretini yapanlardan bi- ri de Bundo ismiride ihtiyar bir müslümandır. Bu adam kuşlara verdiği terbiye ile nam kazan - mıştır. Bundo'nun T şeklinde bir değ nek üzerinde iple bağlı dört beş kuşu vardır. Bunların ne cins - ten olduğunu kimse bilmez. Hinduca isimleri vardır. Büyük- lükleri bizim serçelerinki kadar ve onlar gibi de car car ötüyor- lar, Fakat şekilleri renkleri bam başka; soluk bir sarılıktadır. Bundo'nun bütün âletleri bir küçük kutuya sığabilir. Yalnız 45 santim uzunluğunda eski bronz bir topu da vardır. Evet, bildiğimiz top... Barutla atılan top... Hiç gürültüsüz, bağırmadan çağırmadan sizin — dikkatinizi celbettikten sonra Bundo kuş - lardan birinin ipini çözer ve baş parmağının — üzerine oturtur. Sonra öteki elini de uzatır ve u- fak bir perde halkasını birden havaya fırlatır. Koş derhal öte- rek uçar, halkaya doğru atılır ve hiç düşürmeden onu gagası ile yakalar getirir. Bu küçük o- yün seyircinin verdiği para aile tekrar edilir. Bundo'ya kalırsa bu para muhakkak dört annas- lık gümüş bir sikke olması lâ - zımdır. Fakat kuşun bir annas- lık bir parayı da tutup getirdiği pekâlâ vâkidir. Bazan Bundo alnmıza Hintli kadınların koyduğu gibi küçük bir para yapıştırmanızı söyler. Kuş bunu görür görmez derhal uçar ve gagğası ile size hiç do - kunmadan onu alır sahibine ge- tirir. Sonra Bundo kuşu avucu- nun içinde yükseğe kaldırır ve | yirmi metre kadar ileride bir a- Raca işaret eder. Kuş, sanki sa- İWibinin ne istediğini bu resmi gördükten sonra aslanlarım vahşi ve yırtıcı hayvanlar iddia edebilir? Amerikadaki hayvanat bahçelerinde çocuklar işte böyle arabalarda geziyorlar. olduklarmı artık kim Çünkü müdür odası - nın doğrudan doğruya ayrı bir kapısı vardı. Fakat sesinden ge- len adamın kim olduğunu anla- mişti. Her ikisi de birlikte dışa- rıya çıktılar. Onlar uzaklaşır uzaklaşmaz hemen şu adrese şu telgrafı çek t: : Johnson 23 Mildred Street Derrick Yale Beardmore'un rıhtımdaki evini görmeğe gitti. Rıhtrmım kenarında yükselen ev bir harabeden başka bir şey tıi:':ııldı. Ayakta durabilen taş - ış ve yosunlanmış, l:i!;'çunln pann:khiı devril « iar Hbihqainl_. n içinde yabani ot nat kurmuşlardı. Bahçenin bir köşesinde depo veya hangar gibi küçük bir ku - I lübe vardı. Umuümi harpta bir tayyare bombası evin bir köşesi- | ni yıkmıştı. Kiremitleri karma | karışık ve darma dağınıktı. Yale kapıdan girerken: — Ama da ferah yer! dedi, sonra fişek gibi fırlar, ağaca ko- nar ve bir yaprak — kopararak tekrar sahibine döner. Diğer bir kuş ta Bundo'nun omuzuna çıkar. — Arada sırada efendisinin ağzında tuttuğu si- garayı alir ve boynunun etralı- nı dönerek ağzının öbür tarafı- na yerleştirir. Nihayet Bundo topu ince ve siyah barutla doldurmağa baş - lar. Kuşlardan biri ağzına ufa- cık bir değnek alır, barutu sıkış- tırır, üzerine bir de ufak taş ko- yar, fakat kaza çıkmasın diye bir müddet sonra taşı çıkarır ve topu namlusuna oturur. Bundo bir kibrit yakar — kuşun ağzına verir, kuş ta onu topun arkasın- daki ufak bir deliğe sokar. Top hemen infilâk eder. Patlaması büyük çaplı bir rovelverinkin - den daha kuvvetlidir. İnsan is - temiyerek irkilir. Fakat duman dağıldıktan sonra, bir de bakar- sınız ki kuş namlunun üstüne o- turmuş, hiç bir şey olmamış gi- bi etrafını seyrediyor. — Bundo bu kuşlarını bu kadar güzel terbiye etmeğe nasıl mu- vaffak olmuş? Kim bilir? “Ferbi- ye usüllerini her halde herkese söylemez. Terbiye bu işte bü - yük bir rol oynuyor. İhtiyar a - damcağız kuşu baş parmağına oturttuğu zaman eline bhiraz yem alryor. Kuş biraz bundan yiyor, fakat Bundo derhal elini kapayarak fazlasına müsaade etmiyor. Hayvancık numarasını muvaffakiyetle bitirdi mi, ihti - yar avucunu açıyor ve genc yem yediriyor. Bundo'nun kuşları bir iş mukabili yemek yemeğe alışmış hayvanlardır. Bu, kuş - ların ne için harekete geldiğini bir dereceye kadar gösteriyor. Fakat bu marifetleri Bundo kuşlarına nasıl öğretmiş? Onla- ra havada bir halkayr, bir para- yı yakalamayı, ağaç rak koparıp getirmeyi tarı bir yap- nasıl an - İ dostumuz zarif Brabazon'a böy- le bir yer de yakışır mı ya? Eve girdiler. İçeride tam bir sükünet hüküm sürüyordu. Her tarafr aradılar, taradılar, insan namma kimseyi göremediler. Yale en yukarıdayken tavana baktı ve orada bir kapak gördü: — Galiba buradan tavan ara- sına çıkılıyor, dedi, bir de oraya baksak... Köşede bir — merdiven vardı. Dayadılar. Yale merdiveni çık- tı, kapağı açtı ve tavan arasına girdi. Bir müddet sonra tekrar indi. Parr'a: — Yukarıda kimsecikler yok, dedi, Parr da cevap verdi: — Zaten ben de Brabazon'un burada bulunabileceğine hiç ih- timal vermiyordum. 'Tekrar i geçtiler, Fa - kat köçük kulübenin yazlu canı Tatt arasından yüzü bembeyaz, sakalr uzamış bir adam, banker Brabazon iki Tini tarassut t l;p;ııiliıiıı hareketle - ;a:i(em sizi korumaktan ibaret- 3 19 .5-935 — Şöhretli Kuşbazı Ricci isminde bir İtalyan dünyanım en küçük tayyaresini yap- mıştır. Bu tayyare mağaza camekânlarında satılan tayyareler- den değil, içine bımlıır havada uçulacak tayyaredir. ç satıhlıdır. latmış? Orasını yalnız kendisi | lak zarı gibi bir zarla mücel- biliyor. Ğ hezdir. Kelebeğin işitme cihazi Kuşlar ihtiyarı pek seviyor - | karnında bulunmaktadır. lar ve hallerinden memnun gö - e ' rünüyorlar. Kaçmak ellerindey- | - Hayvanın yüz kısmı bir sü- ken kaçmıyorlar ve işleri biter | Tetle tecrit edilerek yapılan tec bitmez sevine sevine tünekleri - | Tübede kelebeğin yüksek sedalar ne çıkıyorlar. rı duyduğu ve bunlardan ürktü- ğü tesbit edilmiştir. ö Ağır-su En uzun saltanat sürenler Siz “Ağır su,, adı verilen yeni | — tngiliz Kıralı Georges 6 Ma* bir nevi mayi keşfedildiğini bi- | yıg 1935 te cülüsunun yirmi bes lir misiniz? Bu suyu bulan kim- | Şinci yıl dönümünü kutluladI. yager Uray, Nobel mükâfatını | Kıral şimdi 70 yaşında bulun kazanmış bir adamdır. Bulunan maktadır. her yeni şeyi derhal tatbikat sa- İngilt tarlhl hasına dökmek istiyen Amerika- böyle yig M"y];::î 1 “ım:: lılar, ağır sudan da geniş mik- miş üç bükümdar vatdır. Uçüm” yasta istifade yollarını aramış- | C Edouard 1362 de (65 başım" YAYRYE B «,, | daydı ve 47 senedenberi tahttâ Amerikan gazetelerinin '—"eniık bulunuyordu.) Uçüncü George$ leri _mımmaa göre Mııigı_n 1809 da (71 yaşındaydı, 1760 Skıtjng « Club ağır su vasıtasi- | 4 n beri hük sürüyordu), n le, bir buz sahası vücuda getir- | , V. Victori 1887 de jübilele" mek niyetindedir. Bu sahanın ne t'ni kutlul ğ kadar pahalıya mal olacağımı E anlıyabilmek için şu rakama baknfalı. Şimdiki Halde Kölüm- bia üniversitesi haftada otuza, kırk gram kadar ağır su çıkara- bilmekte ve her gramı on beş, yirmi dolara mal olmaktadır. Amerikalılar böy.l: bir saha yap- a - kadar SAA ÜT Çiüryorlar? Çünkü — ağır su öyle bir buzdur ki, alelâde buzdan farklı olan hususiyeti mukavemeti, elâstiki- yeti ve ilânihaye kullanmağa salih oluşudur. Bd Kelebekler karınlarından işitirlermiş! Ağustosböceği, çekirge gibi böcek nev'inden hayvanların nasıl işittikleri uzun araştırma- lar neticesinde anlaşılmıştır. Bu ha bulunan işitme ci- hazı kafada değildir. Bu nevi bö- ceklerde işitme cihazı, ya kar- aında veya bacağında bulun- maktadır. Bu işitme cihazı ku- —Ü Kızıl Çenberin gönderdiği Adam — Sen budalanın birisin. Ben seni aktllı bir şey zannederdim. Froyant müthiş surette kız - mişti, Hiddetine de masasının üzerinde duran bir deste bank - not sebep olmuştu. —Bu kadar parayı feda etmek mecburiyeti liyor. : Froyant paraları aldı, içi na yana bir kere — daha "hyl; Sonra zarfa koyarak polis yesine uzattı. Sordu: — Brabazon'dan hiç bir h". ber alamadınız zannederim. "" , sahtekâr da benim iki bin li için müthie bi vaa İi müğbiş bir muraptr, - | sabeakir da besim iki K ğ — Ben mesleğimde ne bilir - | rine Marl'ın bir işine para y? sem, onu yapıyorum. Eğer bu | Mıştım. ? genç kız, be:i Kızıl çenberin izi | — Siz Marl'ı tanır % üzerine koyarsa, onu istihdam | — Sahtekârın biri ol etmek elbet faydalıdır. bilirim, biS İhtiyar hasis ayni hiddetle | — Fakat mazisi hakkındâ cevap verdi: malümatınız var mı? — Ben bu kızın o haydutlarla | —— Fransadan gelmişti "..y beraber olduğunu daha evvel - wden söylemiştim. Göreceksiniz ki parayı istemeğe de o gelecek. — O halde bana inanınız Fro- yant, derhal kendisini tevkif e- deriz. Ben paraların gözümün ö nünden gittiğini istemem, Sonra mes'uliyeti bana ait olur, Benim derim, Mazisi hakkında ; bilmem, Bana da onu more tanıtmıştı. Fransadâ # e alım satımında gayri me$rt Kti külâsyonlar yapmış, hattâ y pishanede yatmış, en nıh”':,.' rada dikiş tu! Do İ pağı buraya atmış. Ama söylenilenlere o kadar ) (Arkası VAfi