19 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 12

19 Mayıs 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ŞTT Vi e— N UTAN ” an tefrikası ; 27. “MEİN KAMPF , KAV GAM Hitler'in yazdığı kitab IBÜ ESERDE İLERİ SÜRÜLEN DÜŞÜNCE VE DUYGULARLA HiÇ BİR BAĞIMIZ YOK-. TUR. BU TEFRİKAYI BÜTÜN DÜNYADA DE.- DİKODU UYANDIR - MIŞ SİYASI BİR VESİ- KA OLARAK NEŞRE- DİYORUZ. Hitler — Almanyadaki arazi taksimatını sun'i addediyor ve bu ayrılıkta sadece sıyasal se - bepler görüyordu. Fakat ulusal menfaatların korunması bahsın- da, daha açık ifade ile askerlik cihetinden, bu hususiyetin hare- ket birliğini aktm brrakabilmesi- nin kıl kadar ihtimalini dahi ka- bul etmiyordu. Meselâ bir Bav- yera veya Saksonya ordusunun mevcudiyetini kat'iyyen beğen - miyordu. Diyor ki: “Ancak bir tek Alman ordu - su vardır ve bu ordu şu veya bu mıntakanın hususiyetlerini mu- hafaza için değil, — fakat bütün Almanları biribirine daha iyi ta- nıtacak bir müessese olmalıdır. Milletin hayatı içinde her hangi bir ayrılık temayülüne karşı, or- du yekpareliğile bir fazilet nü - munesi olacaktır. — Genç asker, doğduğu küçük memleket smır- larımın kapadığı ufkun dar çer- çevesi içinde kalmamalı, bilâkis başını daha yükseğe kaldırarak, koca bir memleketin geniş sınır- larını görmelidir. Muhitini bü - tün Alman milletini tanıyacak surette açmalıdır. Onun görüp anlayacağı şey bir vilâyetin, ya- hut bir mıntakanın — hudutları değil, — müdafaa edeceği büyüuk vatandır.,, Demek oluyor ki, meselâ bir Bavyeralının askeri hizmetini sadece Bavyera içinde geçirme- si doğru değildir. Bilâkis ona Ren'i, şimal denizini gösterme- li, başka mıntakalardaki Alman askerlerini de ayni şekilde Al - manyanın diğer yerlerine gön - dermelidir. Milliyetçi Sosyalist politikası ümumi menfaatların müdafaası bakımından şu veya bu Alman hükümetine mensubiyeti tanı - maz. Hitler devlet umdesini anlat- mak için kitabında büyük bir fa- sıl ayırmıştır. Bu fasılda devlet hakkındaki fikir ve kanaatların bir tahlilini — yapmakta, daha doğrusu bunların devletten ne - ler beklediğini tebarüz ettirme- ğe çalışmaktadır. Bundan sonra â; kendi fikirlerini anlatmakta- Şi Hitler'e ı>şöı-e, üç türlü görüş rzr var. Hepsinin de müdafileri... SiRA ,, Fok kimseler hükümeti önün- de diz çöküp — boyun eğilecek bir müessese ganırlar, İnsanla - rın bu dua vaziyetini bozmamak için de memlekette sükünet ve nü temin eder. Bavyera'da te - “'TAN ” m tefrikası : 26, Ti (B Edgar Wallace bir yığın mektubu ayıklamakla m ldü. eşız;uAnah':aı'ı getirdiniz mi? dedi, teşekkür ederim. — Sizden bir ricam daha olacak. Bütün bu mektuplara cevap yazmak... Ç_oî ğu sanki burası mektepmiş gibi benden hususi polis — hafiyeliği öğrenmek istiyorlar. Bu nevi mektuplara cevap vermek için masanızda hazır bir müsvedde vardır. O müsveddeye göre bi- rer cevap yazar, yollarsınız. Yale bunları söylerken de a - nahtarı cebine aldı: * — Siz, dedi, Parr'la görüştü- nüz mü? İ Genç kız gülerek: — Şayanı hayret bir anla- şekkül eden Halk partisi, — Al - manyada dahi Habsburgların sarı - siyah bayrağını çeken A- vusturya lejitimistleri hüküme- ti bu zaviyeden görürler. kinci tarzda görüş sahipleri birincilerden daha azdır. Bun - lar, resmi makamatın — devleti temsil ettikleri için insanlardan sadece itaat — beklemek hakları olduğu fikrini kabul etmez- ler. Evvelâ bir memleket içinde yaşayan insanlar — arasında dil birliği isterler. Onlara göre hü- kümetin varlığı, milletin bir ne- vi muvafakatı ile yaşar. İsterler ki hükümet, tebaasının maddi i- yiliğine çalışsın. Halka bazı hür riyetler verilmesine taraftardır- lar. Fakat bu hürriyetler hak - kındaki fikirleri 'de ekseriya sa- padır. Bunlara göre iyi bir hü - kümet, idaresi altında iyi para kazanılan hükümettir. — Alman burjuvaları, bilhassa demokrat partisi bu ikinci fikrin taraftarı- ar, , Üçüncü grup kemiyetçe en az olanlarıdır. Bunlar için hükü- met, ayni dilden konuşan müt- tehit bir milletin siyasi küudreti- ni genişletmeğe, mahiyetinin ne olduğunu azçok bildiği bir arzu ve temayülü tahakkuk ettirmeğe memur bir vasıtadır; Bunlara göre de, bütün hükü - met tebaasının ayni dilden ko - nuşması, ayni harsı benimsemiş olması lâzımdır. Fakat Hitler bu fikirde değildir. Arazi fethe- debilir. İdari usül ve tedbirlerle, hattâ icabında tazyika müraca at edilerek, o toprakta oturan yabancı ırktan insanlar, galibin dili ile konuşmağa mecbur edile bilir, Fakat hiç bir vasıta Alman ırkından olmayanları hakiki bir Alman haline getiremez. Bilâ - kis Alman ırkından olmayan bu adamların, hariçte almanca ko- nuşarak kendilerini hakiki bir Alman gibi göstermeleri tehli - kesi dahi vardır. Bu adamlar başka yerlerde — Alman milleti hakkında hiç te haklı olmayan fikir ve kanaatlar hâsil ederler. Meselâ Avusturya İmparato- ru ikinçi François Slavları cer- menleştirmek istemişti. Bu te - şebbüs Avusturya hükümetinin muhafazası bakımından faydalı olabilirdi. — Fakat bu dil birliği muhakkak asli unsurun seviye - sini indirirdi. Hitler arazi fethinin değil, o arazide yaşayan insanların cer- menleştirilmesine — şiddetle a - leyhtardır. Hitler Alman tarihi- ne bir göz atarak diyor ki: “Kılıç kuvveti ile alınan yer - lerde en iyi Almanlaştırma usu- lü, buralara Alman köylüsünü yerleştirmektetn ibarettir. Baş- kalarının kanını Alman milleti- nin karıştırmak — gibi kötü bir tedbir olamaz..,, (Arkası var) yışınız var, evet, görüştüm. Fa- kat bunu nereden bildiniz? - Yale önündeki mektuplardan irine dalmış gibi göründü, ce- vap vermedi. 4 Thalia mektuplara cevap ver- mek için küçük odasına girdi, ö- nunde..kı Yyazı makinesi çılgınca işlediği bir sırada Yale Gahiak geldi: — Bana, Parr'ı telefi Ş lunuz. Rehberde numar:îıh vaibru Zi dır zannederim, Parr o sırada odasında değil- di. Thalia ancak yarım saat soni- ra kendisini bulabildi ve telefo- nu Yale'e verdi. Odasının ara - lrk kapısından da — muhavereyi dinliyordu: — Siz misiniz Parr? Ben Be- ardmore'un rıhtımdaki evini bir görmek istiyorum. Zannederim ki Brabazon orada saklanıyor. İsterseniz saat iki buçuğa doğru geinilz. Thalia bu muhavereyi dinle - dikten sonra, bir kâğıdın köşe- sine noöt aldı. 'Tam saat iki buçukta — Patr gelmişti. Genç kız kendisini gör TUAN İ Selar Kü !" ._,I_,wı 10.5-935 İ | OKUDUKLARIMIZ, DUYDUKLARIMIZ Yer Yüzünün En Agra, Hindistanın bir çok se- beplerle meşhur bir şehridir. Bu ranın şöhretini yapanlardan bi- ri de Bundo ismiride ihtiyar bir müslümandır. Bu adam kuşlara verdiği terbiye ile nam kazan - mıştır. Bundo'nun T şeklinde bir değ nek üzerinde iple bağlı dört beş kuşu vardır. Bunların ne cins - ten olduğunu kimse bilmez. Hinduca isimleri vardır. Büyük- lükleri bizim serçelerinki kadar ve onlar gibi de car car ötüyor- lar. Fakat şekilleri renkleri bam başka; soluk bir sarılıktadır. Bundo'nun bütün âletleri bir küçük kutuya sığabilir. Yalnız 45 santim uzunluğunda eski bronz bir topu da vardır. Evet, bildiğimiz top... Barutla atılan top... Hiç gürültüsüz, bağırmadan çağırmadan sizin — dikkatinizi celbettikten sonra Bundo kuş - lardan birinin ipini çözer ve baş parmağının — üzerine oturtur. Sonra öteki elini de uzatır ve u- fak bir perde halkasını birden havaya fırlatır. Koş derhal öte- rek uçar, halkaya doğru atılır ve hiç düşürmeden onu gagası ile yakalar getirir. Bu küçük o- yun seyircinin verdiği para aile tekrar edilir. Bundo'ya kalırsa büu para muhakkak dört annas- lık gümüş bir sikke olması lâ - zımdır. Fakat kuşun bir annas- lık bir parayı da tutup getirdiği pekâlâ vâkidir. Bazan Bundo alnınıza Hintli kadınların koyduğu gibi küçük bir para yapıştırmanızı söyler. Kuş bunu görür görmez derhal uçar ve gagası ile size hiç do - kunmadan onu alır sahibine ge- tirir. Sonra Bundo kuşu avucu- nun içinde yükseğe kaldırır ve yirmi metre kadar ileride bir a- gaca işaret eder. Kuş, sanki sa- |tibinin ne istediğini anlıyamı - sonra fişek gibi fırlar, ağaca ko- nar ve bir yaprak — kopararak tekrar sahibine döner. Diğer bir kuş ta Bundo'nun omuzuna çıkar. — Arada sırada efendisinin ağzında tuttuğu si- garayı aliır ve boynunun etrafı- nı dönerek ağzının öbür tarafı- na yerleştirir. Nihayet Bundo topu ince ve siyah barutla doldurmağa baş - lar. Kuşlardan biri ağzına ufa- cık bir değnek alır, barutu sıkış- tırır, üzerine bir de ufak taş ko- yar, fakat kaza çıkmasın diye bir müddet sonra taşı çıkarır ve topu namlusuna oturur. Bundo bir kibrit yakar — kuşun ağzına verir, kuş ta onu topun arkasın- daki ufak bir deliğe sokar. Top hemen infilâk eder. Patlaması büyük çaplı bir rovelverinkin - den daha kuvvetlidir. İnsan is - temiyerek irkilir. Fakat duman dağıldıktarı sonra, bir de bakar- sınız ki kuş namlunun üstüne o- turmuş, hiç bir şey olmamış gi- bi etrafını seyrediyor. Bundo bu kuşlarını bu kadar güzel terbiye etmeğe nasıl mu- vaffak olmuş? Kim bilir? 'Terbi- ye usüllerini her halde herkese söylemez. Terbiye bu işte bü - yük bir rol oynuyor. İhtiyar a - damcağız kuşu baş parmağına oturttuğu zaman eline hiraz yem alryor. Kuş biraz bundan yiyor, fakat Bundo derhal elini kapayarak fazlasına müsaade etmiyor. Hayvancık numarasını muvaffakiyetle bitirdi mi, ihti - yar avucunu açıyor ve gene yem yediriyor. Bundo'nun kuşları bir iş mukabili yemek yemeğe alışmış hayvanlardır. Bu, kuş - ların ne için harekete geldiğini bir dereceye kadar gösteriyor. Fakat bu marifetleri Bundo kuşlarına nasıl öğretmiş? Onla- ra havada bir halkayı, bir para- yı yakalamayı, ağaçtan bir yap- rak koparıp getirmeyi nasıl an - Bu resmi gördükten sonra aslanlarmı vahşi ve yırtıcı hayvanlar olduklarını artık kim iddia edebilir? Amerikadaki hayvanat bahçelerinde çocuklar işte böyle arabalarda geziyorlar. memişti. Çünkü müdür odası - nım doğrudan doğruya ayrı bir kapısı vardı. Fakat sesinden ge- len adamın kim olduğunu arıla- miştr. Her ikisi de birlikte dışa- rıya çıktılar. Onlar uzaklaşır uzaklaşmaz hemen şu adrese şu telgrafı çek ti: Johnson 23 Mildred Street Derrick Yale Beardmore'un rıhtımdaki evini görmeğe gitti. Rıhtımın kenarında yükseleri ev bir harabeden başka bir şey değildi. Ayakta durabilen taş - ları rarmış ve yosunlanrmış, bahçesinin parmaklığı devril - miş, bahçesinin içinde yaban? ot îia; ğıtşnııtiı;ı Evin dıvarlarında örümcekler a i nat kurmuşlardı.m el iziee S Bahçenin bir köşesinde depo veya hangar gibi küçük bir ku - lübe vardı. —Umumi harpta bir tayyare bombası evin bir köşesi- ni-yıkmıştı. Kiremitleri karma karışık ve darma dağımnıktı. Yale kapıdan girerken: — Ama da ferah yer! — dedi, dostumuz zarif Brabazon'a böy- le bir yer de yakışır mı ya? Eve girdiler. İçeride tam bir sükünet hüküm sürüyordu. Her tarafı aradılar, taradılar, insan namma kimseyi göremediler. Yale en yukarıdayken tavana baktı ve orada bir kapak gördü: — Galiba buradan tavan ara- sına çıkılıyor, dedi, bir de oraya baksak... Köşede bir — merdiven vardı. Dayadılar. Yale merdiveni çık- tı, kapağı açtı ve tavan arasına girdi. Bir müddet sonra tekrar indi. Parr'a: — Yukarıda kimsecikler yok, dedi. Parr da cevap verdi: — Zaten ben de Brabazon'un burada bulunabileceğine hiç ih- timal vermiyordum. Tekrar bahçeyi geçtiler. Fa - ıı':; küçük kulşiî:nğı îozlu cam- arasından yüzü sakalr uzamış bir adaığ,m ıl)aeıîka;' Brabazon iki polisin hareketle - rini tarassüt ediyordu, Şöhretli Kuşbazı den değil, içine bırul(ıî Uç latmış? Orasını yalnız kendisi biliyor. , Kuşlar ihtiyarı pek seviyor - lar ve hallerinden memnun gö - rünüyorlar. Kaçmak ellerindey- ken kaçmıyorlar ve işleri biter bitmez sevine sevine tünekleri - ne çıkıyorlar. Ağır su Siz “Ağır su,, adı verilen yeni bir nevi mayi keşfedildiğini bi- lir misiniz? Bu suyu bulan kim- yager Uray, Nobel mükâfatını kazanmış bir adamdır. Bulunan her yeni şeyi derhal tatbikat sa- hasına dökmek istiyen Amerika- ldar, ağır sudan da geniş mik- yasta istifade yollarını aramış- lardır. Amerikan gazetelerinin verdik leri malümata göre Mişigan Skating - Club ağır su vasıtasi- le, bir buz sahası vücuda getir- mek niyetindedir. Bu sahanın ne kadar pahalıya mal olacağını anlıyabilmek için şu Trakama bakmalr. Şimdiki Halde Kolüm- | bia üniversitesi haftada otuza,. kırk gram kadar ağır su çıkara- bilmekte ve her gramı on beş, yirmi dolara mal olmaktadır. Amerikalılar böyle bir saha yap- sarfetmeği gözden çıkarıyorlar? Çünkü — ağır su öyle bir buzdur ki, alelâde buzdan farklı olan hususiyeti mukavemeti, elâstiki- yeti ve ilânihaye kullanmağa salih oluşudur. © Kelebekler karınlarından işitirlermiş! Ağustosböceği, çekirge gibi böcek nev'inden hayvanların nasıl işittikleri uzun araştırma- lar neticesinde anlaşdmışur Bu hayvanlarda bulunan işitme ci- | hazı kafada değildir. Bu nevi bö- ceklerde işitme cihazı, ya kar- | nında veya bacağında bulun- maktadır. Bu işitme cihazı ku- n d Kızıl Çenberin gönderdiği Adam — Sen budalanın birisin. Ben seni akıllı bir şey zannederdim. Froyant müthiş surette kız - mıştı. Hiddetine de masasmın üzerinde duran bir deste bank - not sebep olmuştu. — Bu kadar parayı feda etmek mecburiyeti onun için müthiş bir ıstıraptı. Yale dedi ki: — Ben mesleğimde ne bilir - sem, onu yapıyorum. Eğer bu genç kız, beni Kızıl çenberin izi üzerine koyarsa, onu istihdam etmek elbet faydalıdır. İhtiyar hasis — ayni hiddetle cevap verdi: — Ben bu kızın o haydutlarla beraber olduğunu daha evvel - rden söylemiştim, Göreceksiniz ki parayı istemeğe de o gelecek. — O halde bana inanınız Fro- yant, derhal kendisini tevkif e- deriz. Ben paraların gözümün ö nünden gittiğini istemem, Sonra mes'uliyeti bana ait olur. Benim îiazifem sizi korumaktan ibaret- A Ricci isminde bir İtalyan dünyanınm en küçük tayyaresini yap- mıştır. Bu tayyare mağaza camekânlarında satılan tayyareler- havada uçulacak tayyaredir. satıhlıdır. lak zarı gibi bir zarla müceh- hezdir. Kelebeğin işitme cihazi karnında bulunmaktadır. Hayvanın yüz kısmı bir su- retle tecrit edilerek yapılan tec“ rübede kelebeğin yüksek sedala- rı duyduğu ve bunlardan ürktü“ gü tesbit edilmiştir. pe En uzun saltanat sürenler İngiliz Krralr Georges 6 Ma- yıs 1935 te cülüsunun yirmi be- şinci yıl dönümünü kutluladı. Kıral şimdi 70 yaşında bulun« maktadır. : İngiltere tarihinde, tahttâ böyle yirmi beş yılını idrak et“ miş üç hükümdar vardır. Üçür” cü Edouard 1362 de (65 başım" daydı ve 47 senedenberi tahttâ bulunuyordu.) Üçüncü Georges 1809 da (71 yaşındaydı, 1760 danberi hüküm sürüyordu), Kır raliçe Victoria 1887 de jübilele* t'ni kutluladılar. . — Zararlı kuşlar — Tarlalardaki tohumlara mü” sallat olan kuşlara ve sair Z4 rarlı hayvanları korkutmak içif İngilterede mukavvadan yapıla kedi şekilleri şimdiye kadar rübe olunan usülerden daha Mi essir neticeler vermiştir. Bi tecrübeler, İngilterede bazı 2” raat mıntakalarında mukavVi kedi yapan küçük san'at erbabi —. Ala, âlâ, yalnız bana işle pek sade görüyorsunuz gibi ge liyor. A Froyant paraları aldı, içi y'dl" na yana bir kere daha Sa!;& Sonra zarfa koyarak polis bâ” yesine uzattı. Sordu: A — Brabazon'dan hiç bir Bâ' ber alamadınız zannederim. ” , sahtekâr da benim iki bin üze mı batırdı. Onun tavsiyesi y rine Marl'ın bir işine para Y? trm, mxş_ Siz Marl'ı tanır m,sı!ıî’ ü — Sahtekâtın biri oldeğt' | bilirim. pis H ümıFîkat mazisi hakkındâ ma tınız var mı? j — Fransadan gelmişti M::f' derim. Mazisi hakkında .rjr ! bilmem, Bana da onu more tanıtmıştı. Fransadâ y alım satımında gayri mesrt |4 ; y külâsyonlar yapmış, ha ÇA pishanede yatmış, en nlh”î; Bi rada dikiş tutturamayıncâ: — yıl pağı buraya atmış. Ama beli öp söylenilenlere o l(ıadar ;

Bu sayıdan diğer sayfalar: