22 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(Baştaratr dünkü sayımızda) | k;)— Sinemadan geliyorum. - (Feda- Mismurmııgmm.'n- | siç bit ftlm... Çok hoşuma gitti, Be- İnder. i bir çocuk harbe gidiyor. E- Niyo silâh, tan, tan, tan... öyle ateş | 'Ğhahwmdımml— İ 4 Verdi. Bu vakadan sonra Vovka N:*— arasında bir nevi dostlük baş- | b yatttanım her eve dönüşlnde Vov- g| ı_dqö“hlımdı bekler, yıldırım gibi | ı%“ doğru koşarak onunla selâm - : mnu_:e heyecandan adetâ tıkanarak at €n mühim havadislerini ona an- Tdi. Meselâ; q;" Bugün hokey oynarken Kostka- —ıhh' dişi çıktı. Vadka istemiyerek öyle bir vurdu ki... : Veyahut: Bugün mektepte İspanyol çocuk- ; ğğğ*:üutoplım. Ben de an- / elli kapik aldım. ıqîî“"üşe göre - Vovka hayatınin Ücünü avluda geçiriyordu. Bu MVOVkınm bitmez tükenmez ya- likları hakkındaki " haherler de ıo,q»_ iyen Lizanm kulağma geli - N“hhı. kendisini her gördüğü Ü, fatlılıkla selâmlıyan bu küçü - hqu— kadar yaramazlıklar yapabi- bt O, falan kişinin evindeki Tor- ' W—tğnğu ta yatak odasıma kadar IB ine, kocakarının sandal - İğne koyabileceğine bir - türlü he &ı% istemiyordu. İkidebir komşu- * y « qh“ Yaramaz çocuk, ne diye bana ı“u“-sürdngu filmleri bu kadar ma- — Şunu bunu bilmem, piç kurusu halis muhlis eşkiya... derdi. Bir gün Vovka avluda duruyor ve düşünceli bir tavırla oradaki bir su bi- yanmdan geçti. Fakât Vovka başını bile çevirmedi. — Bonjur Vovka. Nen var? Neye böyle dalgınsın ?.. Vovka yavaşca haşını çevirerek: — Bonjur, dedi. Liza sualini tekrar etti: — Voyvka, noye böyle dalgınsın ? Yoksa bir şeye canın mı sikıliyor? Vaovka elini sallıyarak isteksiz is - teksiz cevab verdi: — Canım, gene şu mektep meselesi. Annem bizim bayan öğretmene gidip beni şikâyet etmiş. Öğretmen de ben- den şikâyetçi olduğunu, derslere çalış- madığım? söylemiş. Halbuki ben anla- madıktan sonra derslere nasıl çalışa- bilitrim? Sonra ders gösterenim de yok. Liza, küçüğün kasketi altından sarkmakta olan bir tutâm kırmizı sa- çınt okşadı ve cana yakm bir dille: — Sıkılma Vovka, dedi. Akşama bana gel de ben sana bilmediğin yerle- ri öğreteyim. Vovka inanmamazlıkla sordu: — Kitaplarımla mi geleyim ? — Tabil kitaplarınla, defterlerinle. Ne lâzımsa hepsini getir. Liza, saat yediye doğru arka kapı- nn çalındığını duydü. Koridora çıkm- câ kocakarının ana kapının kol demi- rini vurmakta olduğunu gördü. Genç kız hiç ses çıkarmadan arka kapıyı açtı. B - - Rusçadan çevir en: Ferah Ferruh — Eyvahlar olsun!.. Ben size bu- nun eşkiya olduğunu söylüyordum da pıyı kilitlediğim halde piç kurusu yi- ne bir kolayını bulup girmiş... Dur sen, ben şu süpürgeyi alayım da... Vovka yan gözle Lizaya baktıktan sonra gayet ciddi bir tavırla: — Teyzeciğim, dedi, bak sen koca- man bir kadın olmuşsun!.. Böyle küf- retmek sana, yakışmaz... Vovka bunları söyledikten sonra a- ğır adımlarla Lizanm odasına yollan- dı. Liza da gülmekten katılarak onun arkasından odaya girdi. Çocuğun bu makul cevabı karşısın- da ne söyliyeceğini şaşiran kocakarı, açık ağzını uzun zaman kaptvamadı. Ferah FERRUH — SON —- Kemanın tellerine takılan gönül|! Sezgeden hapishanesinin demir par- maklıklı pencereleri arasından bir ke- manın tellerinden çıkan hazin naâağme- ler işitiliyor. Sokağın'öbür tarafında oturan genç, güzel ve son derece his- li bir kız, her gün kemanmı dinlediği adama, tanımadan ve görmeden gönül veriyor ve bir ziyaret günü hapisha- neye gidiyor, kendisini görmek isti- yor. Yazık! Bu yabâner, / sacları kırlaş- mış, yüzü buruşmuş, Macar naziırla- rımdan kont Tizanın- . katli hâdisesine iştirak cürmü ile müebbrd küreğe mahküm olmuş, yaşlı bir adamdır... Hapishanede, her gün keman çalmak la vakit geçiriyor. Bu mahküm geçenlerde ilân olunan umum? af dolayısiyle serbest bıirakil- muıştır. Hapisten çıkacağı gün, genç kız kapıda kendisini beklemiş ve doğ- vu bir paptsa müracaat ederek nikâh- larını kıydıirmiıştir. Gönül bü! Güzelli- ğe, yağa bakar mr hiç!.. K ŞS Tz acih diyor ki: * ER eç ..,.-—'_:“t_.-'ıa AAAT &— vü a $i “Güzel dellkanlırın yüzü Allahın aynasıdır ! ,, Baştarafı 6 imcıda rinden halkı mahrum eden bir adamı nasıl affedebilirim. Diye işi kestirdi, attı; Bayram paşa çok israr etti: — Bunun aslı yoktur sultanım, şim- dilk af buyurun.. Sonra işi tahkik ede- Him, eğer vebal kadıda ise, vücudunu izale etmek o zaman da mümkün olur. Padişah bu kadar israra dayanamadı. Bayram paşaya af için bir “hattı hüma- yun,, verdi.. Hemen bir çektiri hazırlan- dr, yelken açıldı, daradar, Abdülâziz e- fendinin bulunduğu çektiriye yetiştiler, zavallı kadı boğulmaktan kurtuldu. Ö- lüm cezası, Kıbrısa sürülmeğe tahvil edildi. Abdülâziz efendi, mollalığına, kadı- İğınma rağmen bir takım kaba softaları sevmez, şeriatı menfaatlerine alet eden- lerden hiç hoşlanmazdı. Hele Cinci ho- ca, onun nazarında ülema sınıfı için e- bedi bir leke idi. Dördüncü Murad devrinin kanlı şid- detleri, Deli İbrahimin israfatını, — ka- dmları servetlere boğduğunu, — Sultan zadelerin, Hezarpare Ahmet paşaların mevkilerini kuvvetlendirmek için mil- leti felâketlere sürüklemekten geri lal- madıklarımı gördü, bunun için 1058 is- yanında Bektaş ağalar, Murad ağalar, Musluhiddinlerle beraber saraya hücum eden halkm önüne geçti. Mahıpeyker Kösem Sultanla münakaşa ettir çok sert ve ağır sözler söyledi. O günden itibaren Osmanlı impara- torluğunun tarihinde mühim bir yer tuttu. Bir çok ehemmiyetli hâdiselere karıştı, kötülüklerin önünü aldı, faydalı işler gördü, Karaçelebi zade Abdülâziz Efendinin zayıf bir taralı vardı: Konağında güzel yüzlü, kendi tabi- riyle “Mehpare ve şen, nazenin hiz- metkâr,, bulundurur, onları istediği g- KAHRAMAN KIZ ; 233 bi terbiya eder, elbiselerini bile zevkine göre yaptırırdı. Meselâ kışın Hind ala- cası, Mirzay boğası ve şal kuşak, yazın Kırım kesimi sade ve som sırma kolan kuşadır, mutedil günlerde ince mai es- vaplar giydirir, yırtmaçlarını altın düğ- melerle ilikletirdi. Bu tafsilâtı veren Naima, (Cild- 6, “Misafir Bulunduğu zaman, yırtmaç- lar açık bir vaziyette kalmasın diye bilhassa düğmeler diktirirdi. Misafir — kulunmadığı zamanlar, düğmeler ilik - lenmez, hizmet görmek için çabuk ça- buk gidip gelirken, yırtmaçlar açılır, kapanır, yırtmaclardan gümüş renkli topukların parlaklığı gözleri kamaştı- rır, efendi bu süretle topuk - seyrinden ve Kırım kesimi esvabm arasından gö- .Züken ayna gibi berrak genç delikanlı “ göğüslerini temaşa etmekten sonsuz zevkler duvardı.,, Onun düşmanları, dostları bu halini tenkit ettiler. Onu sevenlerden biri de dedi ki: — Böyle taze çocukları kullanmak dağru değildir. Ayıplığı var.. Abdülâziz efendi hemen cevap ver- di; — Bir alay çirkin yüzlü adamlar kullanmak doğru mudur? İnsanın gönlü bulanır, Benim gözlerimi zevklendir- mekten başka bir kastim yoktur.. Hem böylelerini alıp terbiye ediyor, bir sü- rü kötü ahlâklı adamların şerrinden kurtarıyorum, adam ediyorum. B noktadan da sevap işliyorum, demektir. Şurasımı da unutma ki, güzel delikanlı- nn yüzü, Allahın aynasıdır. Bir çok ülema, üdeba, hükema buraya ibret gözüyle bakmışlar, Tanrının yaratıcılı- &ı karşısında ihtiyarlarını kaybetmiş- lerdir. Allah aynasını seyretmek gü- nah olur mu7. , Hüseyin Rüştü TIRPAN ei —. î%ğ:z hayretle sordu: öm Atlar mr var?. Kimin atları? M'“hvd cevap vermedi. Yola ko- .g“ * Köylüye gelince, o da, ken- ,—h“&ıap Ezerey vöyrpo gözresi sursip Mhuimııtı. Trankavel hiçbir ha- kargılaşmadan — Patise — girdi. Ya p Bel Ferronyeri lokantaâasıma ves dı.,eh:dü Molü “in ikametgâhmna gi- tit doğru Sen Toma sokağına Slmak akat, atını Annalse göz kulak 'ht_ııç“' İntihap etmiş olduğu evin KOSTEN Bitaktıktah sonra, dar sokağı âq..:_'—'t bit darbeyle Düşes d8 Bütçaygı HADisnt vürdü. Üstü parça - ve yüzünde — kan Ve Bözleri kıvihirmlar saşıyordu. RİSLİYONÜN ZAFERİ Ttakatiag çĞT kardinal, Lüviny'nin ::âiı %%Lğ"i Sarayına girdi ve döğ> vinin mesai odasına düz Ça kardinalın "'l:iqk“ kral, » ziyaretinden haber- Odaşış * hayretler içinde derhal d"“%u:' geldi ve kardinalm içe- i €mretti, İçeriye tertj Kardinal yalnız MA Rİ hep le: hl:t_d Plöride Mne;i;::d::?t Ş Hıhı WM de, böğu boşuna sakin : ":"lneh çalıştığı sesile şu ce- : | & U kadar iyi hareket ediyor? der | Vovka koltuğu altmda bir yığın defter L 4 ve kitapla içeri girdi... Köcakarı kori- * P T D bü sözlerine karşı kocakarı | dorda Vovka İle bürun buruna gelince - D ğ Tn silker: feryadı bastı: F-İ el b Kai p İ>. | $ f | b 2 | —._Bı_ KAHRAMAN KIZ " ya Sakavelin zihainden ani bir — dü- termel direğisiniz. Gizi vurmakla beni p Yi ğeçti. Gülümsedi ve şöyle dedi: vürmaâk iİstiyorlar. i | ü _:u' &ğaçların yanında dört güzel — Ben de aynı fikirdeyim, Sir! b Nüzyr c Mükemmel atlar, anlryor musu- — Evet ama bu kadarına da taham- | ; t b ÜFT üK AT Verdi ı% ıtl:l Bitmedim Sir, tünkü, be- “tmek İstediklerini öğren- &h sıçrayarak bağırdı: S &i W Ün €tmek mi?, Va İytş " Vakta bu ilk o“l!ı-n. ınm'hcılu size taldırmak » Stakt Siz, benim - talıtımın Z mül edilemez!. Bu defa, kotkunç bir misal verilmesini istiyorum ! Ön üçüncü Lui, Rişliyöyü sevmek şöyle — dursun, —ondan — tam ma - nasile nefret ediyordu. Fakat, hakiki düşüncesini söylemişti, filhakika, onun nazarında, kardinal tahtınin en küvvet li temeliydi; onda şu sarsilmâz kahatt vardı ki. Rişliyö ortadan kaldırılırta bunu kendi sukutu da takip edecekti. Binaenaleyh, bü hadise, kendisini bü- vük hir erdişeve düsürmüş, dehset içinde brrakrarrti. Odada gidip geliyor, mütemadiven bir şeyler mimldantyor- du. Risli-$ hicbir sev söylemiyor, kralın söze bâşlamasıtı beklivordu, Ön Üşçüne tü Laf, nihavet, kendisini koltuğa ata- rak bâğırdı: — Mösvö bana, dertal her şeyi açık bir 2ekilde iİzah etmamihi — ihtiyorum. Rişslivö şu cevabı verdi: — Eğet bötim tafaslâtı Öğrenmek ist'yorsanız, müseâde edin d, beni sui- kastten hahordar eden adamı tize tal- dim edevim. — K'm bu adam? — Suikâstçilerden biti, Sir, tam a: dehşetini idrak eden bu adam bana ge- lerek her şeyi anlattı. — Pekâlâ, şu halde bu adüâmın haya- tı affedilir. — Bunu, sis'n nâmınıza öna vaadet- meği bir vazife bildim. Fakat © başka bir şey rica ediyor ve ben de Majeste lerine, bu ricasını kabul etmenizi yal- vartyorum. — Ne istiyor? Para mt? — Hayır, sit. Suikast toplantıları onun metresinin evinde — yapılmıştır. Ve bu kadın suikastçilerin adeta tu- hudur. İhbartı işte bu sevgilinin tesaya Ççarpılmamasını istiyor. Hatta size şunu manında vicdan azabır düyatı ve türmün veli kaçırdıkları için fena halde kızgın görünen dört Anjeli asilzade... İşte karar vermiş oldukları şay! Kar- dinal içeriye girer girmez, yemek vak- tini katiyen beklemeden, on iki kişi birden onun üzerine atılacak ve mesele- — yi halledeceklerdi... On iki kişi diyoruz. Hakikatte ise, orada artak ön bir kişi vardı. Suika&t- çılardan birisi gelmemişti. Bu, Luvinyi Butvil, Bövron, Lâ Valet, Şever, Fontray, Liverdan, Büsyer, ellerinde kılıçlariyle, kaptları bekliyecek ve hiç kimseyi içeriye sokmıyacaklardı.. Dük dö Vandomla Antuan dö Burbön da prensin sağında ve solunda avakta du- râtaklar ve ellerinde kılıçlarını tüta- caklardı. Bu, aile mahkemesiydi! Ve nihayet, birisi de, kardinalin üzerine yürüyecek ve önu vuracaktı.. Bu da Şâle idi. Dük d'Anju şöyle diye- cekti: — Müösyö, ezmek istediğiniz Frar sız asaleti nammna, sizi öldürmeğe ka- rar verdim. Binaenaleyh duanızı ya- .Ppın ve.günahlarınızın affı için tanrıya yalvarın., Bunun üzerine Şale, ölüm darbesi- ni indirccekti. Bütün bunlar evvelden takarrür etmişti. Lüvinyidet başka herkes yerindey- di. Yemek odasından, uşakların masa- ya Şerleştirmekte oldukları takımla- rm şakırtısı geliyordu. Her şey hağır- dı, herkes oradaydı.. Yalnız öldürüle- cek olan adam eksikti.. Gastön titti- yordu. Vandom da asabiyetle mırıldandı: — Nertedeyse öğle zatanı olacak. daston kekeledi: — Öyle zannederim ki... Ne zannediyordüu? Ne söyliyecekti? Şale, salonrtn ortaagmda gülümsiyordu. Alnmdahn iri ter damlalârı akıyordu. Kalbi hrzla çatpıyordu. Güzel sari başa gülümsüyordu. Antuan dö Burbon hiddetle söylen- di: — Anlaşdan gelmiyecek ! Avluda, bir atın nal sesleri duyul- du. — İşte gellil. Biran içinde, hetkes yerine geçti. Ettafta korkunç bir süküt çöktü, bir- birlerine baktılar ve birer ölü gibi sa- rardıklatını gördüler. Heyecanla ta- kalbis etimiş olaâan bütün bu gırtlaklar- dan atif bir çığlık koptu.. Bir dehşet çığlığıı. Salona, üstü —başt toz içinde bulunan bir adam — girmisti. Ve bü adam Kardinal değildi. Trankaveldi. — Trankavel! - Siz burada! « Ne is tiyorsunuz! * Sizi kim gönderdi! - Bi ze hiyanet edildi! Bu hayret nidalatı birbirine katıştn Çehrelerinde dehşet ifadeleriyle Trat« kavelin Üüzerine yürüdüler, Dük d'An« ju koltuğuna düşmüş kekeliyordu: — Mahvoldum!. Trahtkavel ptense kadar yürüyerek onun önünde eğildi. Varıdom kaması- nı kaldırıyordu, Trankavel sakin bir sesle! — Moönsenyör, dedi, beni size mât- mazel Ânnais gönderdi. Kaçim!.. Ve doğrularak bağırdı: — Kaçın, mösyöler. Projeleriniz an laşılmıştır. Kralm yüz silâhşörü burâ- ya gelmektedirler. Onları yolda gör- düm. Bir kaçg dakika sönrâ bu evin et- rafr sarılacaktır. Vandomla Burbon, Gastot d'Anjunun tolundan yakaladılar, o da kekeliyerek! , — Mösyö Trankavel, dedi, size hâ- karet etmiş olduğum için, ikinci Gefa sizden af dileyorum, fakat hu defa kal- bimin bütün samimiyetiyle, Bu cümle, belki, bu prensin en gü- zel sözleriydi, fakat önü da, omun ağ- zından kotkü çıkardı. Bit kaç dakika sonra, Öaston, Sz- zat dö Vandomla Antuan dö Burbot- Un arasında, dört nala uzaklaşıyordu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: