(Baştaratı dünkü sayımızda) da Sinemadan geliyorum. (Feda- — Şüru bunu bilmem, piç kurusu halis muhlis eşkiya... derdi, Bir gün Vovka avloda duruyor ve düşünceli bir tavra oradaki bir su bi- - ı rikintisine taş atıyordu. Liza çocuğun iç, Jâh. tam, tan, tan.. öyle ateş| yanımdan geçli Fakat Vovka başını ye ki. bile Gerisi hgş <8 film hakkında uzm uzun — Bonjur Vovka. Nen var? Neye a Verdi. Bu vakadan sonra Vovka | böyle dalgınsın?. haa arasında bir nevi doatluk baş. Vovka yavaşer başını çevirerek: İk ann her eve dönüşünde Vov- | o — Bonjur, dedi ayı ongrnda bek yildirim gibi | © Liza sualiiri tekrar etti: Ve heyecandan adetâ tıkanarak tg, #n mühim havadislerini ona an- » Mese) öokey oynarken Kostka- dişi çıktı. Vadka istemiyerek in ine topladılar. Ben e Üşe göre Vovka hayatınin Sağ, üçünü avluda geçiriyordu. Bu arayanı bitmez tükenmez ya» kları hakktıdaki * haberler de Meğy, İyen Lizanın kulağına geli - hi riğu filmleri bu kadar mar Yay, atan, kendisini her gördüğü tatlılıkla selâmlıyan bu küçü - gü kadar yaramazlıklar yapab kp Bl yaramaz çocuk, ne diye bana AP dü kadar iyi hareket ediyor? der ln bi-sözlerine karşı kocakarı ? silker: e ya, akavelin gihrinden asi bi dü- geçti, Gülümsedi ve şöyle dedi: — Vovkâ, neye böyle dalgınaın? Yoksa bir şeye canın mı sıkılıyor? Vovka elini sallıyarak isteksiz is - teltsiz cevab verdi: madığımı söylemiş. Halbuki ben apla- madıktan sonra derslere nasıl çalışa- bilirim? Sonra ders götterenim de yok. Liza, küçüğün kasketi altından sarkmakta olan bir tutâm kırmız: sa- çımı okşüdı ve cana yakm bir dille: — Sıkılma Vovka, dedi. Akşama bana gel de ben sana bilmediğin Yerle- ri öğreteyim. Vovka inanmamaslıkla sordu: w- Kitaplarımla mt geleyim? — Tabil kitaplarınla, defterlerinle. Ne lâzımsa hepsini getir. Liza, saat yediye doğru arka kapı- nin çalındığını duydu. Koridora çıkin- ca kocakarının ana kapının kol demi- rini vurmakta olduğunu gördü. Ger; kız hiç ses çıkarmadan arka kapıyı açtı. Vovka koltuğu altımda bir yığın defter ve kitapla içeri girdi... Kocakarı kori- dorda Vovka ile bürun buruna gelince feryadı bastı: KAHRAMAN KIZ e ae sam . Sizi vurmakla beni temel direğisi, vermak istiyorlar, | açık ağzımı uzun zaman kanıvamadı. Rusçadan çeviren: Ferah Ferruh — Eyvahlar olsun! Ben size bu- nün eşkiya olduğunu söylüyordum da kimse sözüme İnanmıyordu... İşte ka- pıyı kilitlediğim halde piç kurusu yi | me bir kolayını bülup girmiş... Dur sen, ben şu sllpürgeyi alayım da... Vovka yan gözle Lizaya baktıktan sonra gayet ciddi bir tavırla: — Teyzeciğim, dedi, bak sen koca- man bir kadın olmuşsun!.. Böyle küf. retmek sana yakışmaz... Vovka bunları söyledikten sonra a- gır adimlarla Lizanm odasına yollan- dı. Liza da gülmekten katılarak onun arkasından odaya girdi. Çocuğun bu makul tevabı karşısın- da ne söyliyeceğini şaşıran kocakarı, Ferah FERRUH — SON — Kemanın tellerine takılan gönül! Sezgeden haplahanesinin demir par- maklıklı pencereleri arasından bir ke- mann tellerinden çıkan hazin nağme- ler işitiliyor. Sokağın öbür tarafında oturan genç, güzel ve son derece his- Mi'bir kız, her gün kemanı dinlediği adama, tanımadan ve görmeden gönül veriyor ve bir ziyaret günü hapisba- neye gidiyor, kendisini görmek isti- yor. Yazık! Bu yabaner, / saçları kırlağ- mış, yüzü buruşmuş, Macar nazırla- rmdan kont Tizanın.. katli hâdisesine iştirak cürmü ile müebbed küreğe mahküm olmuş. yaşlı 'bir adamdır.. Hapishanede, her gün keman çalmak la vakit geçiriyor. Bu mahküm geğenlerde ilân olunan umumi af dolayısiyle serbest bıraki!- mıştır, Hapisten çıkacağı gün, genç kız kapıda kendisini beklemiş ve doğ- ru bir paptsa müracaat ederek nikâh- larımı kıydırmıştır. Gönül bu! Güzeli. ğe, yasa bakar mi hiç! “Güzel deilkanlırın yüzü Allahın aynası Başlarafı 6 ienla rinden halkı mahrum eden bir adamı nasıl affedebilirim. Diye işi kestirdi, attı; Bayram paşa çok israr etti; — Bunun aslı yoktur sultanım, gim- dik af bayurun., Sonra işi tahkik ede- Tim, eğer vebal kadıda ise, vücudunu izale etmek 6 zaman da mümkün olur. Padişah bu kadar israra dayanamadı. Bayram paşaya af için bir “hattı hüma- yan,, verdi.. Hemen bir çektiri hazırlan- dı, yelken açıldı, daradar, Abdülüziz ç- fendinin bulunduğu çektiriye yetiştiler, zavallı kadı boğulmaktan kurtuldu. ö- lüm cezası, Kıbrısa cürülmeğe tahvil edildi. Abdülâziz efendi, mollakığını, kadı- İığma rağmen bir takım kaba softaları sevmez, şeriatı menfaatlerine alet eden- lerden hiç hoşlanmazdı. Hele Cinci ho- <a, onun nazarmda ülema sınıfı için © | bedi bir leke idi. Dördüncü Murad devrinin kanlı şid- detleri, Deli İbrahimin israfatmı, Oks. dırları servetlere boğduğunu, Sultan zadelerin, Hezarpare Ahmet paşalarm mevkilerini kuvvetlendirmek için mil leti felâketlere sürüklemekten geri * madıklarını gördü, bunun için 1058 is- yanımda Bektaş ağslar, Murad ağalar, Musluhiddinlerle beraber saraya hücum eden halkın önüne geçti. Mahpeyker Kösem Sultanla münakaşa ettir çok sert ve ağır sözler söyledi, O günden itibaren Osmanlı impara- torluğunun tarihinde mühim bir yer tuttu. Bir çok ehemmiyetli hâdiselere karıştı, kötülüklerin önünü aldı, faydalı işler gördü, Karaşelebi zade Abdülüziz Efendinin zaf bir tarafı vardı? Konağında gürel yüzlü; kendi tabi- riyle “Mehpare ve şen, nazenin biz. metkâr,, bulundurur, onları istediği gi- KAHRAMAN KIZ ———— ii —— veli kaçırdıkları için fena halde kızgın görünen dört Anjeli asilzade... ırli,, bi terbiya eder, elbiselerini bile zevkine göre yaptırırdı. Meselâ kışm Hind ala- cası, Mirzay boğası ve şal kuşak, yazın Karım kesimi sade ve som arma kolan kuşadır, mutedil günlerde ince mai 4s- vaplar giydirir, yırtmaçlarını altın düğ- melerle ilikletirdi, Bu tafsilâti veren Naima, (Cild“6, 5, 364) diyor ki; “Misafir Eslunduğu semen, yırtmaç- lar açık bir vaziyette kalmasın o diye bilhassa düğmeler diktirirdi. Misafir bulunmadığı zamanlar, düğmeler ilik - lenmez, hizmet görmek için çabuk ça- İ bak gidip gelirken, yırtmaçlar açılır, kapanır, yırtmaclardan görmüş renkli topukların parlaklığı gözleri komaştı- rır, efendi bu suretle topuk seyrinden ve Kırım İcesimi esvabın arasından gö- zülen ayna gibi berrak genç delikanlı “ göğüslerini temaşa etmekten sonsuz zevkler duyardı.,, Onun düşmanları, dostları bu halini tenkit ettiler. Onu sevenlerden biri de dedi ki: — Böyle tazs çocukları kullanmak doğru değildir. Ayıplığı var.. Abdülâziz efendi hemen cevap ver- di; — Bir alay çirkin yüzlü adamlar kullanmak doğru mudur? İnsanın gönlü bulanır, Benim gözlerimi zevklendir. mekten başka bir kastim yoktur., Hem böylelerini alp terbiye ediyor, bir sü- rü kötü ahlâklı adamların şerrinden kurtarıyorum, adam ediyorum. Bu noktadan da sevap işliyorum, demektir. Şurasmı da unutma ki, güzel delikanlı” nn yüzü, Allahın aynasıdır. Rir çok ülema, üdeba, hükema buruya ibret gözüyle bakmışlar, Tanrının yaratıcılı- ğr karşısında ihtiyarlarmı kaybetmiş. lerdir. Allah aynasını seyretmek gü- nah olur mu?. N Hüseyin Rüştü TIRPAN İ 233 Antuan dö Burbon hiddetle söylen- di! 44 Yü ağaçların yanımda dört güzel Mi Mükemmel atlar, anlıyor rmusu- Adamcağız hayretle sordu: iç Mar mi var?. Kimin atlatı? a cevâp vermedi. Yola ko- *ş Köylüye gelince, o da, ken- Bağa SşeAma Woypo sasi) suşsıp ; Mühye, doğru, kardinal, Lüviny'ni ıy'nin N kİ e saraya gitdi ve doğ» tir, Kğ Luinin messi odasına Balın #lyaretinden haber- am, Ea ve karinnim içe- o İçeriye sai Kârdinal yalnız j ni iye : “rada. Gitmedim.Sir, çünkü, be ay katli, İstâdiklerini Biran — Ben de aynı fikirdeyim, Sir! — Evet ama bu kadarına da tabam- mül edilemez!, Bu defa, korkunç bir misal verilmesini İstiyorum! On üçüncü Lui, Rişliyâyü sevmek şöyle dursun, ondan tamma - nasile nefret ediyordu. Fakat, hakiki düşüncesini söylemişti, fühakika, onun nazarımda, kardinal tabtınin en kuvvet li temeliydi; onda yu sörülmüz kahant vardı ki. Rişliyö ortadan kaldırılstıza bunu kendi sukütu da takip edecekti. Binaenaleyh. bu hadise, kendisini bü- vük nir erdissve o düsürmüş dehset içinde bırakriırtr. Odada gidip geliyor, mütemadiven bir geyler mirildarityor. du. Rirlivö hicbir sev söylemiyor, kral söre başlamasını Beklivordu, On üçün. tü Lu, nihayet, kendisini koltuğa ata- tak bâğırdı: — Mösvö bana, derbal her şeyi açık bir ekilde izah etmeni İstiyorum. Rişlivö şü cevat verdi: — Eğer bitim tafelit öğütmek ist'yortanız, müsade edin da, Beni sii- kastten hsterder eğen adlar Size talt dim evim. — Em bu adam? — Suikâstçilerden biti, Sir; tari za“ manında vicdat arabı duyan ve tiirmün dehşetini iârak eden bu alam bana gö Terek her şeyi anlattı, — Pekâlâ, şu halde bu adamın haya. tı affedilir, — Bunu, sis'n napsınıza ora vaadet- rpeği bir vazife bildim. Fakat o başka bir şey rica ediyor ve den de Majeste letin&, bu ricasını kabul etmenizi yal- vârtyorum. — Ne istiyor? Para mi? — Hayır, sit, Süikdst toplantıları onun metresinin evinde yapılmıştır. Ve bu kadın suikastçilerin adeta ru- budur. İhbartı işte bu sevgilinin tesaya çarpılmamasını istiyor. Hatta size şunu İşte karar vermiş oldukları şay: Kar- dinal içeriye girer girmez, yemek vak- tini katiyen beklemeden, on iki kişi birden onun tizerine atılacak ve mesele» Ti halledeceklerdi... On iki kişi diyoruz. Hakikatte ise, orada arak on bir kişi vardı, Suikast- şılardan birisi gelmemişti, Bu, Luvinyi idi Butyil, Bövren, Lâ Valet, Şever, Fontray, Liverdan, Büsyer, ellerinde kılıçlariyle, kapıları bekliyecek ve hiç kimseyi içeriye sokmıyacaklardı.. Dük dö Vandomla Antuan dö Burbon a prensin sağında ve solunda ayakta du- râcaklar ve ellerinde kılıçlarını tota- caklardı. Bu, aile mahkemesiydi! Ve nihayet, birisi de, kardinalin üzerine yürüyecek ve onu vuracaktı.. Buda Şile idi. Dük d'Anju şöyle diye- cekti: — Mösyö, ezmek istediğiniz Frar sz asaleti nama, sizi öldürmeğe ke- rat verdim. Binaenaleyh duanızı ya- pın ve .günahlarınızın affı için tanrıyı yalvarm., Bunun üzerine Şale, ölüm darbesi- ni indirecekti, Bütün bunlar evvelden tâkarrür etmişti, Lüvinyiden başka herkes yerindey- di. Yemek odaşmdan, uşakların masa- ya Perleştirmekte olduklürı takımla- rın şakırtırı geliyordu. Her şey hatır: dı, herkes oradaydı. Yalnız öldürüle- cek olan adam eksikti. Gaston titri- yordu, Vandom da asabiyetle mırıldandı: > Nertdeyse öğle samanı olacak. Jaston kekeledi: — Öyle zannâderim ki. Ne zannediyordu? Ne #öyliyöcekti? Şale, saloiün ortasında gülümsiyordu. Alnmdah iti ter damlaları akiyordu. Kalbi hızla - çarpıyordu. Güzel sari başa gülümsüyordu. — Anlaşılan gelmiyecek ? Avluda, bir atm nal sesleri duyul du. — İşte geldik. Biran içinde, herkes yerine geçti, Ettafta korkunç bir süküt çöktü, bir birlerine baktılar ve birer ölü gibi sa rardıklarım gördüler. Heyecanla te. kaldin etmiş olan bütün bu gırtlaklar» dan ant bir çığlık koptu. Bir dehşet çığlığı... Salona, üstü başt toz içinde Bulunan bir adam (girmişti, Ve bu adam Kardinal değildi, Trankaveldi. — Trankavel! » Siz burada! « Ne is tiyorsunuz! « Sizi kim gönderdi! « Bi ze hiyanet edildi! Bu hayret nidaları birbirine karışı» Çehrelerinde dehşet ifadeleriyle Tran- kavelin Üzerine yürüdüler, Dük d'Am- Ju koltuğuna düşmüş kekeliyordu: — Mahvoldum!. Trahkavel ptense kadar yürüyerek onun önünde eğildi. Vandom kaması” nı kaldırıyordu. Trankavel sakin bir sesle? — Mensenyör, dedi, beni size mht» maal Annais gönderi, Kaçm!, Ve doğrularak bağırdı: — Kaçın, mösyöler. Projeleriniz an laştlınıştır. Kralm yüz silihşörü burâ- ya gelmektedirler. Onları yolda gör- düm, Bir kaç dakika sönrâ bu evin et- raf sarılacaktır. Vandomla Burbon, Gastoh d'Anjunun kolundan yakaladılar, o da kekeliyerek? — Mösyö Trankavel, dedi, size ha- karet etmiş olduğum için, ikinci defa sizden af dileyorum, fakat bu defa kal- bimin bütün samimiyetiyle, Bu cümle, belki, bu prensin en gü zel sözleriydi, fakat onu da, onun #radan kotku çıkardı. Bit kaç dakika sonra, Gaston, S8 zat dö Vandomla Antuan 45 Burbon- un arasında, dört mala uraklaşıyordü.