; Holivutta bir 'gece YELEN VI - Danyel Dariyö, Şarl Buaye Fred Asteri, partneri ile kavgada bıraktım ve yürüdüm. O sırada, aşi- nasr olduğum bir yüz yanımdan sürat- le geçti, bir husust otomobile doğru ilerledi. Düşünüyordum: nerede gür- düm diye... Acaba üniversitedeki ar kadaşlardan mr, yoksa talebemden bi- ri miydi?. Belki de akademide veya Küllükte (1) raslamıştım. O kadar sık gördüğüm bir yüzdü ki... Birdenbire ayağım suya erdi. Onu *“Emniyeti eniistimal,, isimli filmde görmüştüm. Bu kız Danyel Dariyö idi. Amerikalıların haleti ruhiyelerini kavradığım için sülratle atıldım, hare » ket etmek üzere olan otomobile Jan Parkerin mehaz Atladım. Volânı birakamıyan güzel kız sarardı ve yan- lışlikia Yron yerine gaze bastı, uçtuk, Kıyafetim, lüks yaşamıya - alrşmiış olan Danlel Dariyöde emmiyet verici bir'tesir bırakmamış olabilirdi. Der - hal kartımı çıkarıp, dilimle tükrükle- dikten sonra cama yapıştırdım. Okudu, güldü. — Oh, dedi, rahatladım şimdi. . nanır mismiz, ben buraya sizi gör - ;eye. görüşmeye gelmiştim. Aman ne Şımarık şımarık ellerini gırptı. — Aman matmazel, diye haykır - Grm, direksiyona sarılm, yoksa mahvo- lacağtı... Gerçi burasi İstanbul değil ama, ne olur ne olmaz... — İşitmişsinizdir; diyordu, bir müd. det evvel sizin bir meslekdaşmızla ko- nüştum. İsmi Yes'di galiba, — Yes değil; Es, dedim, Es... — Ah, sahi... Neyse, bana çok:me- rak verdi. Gazetecileri böyle olursa, karikatüristleri kimbilir nasildır (2) dodim. Holivudda olduğunuzu Studio- Ağgence'dan öğrendim, kalktık, Çarli i- le geldik. Şarlo ile de görüşeceğimizi umarak sevindim. Biraz sonra otamobil Grand Otel önlinde durdu. Herifin biri kapıya davrandı. İndik. Güzel yıldızı - tanı - yanlar - tanımıyan da yoktu ya, ney- se, sözün gelişi - yol açıyorlardı. Ko- nuşa konuşa asansöre geldik. Bulun- duğu 87 inci kata çıktık. Odaya girer girmez, şımarık bir ta- vırla kendini bir kanapeyo attı. — Eh, dedi, söyleyin bakaltm; 'Tür- kiye ve İstanbul hakkında bana geniş malümat verin... ğ Öyle ya, mademki benimle görüş - mek için buralara kadar peşimden gelmiş, bana birtakım sunller sorması gayet tabil.... Yalnız, cevaplarımı not etmesine bir türlü mama veremedim. Daniyel Dariyö bana Türkiyede film sanayii hakkında birkaç gey sardu. So- nede kaç bin kilemetrelik filmler yap- tığımız hakkmda neler üydürmadım... Akirma nekadar'ipek ismi geldiyse bir firma diye ortaya nttım, — Niçin, dedi, bütün film âmilleri- niz ipek kelimesini kullanıyor”.. fpek film, ipek kamera, ipek-stüdyo, ipek- Fon... Hep böyle... R —— Çünkü, dedim, bizim memleket bir ipek memleketidir. Bursa gohri i- pek çıkarır, İstanbul bu ipeği sarfe - der, Film koardelâlarımız sağlam ol - sun diye, hep ipeklidir... İstanbulda modası geçmiyen yegâne şey ipektir. Caddelerimize ipek döşenmiştir. Ya - Ban bütün yağmurlar ipek Üzeride ka- lr; ne akar, ne kokar!., g Sonra (diye hararetle devam ettim) meselâ gezetelerimiz, Çinlilerdeki gi- bi ipekli kâğıtlara basılryor. — Peki, bu hesaba göre birinci &- nıf aktörleriniz de bolcadır elbet.. İlk aklıma gelen isimleri sıraladım.. — Yunus Nadi, Ahmet Emin, Er- lah Ataç Ve düha Şürlerde Façfa aktör rümüz vardır.-Eğer büyük te meşhur komedi artistlerimizi öğrenmek ister- seniz, size onlardan birkaçını sayayım: meselâ Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, Hü zim, Naşid, Halid Fahri ve gayrihüm. — Mersi... (Ayağa kalktı. Galiba mülâkat bit- mişti; fakat ben bir şey soramamış - tım, — Ah, dedi, bana ne soracaksınız? Soracağınız şeylere ancak Danyel Da- riyö cevab verebilir... Ha, sahi kendi- mi takdim etmeyi unuttum: Paris - Humour seyyar muhabiri Erna Ser - pent... Meşhur artiste bu kadar ben- zeyişimin sebebi gayet basilt: bütün Fransız kızları gimdi Danyel Dariyö- ye benziyorlar: ayni saç, ayni kaş, ay- ni göz, ayni ağız... - Bu kısa izahat faka basmamı mazur gösterebilirdi. Maamafih iftiharla söy- Hyebilirim ki, bu ccnebi meslekdaş () karşısında telâş ve şaşkınlığımı asla belli etmedim. Yalnız, asansöre binerken, şüyet verdiğim malümat kı- zın gazetesinde çıkar da, İstanbulda - kiler bunu görürlerse no yapüârım di- ye kötü kötü düşünüyordum. 85 inci katta asansöre biri daha bindi. Dikkatle kendisine baktığımı görünce, sevimli bir tobessümle güldü ve: , — Oul, e'est mol, Charles Boyer!... Dedi. “Yağına yok,, veya (yutmam) veyahut da (o bir kere olur!) maka: mında bit parmağımla gözlüğümün altından sağ gözümün alt kapağını aşağıya doğru çektim. - Muhatabım Rgayriihtiyari gülmeye başladı. Filha « kika meşhur artistle arasmda hariku- lâde bir müşabehet vardı. Âma ben, dersimi almıştım. Tstanbulda, bizim Kadıköyünde ona dehşetli — benziyon bir kahveciyi hatırlıyördum ; kadınlar Aksaraydan, Boğazdan, Şişliden sey. rana gider gibi, onu görmek İçin, ye « meklerini erkınlıyarak daha sabahtan herifin gazinosuna akm etmeye - baş: larlardı. Sonra sahte Danyel Dariyö, ya yıldız imali bürosu?... Yok, doğru- su ağzımım tadımı almiştım... — Ne düşlünüyorsunuz? Dedi, Açıkça, kendisinin hakiki Şari Bunye olup olmadığındaki şüphe Hizmetçi Yeni hizmetçinin tembelliğinden g- kâyetçi idi. Bir gün dedi ki: — Ne zaman yanma gelsem seni boş görüyorum. Hiç iş gördüğün yok. — Kabahat sizde bayan! — Kabahat bende mi? O da ne de- mek?. . 'Terlikleriniz hiç ses çıkarmıyor, gel diğinizi duymuyorum ki.. Hasislik Çotuk oradan oraya hiç durmadan , koşuyordu. Hasis babası söylendi: — Ayakkapların cskirse yenisini al- mam ha ! Çocuk dayak korkusuyla süklüm püklüm bir kenarageçip oturdu. Ba- bası gene söylendi: — Pantalonun eskirse "yamalı pan- talon, istemem,, demezsin tabil!. ilâç Doktor teçeteyi yazdıktan sonra izahat verdi — Üç türlü hap verdim. Bunlardan biri kalbiniz, diğeri karaciğeriniz ve üçüncüsü mideniz İçin... Hasta sordut — Peki ama doktor, hapları yuttu- ğüm zaman onlar nereye gidecekleri- ni nasıl bilecekeler?. — Mertsen dışarı çık da ornda ko- ıypuzu Daylaşalım? 've tereddüdüniü Söyledimi;” Şarlönün, kendisini taklid edenler arasında yapı- lan muvaffakıyet müsabakasma giz - Nice iştirak ederek dokuzuncu geldiği hakkındaki hikâyeyi anlattım. O, bu- na daha çok güldü ve: — Ben, dedi, Erna Serpent'ım tera- rın4 kapılarak yalnız bir gece için Ho- Uvuda geldim. Yarın tayyareyle döne- » Demek, kızın Çarli dediği bu herif- ti, Bir an için, dolandırıcı veya hay- dud olması ihtimalini düşündüm. En alt kata gelmiştik. Asansörden çıkarken beni elimden tuttu: — Gelin, dedi, size hüviyetimi is- pat edeyim. Holde, yirmi otuz kadının elinden yakasımı kurtarmıya çalışan bir me- mura doğru ilerlerken: —— Bu kadınlar, adamcağızı, beni görmek, yerimi öğrenmek için sıkışlı- rıyorlar... Dedi. Memur, bizi işaret ederek ka- dmlardan kurtuldu. Şık tuvaletler, gü- Zzel kokular içinde sersemlemiştim. Yirmi otuz nefis kol burnumun dibin- den artiste uzanıyor, o da, stilosunu çıkarmış, kemali sükünetle imzalryor- du. Nihayet bir punduna getirip kadım- larr atlatmıya muvaffak olunca: — Aman üstad, dedim, biraz otu- rup da konuşsak!.. Bu'sefer kahkahayı bastı: —— Affedersiniz, vaktim yok, söz verdim, gitmem lâzım. Asansörde tam on beş dakika kaybettiğimizi unutma- (1) Akademi ve küllük Beyantta, camiin bitişiğindeki ağaçlı kahve ile Aksaraya sapan köşedeki asmalı kah- velerin adıdır. Ve Aksrvıya - fikir ve sanaf ade-İarımız'a Üniversitelilerin karargâhidor. —Hotlvud röportajından sonra oradan da tafsilen bahsedeceğiz. (2) Sevgili okuyucum, kendimi ryek- lâm ediyorum sanmasın, Dbiraz sonra bu merakın wekadar hakiki olduğunu anlıyacaktır — n DK A KA RANDEVU — Biraz daha bekler, snlar omu- zuma gelince giderim. Çünkü o za- man sular onun boyunu geçmiş olur. Şişmanlığın başkalarına faydası İzzet Muhittin geçen — Ağustosun müthiş sıcak günlerinden birinde ate- le bir işine ofluya puflrya gidiyordu. Peşinden bir. çocuğun hiç ayrılmadı- ğerr farketti. Dönüp baktı, çocuk ora- Ie olmadı ve âdeta İrrete bitişik imiş gibi yarım metre gerisinden takibe devam etti. İzzet nihayet dayanamı- yarak sordu: — Oğlum, bir saattir nicin neşim- den geliyorsun? Çocuk cevap verdi: — Hava çok sıcak da.; -Ecel. — Gölgenizden istifade ediyorum. Saçma Rakr masası başında dakikalar- danberi somurtmuş, sessiz duruyordu. Arkadaşı sordu; — Ne 'düşünüyorsun yahu?. — Diüşürteye dalkdım, pekaz düşü- 'nüyonun gda.,. 4 5 ' v Peki o zamatlar neyi “düşünür | sun?, — Hiçbir şeyt. ; Hazır cevap Oğlunun gefahat hayatından artık bıkmış, uşanmıştı. söylendi: — Bundan sonra benden beş para beklemc..... Sen benim içi nölmüş de- meksin !, Delikanlı küstah, cevap verdi: —— Pekâlâ baba, bari cenaze masra- fimı ver! Falcr — Kırk yaşınâ kadar para- | ız ve bedbaht yaşıyacaksmız. — Sonra? Falcı — Sonra bu hayata alışmış olacaksınız! — Ne © scvgilim, ne var? — Otomobi Tobumu alıp götürdü! AAAT A Zengin adam muhteşem — met defnediliyordu.. “En aşağı iki yüz $ lenk göndetilmiş, otomobil dizisi deleri kaplamıştı Yaya gidenler afi” sında fakir kıyafetli bit adam cenart* yi takip ediyor ve hüngür hüngür 48* j hıyordu. Birisi merakla sordu: | — Rahmetli yakın akrabanızdandi l galiba?. — Hayır .. —O halde ne diye ığlıyomınul? — Yakın akrabası olup ta mirasıtd konamadığım için... Dalgın adam — Eyvah! Yüzme vi mediğimi unutmuştum! — Bu yepyeni pardesünün ıllı#' yırtık pırtık pantalon hiç iyi yor, — Hakkın var ama lokanta yestiy? rinde pantalon bırakan olmuyor kki ki.e Kurnazlık Arap masalı: Ömer ve Ahmet ayni genç Ki *” viyorlardı. Ömer arkadaşma: — Aygşe ile evlenme, dedi, çünkül geçen gün iki kişi ile birbiri arl Öpüştü. — Yalan söylüyorsun! — Gözlerimle gördüm. İsterset v ran üzerine yemin edeyim. Ahmet inandı ve Ayşe ile :'Vç di, fakat onun yerine Ömer geti$ nikâhladı. Ahmet bu haberi & y gordü l hemen Ömerin yanma gidip — Ayşe ile nasil evlendin? Hati iki kişi öpmüştü? ” Ça — Evet.... L —Geniş katplisi Mlah ! ge — Öpşürken gördüm ama â İ le ve ablasiyle... |