22 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ü- T- Hin ? b & postası — HABER — Aksşam Pariste yeni bırr cınayet' işlendi mdat yvyetişin Hepimizi öldürecek ! Apartıman klracıları odalarından fırladılar, üst kata tırmandılar İhtiyar terzi ve kızı kanlar içinde cansız yatıyor ! Kıskanç Iitalyan, dostunu ve dostunun babasını nıçin ödürmüş ? K“’ka—nç bir İtalyan, metresini ve metresinin babasını blçakhyarak öldürmüş... ğmHâdlseyi anlatalım: vak'a, Parisin Godförua soka- da geçiyor... 32 sayılı apartımanda oturanlar, akşam 1 birdenbire acı bir feryatla ürperiyorlar: — İmdad! Yetişiniz... Hepimizi öldürecek! t Ve, sonra, ağır bir vücudun yere düşmesinden mü- Vellit bir gürültü işitiyorlar. Korku içinde odaların- dan fırlıyorlar. Bu feryat; apartıman halkının pek iyi tanıdığı Ma- &dlı bir terzinin dairesinden geliyordu. Terzi, otuz se- î:;ınberi, hemşiresi Madam Vieyle ayni evde oturmak- Âz sonra, Molet'in dairesinden kahverengi elbiseli ve ketli bir adam cıktı. Hızla merdivenleri inmeye baş- l d Elinde kocaman bir bıçak vardı. Rasgeldiğine sal- Woı- : — Yakarım ha! Yaklaşmayın!... Diye bağırıyordu. İkinci katta oturan kiracılardan Muy, önünü kesmek, *hdisini tutmak İstedi. Fakat, yan tarafında müthiş ' Ağrı hissetti ve yuvarlandı. - Yabancı, bıçağını böğrüne saplamıştı. | erkek çocuğu ile beraber Dranside, anlar içinde üç kişi “ğpö-rtımım halkından bir kısmı ka- Bi, © Peşinden sokağa - fırlamışlardı. Yğıkmmı da dördüncü kata çıktılar. %E:_T_.-r erdiven başı kan içindeydi. Ü Ühden ağır yaralı bir kadın yer- Yatıyordu. ular onu hemen taaıdılar: p. — Fakat, bu baba Malet'in, kızı * Her pazar babasmı ziyarete Sti qu;JEt'in kapısı açıktı. İhtiyar terzi Bik; î- de yatıyordu. Göğsünden oluk T ı-'an boşanıyordu. Viyeua ölmüştü. Biraz ötede Madam Ke de_ı yerde uzanmış inliyordu. ____’ldisır_ıe doğru iğildiler, sordular: Ti Büylfat—llş tanıyor musunuz? İsmi “©yiniz, çabuk, yalnız ismini... mdî;âîl_ kadın büyük bir gayretle mı S MOliuar!... Moj m'?oı—m“ mı?,.. Hiç kimse bunu tanı- du, Kiracılardan birisi: S 'olm“î“kat bu, Yovn'un dostlarından takip edlhtüna] ki çoktanberi peşihi Düt €h, beraber yaşamak teklifin- iş t:*n adamdır.. Dedi. Ünn hkika[ı Nu““_yetı Ssat 6 dan biraz evvel ol- Tayat ç A2 sonra polisler geldi. Ci- da, geâînnde yapılan ilk araştırma- Üzerin kiızın koltuklardan birinin Iraklığı el çantasında bir F Üç bin franklık borç Monmart sokağında 18 numarada ©- turuyordu. Polisler derhal buraya koştular. Ka- pıyı çaldılar. Fakat cevab alamadılar. Birinci kata çıktılar, Kiracılardan birisi: — Molinar mı, dedi, o aşağı katta oturur... — Acaba burada mı? — Şüphesiz... Saat 8 i çeyrek geçe geldifini gördük... Polisler, Molinarm kanısmı şiddet- le omuzliyarak iceri girdiler. Katil yandaki odalardan birisine kaçmak is- tedi: — Eller yukarı! Dur... Yoksa ateş ediyoruz! Molinar e'lerini yukarı kaldırdı. Bu, ufaktefek, saçları karmakarışık, a- yakları çıplak bir adamdı. Bilekleri- ne kelepçe gecirilirken soruyordu: — Fakat ne var? Ben bir şey yap- madım!.. Çocukları titreşiyordu: — Babamızı niçin götürüyorsunuz? Ne yaptı ki? — Sonra söyleriz... Bütün vücudu titriyen katil, elbise- lerini giyindi. Muttası! söyleniyordu: — Anlamıyorum, anlamıyorum!.. — Bu akşam saat kaçta eve gel- din?.. Katil Molinar yakalandıktan sonra —. Ben mi? Beşi çeyrek geçe... İlk yalan... Katil; otomobilde giderken: — Sigara içmek istiyorum... Dedi. Polisler bir sigara verdiler. Ve kurnazca sorguya başladılar: — Fakat sen, beşi çeyrek geçe de- gil, 8 i 30 geçe eve geldin. Neredey- din?.. — Fistik satıyordum. — Alay ediyorsun. Sen mi fıstık satacaksın ?.. — Evet, işler yolunda gitmedi mi, bazan fıstık satarım, biraz para ka- zanırım... — Bütün gün fıstık mr sattın?.. — Hvet.. Polis müfettişi birdenbire tavrmı değiştirdi: — İhtiyarı neye öldürdün? — İhtiyar öldü mü?.. — Evet, öldü... Niçin bıçağı o ka- dar derin sapladın?.. — İhtiyarın kız kardeşi de öldü mü? — Hayir, ağır yartalı.. Dostun Yovn'u niçin öldürdün?.. — * * — Oh! Onu mu... ÖO ölümü hak et- ti. Onun bana yaptığı fenalığı bir bi'seniz!... Molinar, Yovnu çok sevdiğini, hal- buki onun kendisini aldattığımı ilâve etti. ; Molinar, bundan sonra, baba Male- z « j Temig — O Ş KT V — l AA Hatıralarını anlatan CEYMS NOBODİ Entellicens Servisin en meşhur casuslarından S2X6 a ; Ö © TEFRİKA Filip mahvolmuştu; aleyhindeki bu delillerle Almanlar onu muhakkak idam edeceklırdi Böyle bir vaziyet ise âmirlerime kar- şr beni mes'ul gösterecekti, çünkü ne de olsa vazifem arkadaşlarımı kurtar- maktan ibaret bulunuyordu, Ben böyle düşünürken deminki şa- yanı dikkat muhdvere tekrar başladı. İşittiğimiz sözler o kadar mühim malü- matı ihtiva ediyordu ki şimdilik gitmek- ten hemen vazgeçerek kulak kabarttım. Mayer diyordu ki: — Muvaffakıyetlerimiz bundan ibaret değil... Şaydemül sordu: b — Dâha ne var?,. ; — Tilipin evini terketmezden ön- ce bir tuzak kurmuştuk. — Nasıl tuzak?. — Dur acele etme.. Filipin “evini ataştırdıktan sonra içeride ve dışarıda nöbetçi bırakmamıştık. Böylece nazarı dikkati celbetmemiş oluyorduk. Onu ziyarete gelenler her halde şüpheli a- damlar olazağına göre bunları kolayca yıkalamağı düşünüyorduk. Filhakika bu sabah saat ona doğru eve iki kişi geldi ve tabit derhal yakalandı. — Kimdi bunlar?. : — “Serbest Belçika,, —mensupların- dan Konstan Kayron ve Filip Bodar isimlerinde iki üniversiteli... — Suçlarını itiraf ettiler mi? — Hiç “Serbest Belçika,, mensupları itirafta bulunurlar mı? Bereket versin üzerlerinde suçlu olduklarını isbata ya- rar vesikalar bulduk . — Börgam kimbilir ne kadar mem- nuhdur? — Tabif fevkalâde memnun.. Sade o değil Pikof da memnun. Çünkü bu işi'o idare etti. Filip Bak meselesine * tin evine gittiği zaman ihtiyar terzi- nin kendisinden üç bin frank istediği- ni söylemiş ve göyle demiştir: — Buüç bin frangı ihtiyardan Yovn aldı, sarfetti. Bu parayı baba- sımdan alabilmesi için ben bir senet imzalamıştım. Güya bir dükkân aç- mak istiyordu. Sekiz bin franga, ihti- yacı olduğunu söylüyordu. Ben - de, bin müşkülâtla ve santim santim bi- riktirdiğim beş bin frangı kendisine borç olarak vermiştim. Az sonra, dük- kân falan açmak niyetinde olmadığı- nı, benden ve babasından aldığı para- ları sarfettiğini gördüm. Babası parayı benden istiyordu. Ni- hayet ağzını bozmıya başladı. Son de- rece hiddetlendim. Bu sırada Yovn halasiyle beraber içeri girdi. Müna- kaşa büyüdü. Gözlerim döndü. Biraz da fazlaca içmiştim. Artık ondan son- rasını bilmiyorum... Ah bu kadın!... Bütün bunların se- bebi odur... Beni hârab etti.. Beni ka- til yaptı... . - Molinar, sörgu hâkimi huzuruna çı- kınca cinayetini olduğu gibi itiraf et- miştir: t, doğru... İhtiyarı ve kızmı öldürdüm. Fakat bütün bunlara sebeb | kızıdır! dair raporu da o hazırladı. Bilsen ne rapor?, — Raporu okudun demek?. - — Okudum, hattâ bir kopyasını bile çrakrdırr — Bana göstersene.,.. — Olur, amma ağzından bir şey ka- çırayım deme.. Bu iş aramızda kalma- k. . Bu sözleri söylerken hepimize hitap etmişti. Ben de dahil olduğum halde bütün masa arkadaşları kendisine temi- nat verdik.. Cebinden çıkardığı cüzda- nından daktilo makinesiyle yazılmış bir kâğıt aldı ve okumağa başladı. Rapor aşağı yukarı şu mealde idi: “Filip Bak'ın evinde yapılan araştır- mada “Serbest Belçika,, teşkilâtının beyannamesinin 4000 nüshası, Belçika kralı Alberin beyannamesinden 32 nüs- ha, beyannameleri dağıtan Belçikalıla- rın isimleri ve adresleri, Belçikadan iti- lâf devletlerine gönüllü toplama işine dair bir nizamname kopyası, bize mu- hasım cephede harp eden Belçikalı as- kerlerden buradaki ailelerine gönderil- miş ve Serbest Belçika vasıtasiyle yer- lerine verilecek bir kaç mektup, bir sü- rü mektup bulunmuştur. Ayrıca, okunması ancak şifre anah- tarının elde edilmesiyle mümkün ola- bilecek küçük bir not defteri ele geçiril- miştir. » 1 Ağustos 1915 Rapotru dinleyince derhal hükmümü verdim: Filip Bak mahvolmuştu. Aley- hindeki bu delillerle Almanlar öonu mu- hakkak idam edeceklerdi. Ekseriya de- lile bile lüzum görmeksizin idam hük- münü veren Alman divanharpleri için bu rapor harikulâde kuvvetli bir itham” name mahiyetitide idi. Bu sebeple va- tanma hizmet etmekten başka kabahati olmıyan zavallı Filip kurşuna dizilmek- ten kurtulamıyacaktı. Şaydemül de bu noktayr farketmiş olacak ki bağırdı: — Filip hakkında bize kim ihbarda bulundu ise aldığı parayı hak etmiş doğ rusu,. Yakalanan herif idam mahkümu.: — İhbarı kimin yaptığını bilmiyor musun?. — Nereden bilecekmişim?. — Hakkın var.. Maamafih caksın; Kin.., — Hani şu uzun boylu adam mı?. — Tâ kendisi... : —Herif ahlâksızın biri amma bize çoy yardımı dokundu değil mi? '— Ne diyorsun? Eğer Mis Kaveli yakalarsak gene onun sayesinde olacak. Çünkü biliyorsun ki, elimizde kâfi de. recede itham delili yok.. Kin bunları da temin edecek. Herifin mazisi ne olur- sa olsun, bize yaptığı hizmetleri düşü- nürsek kendisine sevgi göstermemiz lâzım.. — tanıya- (Devamı var) Kacaraa'mn RUTEEK ND SESUER GRMEe KBA S S EE T AFT hi h—hh;gıundu' Zarfın üstünde şu adres “ddeaı_ :mı:aş"’ Molirar. Jan Jores % ** ülar_u“î" hemen bir otomobile atla- | k “n;'“nta 158 numaralı evin ka- Öğktğ meç dürdülar. Bu, küçük bir erkekle karısı henüz sof- « M“I'muşı" dı. Erke"-: dedi, hğ'â“üf-ğ köşkün sahibidir, ındık, bir. Kendi Tiyoş mllîı:ınuiîç herede oturduğunu %nbiumğuo;“m- fakat fırıncıdan M:n'mcı kendisini. tanıdı- Üük Öşkta Moıt'li Maletin bir ara- | " Söyledi. İnarla beraber oturdu- | K Bi rh q?emeh hı::: kadar oluyor... Hattâ %hı, Orİsi * “Melinar beni tehdid ka Yorum,, demişti. Molina- Bi Yağında hir Hddet evvel ölmüştü. kızı, ve 18 yaşında bir Huberin deniz ve m. sera Tomanı: 62 Yazan: Ali Rıza Seyri — Teşekkür ederim, dedi, ancak sizin saye- nizde bu korkunç adamın izini bulabildin, yine sizin sayenizde pençemizi onun yakasına koyabi. leceğiz.. Artık gitmeliyim! Biran sonra hafiye penceremden dışarıya atlayarak kaybolmuştu. Benim masamın başında nasıl coşkun duyguluar içinde yuvarlanarak kal- dığımı bu hatıralarımı okuyanlar pek iyi anlaya- bilirler. Bir aralık odanın içinde sabırsızlıkla ve bü. yük adımlarla gezinmekte idim ki: Kapı birden- bire dışarıdan açıldı, kaptan Blakın İri zencile. rinden biri göründü: — Şimdi çabuk gideceğiz; şey almayın, efendi bekliyor! İki dekika sonra Picadelly mevkiinden ka. palr bir arabaya atladığımız vakit, başka birinin de uzakta başka hir arabaya atladığını gördüm. Bu adam hafiye (King) 1di. Demek takip olunuyorduk! Arabadan gonra, bir saat de tren yolculuğu yanınıza hiçbir ederek en sonra Taymis nehri sahilinde bir yere indiğimiz vakit iskelede küçük bir stimbotun bi. zi beklediğini gördüm, Stimbotun baş tarafında “Gök gürültüsü,, Con,, bulunuyordu. Hemen stimbota girdik ve nehre açıldık. Taymis ağzının açığında küçük vapurumuz bizi bekliyordu. Stimbottan gemiye çıkmamız, &tim- botüun vapur mataforasına asılması üç dakikalık iş oldu. Artık gecenin karanlığı ortalığı kapla. mıştı. Gökte ay olmadığından bu karanlık pek koyu İdi. Sert bir rüzgâr da dalgaları öfkeli ho- murtularla yuvarlayıp götürüyordu. Bu karanlık gece içinde İngiltere devletine mensup bir teken. nin bizi takip edeceğini, vaziyetin gidişinden, çok kuvvetli olarak biliyordum. Gemide yaptan Blakı görmedim. “Gök gürül- tüsü Con,, beni vapurun ta kıçında bir kamaraya koymuştu. Orada düşünerek otururken bir noktayı pek aşikâr olarak görüyordum: Kaptan Blak böyle bir vakitte İngiltere toprağına ayak basmakla bü- yük bir yanlışlık etmişti. Lâkin yaptığı daha bü. yük ve belki en korkunç bir hata daha vardı; İn- giltereye - kendi adamlarının beni öldürmesine mani olmak için . beni de yanırıda götürmüştü. Demek arkadaşım Ali Amerika ve İngiltere hü- kümetlerine müracat etmiş, kaptan Blak hakkın- da bildiği her şeyi haber vermişti. Nasıl olduğu- nu bilmiyorsam da fotoğrafımın dağıtılması, de- nizden gelen bütün yat ve vapurların gözetlenme- si ve kim bilir daha başka ne gibi yollarla bizim İngiltereye çıktığımızı polis öğrenmişti. Kaptan Blakı şimdiye kadar tutmadıkları. nın sebebini de anlıyordum. Hükümet yalnız onu değil, o korkunç harp gemisini de ele geçirmek istediğinden bizim oraya kadar gitmemize göz yümuyordu. Acaba şimdi, deniz üzerinde takip olunuyor mu idik? Bu karanlık, rüzgârlı gece, ikl günde görüşmeksizin Atlantik Okyanusuna çıkmamıza pek elverişli idi. Bir kere oraya çıkınca, bütün haklara karşı kalemiz demek olan adsız gemiye atlayacaktık. Demek içinde birkaç günler bulun- duğum, tatlı ümitlerini duyduğum medeniyet âle- minden, mesut İnsanlık hayatından tekrar kanlı isler, katil ve acıma bilmez haydutlar arasına gi- diyordum.. Kamaranın yabancılığı, yalnızlığı içinde bu düşünce bBeni birdenbire bütün ağırlığı & le ezmiş bitirmiş gibiydi! Kamarada uzun vakit dolaştım, uyumak İm- kânı olmadığını anlayınca, gemicilerle aramdaki düşmanlığa da ehemmiyet vermiyerek güverteye çıktım. Gemimizin yan ve arka taraflarına çok dikkatle baktığım halde harp gemisine benzer bir tekne görememiştim. Bu hal kamarada duy. duğum yürek sızısını iki kat etmişti. Birdenbire arkamda birayak sesi duyarak dönünce “Gök gürültüsü Con,, u karşımda gördüm, Kocaman haydut bana hoş görünmek istiyor gibi çirkin gülüşile ağzını açtı: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: