Bir Öykümüz Var İlk bölümü okumaya başladı, bitirdiği her sayfayı genç adama uzatıyordu. *““Olacak iş değil Knipe! Bu ne!”” Bay Bohien'ın ince mor balık-dudağı, hafifçe titriyordu sözcükleri biçimlendirirken, yanakları al al oluyordu. “Baksana şuna Knipe! Rezalet!”' “Evet, biraz fazla kaçmış efendim.'” “Fazla kaçmış da ne demek? İç bulandırıcı düpedüz. Bu- nun altına asla imzamı atamam.'' “Haklısınız efendim. Doğru.” “Knipe! Bana bir dümen çevirmiyorsun ya?” “Aman efendim! Ne ilgisi var?” “Öyle görünüyor ama.” “Tutku- denetimi pedallarına biraz sert basmış olamaz mısınız Bay Bohlen?” “Nerden bilebilirim ki evladım?”” “Bir roman daha deneseniz?'' Bay Bohlen ikinci bir roman geçti, bu kere işler yolun- da gitti. Bir hafta dolmadan ateşli bir yayıncı romanı okumuş, yayımlamaya kabul etmişti bile. Knipe, kendi imzasıyla bir roman daha geçti, bir düzine kadar da yedek roman ha- zırladı. Göz açıp kapayana kadar Adolph Knipe'ın Edebi- yat Ajansı, gelecek vadeden geniş yazar kadrosuyla ünlendi. Bir kere daha kasa dolmaya başladı. Knipe'ın büyük iş çevirme yeteneği de bu dönemde or- taya çıktı zaten. “Bakın Bay Bohlen,” dedi. “Hâlâ bir sürü rakibimiz var piyasada. Neden bütün yazarları bizim ajansa bağla- mıyoruz?'' O günlerde cam göbeği kadife bir spor ceket giyen ve saçlarını kulaklarının üçte ikisini örtecek kadar uzatan Bay Bohlen, bu gidişten pek hoşnuttu. “Ne demek istediğini anlıyamadım oğlum. Yazarları canın çektiğinde bağlaya- mazsın öyle.”” “Tabii bağlarsınız efendim. Rockefeller petrol şirketle- riyle nasıl yaptıysa. Satın alacaksınız hepsini, iş yapmaz- larsa elden çıkaracaksınız. Bu kadar basit!” “Ağır ol Knipe. Ağır ol.” “Efendim elimde ülkenin en başarılı elli yazarının adla- rı var, hepsine ömür boyu aylık gelir vermeyi düşünüyo- rum. Bunun karşılığında yapmaları gereken tek şey, bir da- ha bir tek sözcük bile yazmamayı taahhüt etmek, ayrıca imzalarının bizim geçeceğimiz romanlarda kullanılmasına izin vermek tabii. Ne dersiniz?”” “Asla kabul etmezler.” “Siz yazarları tanımıyorsunuz Bay Bohlen. Biraz sab- redin, görürsünüz “Ya yaratma gudüsü? O ne olacak Knipe?” “Kulak asmayın siz! Onların akıllardı fikirleri paradadır- herkes gibi.” Sonunda Bay Bohlen gönülsüzce de olsa bir denemeye karar verdi, Knipe da cebine yazar listesini koyup özel şo- förlü Cadillac'ıyla hepsini tek tek yoklamaya başladı. Önce listenin başındaki çok önemli çok harika yazara gitti, eve kolaylıkla girebildi. Düşündüğünü anlattı, yaza- rın önüne bir bavul dolusu örnek-roman serdi, bir de im- zalarsa yıllık bilmem ne kadar geliri güvenceye alan bir söz- leşme. Adamcağız ses çıkarmadan dinledi anlattıklarını, az- gin bir deliyle becelleştiği kanısına vardıktan sonra da bir içki içirip başından savdı onu. Listenin ikinci sırasındaki yazar, Knipe'ın ciddi olduğunu anlayınca metal bir kâğıt bastırıcısıyla saldırıya geçti ve bü- yük bulgucumuz yaşamı süresince hiç duymadığı bir yığın hakaret ve küfür duyarak kaçtı bahçeden. Ama Adolph Knipe kolay kolay yılacaklardan değildi. Düş kırıklığına uğramıştı uğramasına da, umutsuzluğa ka- pılmamıştı, kocaman arabasına kurulup bir sonraki müş- teriyi yoklamaya gitti. Bu kere, bir kadın yazardı karşısın- daki, ünlü, tutulan kitaplar yazan, tuğla gibi romantik ki- tapları ülkede milyonlarca satan bir yazar. Knipe'ı büyük bir incelikle karşıladı, çaysundu, ağırladı, anlattıklarına il- giyli kulak kabarttı. “Gerçekten müthiş bir tasarı,” dedi. “Ama bana pek inandırıcı gelmiyor.”' “Hanımefendi,” dedi Knipe. “Lütfen benimle gelın ve gözlerinizle görün. Arabam dışarda.” Birlikte çıktılar ve şaşkına dönen hanımefendi mucize- nin saklı tutulduğu bölmeye götürüldü. Knipe, çalışmala- rını canla başla anlattı ona, hatta bir süre sonra şoför kol- tuğuna geçmesine ve düğmelerle oynamasına da izin verdi. “Şimdi,” dedi birdenbire, ““Bir kitap yazmaya ne der- siniz?”” “Lütfen!” diye haykırdı kadın yazar. “Lütfen!”' Becerikliydi doğrusu, ne istediğini çok iyi biliyordu. Ken- di ön-seçmelerini yaptıktan sonra uzun, romantik, tutku yüklü bir roman geçti. İlk bölümü okuyunca o kadar coş- tu ki, anında imzaladı sözleşmeyi. “Birini ayartabildik hiç değilse,”” dedi Knipe, Bay Boh- len'a sonradan. ““Oldukça önemli biri üstelik.i” “Aferin oğlum.” “Neden imzaladığını merak ediyor musunuz?”” “Neden?” “Nedeni para değil. Domuz gibi parası var.”” “Neden öyleyse?” “Knipe sırıttı, üst dudağı kalkınca, soluk diş etleri açı- ğa çıktı. “Makinede üretilenin kendi yazdığından daha iyi oldu- ğunu gördü de ondan O günden sonra Knipe, sıradan ve bayağı olanı kollama doğrultusunda akıllıca bir karara vardı. Yazar olsun -da taş olsun, zaten öyle azdı ki, iyisi önemi yoktu- ama yet- kin yazarları ayartmak kolay değildi. Aylarca çalıştıktan sonra listesindeki yazarların yüzde yetmiş kadarını sözleşmeyi imzalatabilmişti. Daha yaşlıla- rın, artık düşünce üretemeyip kendilerini içkiye verenlerin hesabını görmek kolaydı anladığı kadarıyla. Gençler daha hırçındılar. Saldırganlık tohumu taşıyorlardı. zaman za- man şiddete varan bir saldırganlık gösteriyorlazdı, birkaç kere çizikle olayı anlattı Knipe. Ama genelde, hoşnutluk verici bir başlangıçtı. Geçen yıl içinde -makinenin sürekli çalışmasından bir yıl sonra- İn- gilizcede yazılan romanların en azından yarısının Adolph Knipe'ın Dev Otomatik Gramatizör'e geçtiği romanlar ol- duğu belirlendi. “Şaşıyor musunuz buna?” “Pek sanmam.”' Daha başımıza neler gelecek üstelik. Şimdilerde, dedi- kodulara göre, gün geçtikçe daha fazla yazar bağlanıyor- muş Bay Knipe'a. Sözleşmeyi imzalamakta bocalayanlar- sa gitgide sıkışıyorlarmış, daralıyorlarmış. Şu anda, bitişik odada açlık çığlıkları atan dokuz çocu- ğun seslerini dinlerken elimin usul usul çalışma masasının öbür ucundaki altın sözleşmeye gittiğini seziyorum. Bize güç ver Tanrım, ver de çocuklarımızın açlıktan öl- mesine göz yumalım. 42