Bir Öykümüz Var Otomatik Dev Gramatizör 6 6 ee Knipe oğlunı. Artık iş bittiğine göre E seni çağırıp başarından ötürü kutlayayım dedim.' Adolphe Kuipe, Bay Bohlen'ın masasının önünde dikilmiş duruyordu. Hiç de heyecanlı görünmüyordu. “Sevinmedinm mi yoksa?” “Tabii sevindim Bay Bohlen.” “Bu sabah gazetelerde çıkan yazıları gördün mü?” “Hayır efendim. Görmedim.' DA AAM a, Bi Masanın başındaki adam, katlanmış bir gazeteye uzan- dı, aldı, okumaya başladı: ““Bir süre önce hükümetçe 1s- marlanan otomatik dev bilgisayarın yapımı tamamlanmış- tır. Günümüz dünyasının en hızlı elektronik işlem maki- nesi olduğu sanılıyor. Bu makine sayesinde bilim, endüst- ri ve işletmecilik alanlarında gün günden artan hızlı mate- matik işlem gereksinimi karşılanacak, bilindiği gibi geçmişte kullanılan geleneksel yöntemler ya yetersiz kalıyor, ya da zahmete değmeyecek bir zaman kaybına yol açıyordu. Ma- kinenin yapımını üstlenen elektrik mühendisleri şirketinin başkanı Bay Bohlen bu konuda şöyle dedi: ““Yeni maki- nenin çalışma hızını değerlendirmek için şu kadarını bil- mek yeter, makinemiz, bir matematikçinin doğru çözüme ulaşmak adına bir ay süreyle uğraşacağı her problemi beş saniyede ve doğru olarak yanıtlamaktadır. Elle yapıldığında (tabii yapılabilirse) yarım milyon 33 x 40'lık kâğıdı doldu- racak bir işlemi üç dakikada yapabilmektedir. Ayrıca top- lama, çıkarma, çarpma ve bölmeye ilişkin akla gelebilecek her işlemde, saniyenin milyonda biri aralarla üretilen elek- trikle çalışmaktadır. Gündelik iş yaşamında üstesinden ge- lemeyeceği hiçbir işlem yoktur.” Bay Bohlen, genç adamın asık, hüzünlü yüzüne baktı. “Gurur duymuyor musun Knipe? Göğsün kabarmıyor L ZŞ mu?” “Kabarmaz olur mu Bay Bohlen?” “Özellikle ilk çizimlere yaptığın katkının ne kadar önemli olduğunu anımsatacak değilim sana. Aslında daha da ileri gidip şöyle diyebilirim, sen ve senin özgün buluşların ol- masa, bu proje çizim halinde kalabilir pekala.” Alfred Knipe, halıya basan ayaklarını oynattı, şefinin kü- çük, beyaz ellerini; bir kâğıt tutacağıyla oynayan, telleri büküp geren sinirli parmaklarını gözledi. Şu adamın elle- rinden hiç hoşlanmıyordu. Yüzünden de hoşlanmıyordu ya, y X“// ;ı o küçük ağzından, ince, pembe dudaklarından. Konuşur- ken yalnız alt dudağının oynaması da sinirine dokunuyor- du. “Bir derdin mi var Knıpe" Aklına bir şey mi takıldı?'”? “Yoo Bay Bohlen. Hayır. “Bir haftalık bir tatile ne dersin? İyi gelir. Hak da ettin doğrusu. “Bilmem ki efendim.” Yaşlı adam, karşısında duran bu uzun boylu, zayıf, şap- şal gence bakıp bekledi. Anlaşılması güç bir çocuktu. Ne- den dik duramıyordu ki? Üstü başı dökülüyordu hep, ce- keti lekeliydi, dağınık saçları yüzünü örterdi. *“Tatile çıkmanı istiyorum Knipe. İhtiyacın var.” “Peki efendim. Siz istiyorsanız.”” “Bir hafta izin sana. İstersen iki hafta olsun. Sıcak bır yere git. Güneş gör azıcık. Yüz. Cevşe. Uyu. Döndüğün- de, gelecekten konuşuruz yine.”' Adolph Knipe otobüse binerek iki odalı katına gitti. Ce- ketini sedire atıp bir kadeh viski doldurdu, masanın üstünde duran yazı makinesinin başına geçti. Bay Bohlen haklıy- dı. Tabii haklıydı. Yalnız tahmininde hepten yanılıyordu. Bir kadın var işin içinde sanıyordu. Genç bir adam sıkkın görünüyorsa, herkes bir kadın parmağı arar.