şeyi döneceğiz!” . Bay Bohlen iskemlesinde kıpırdanıp doğruldu. Şimdi öne eğilmişti, iki dirseğini masaya dayamıştı, yüzü aydınlıktı, küçük kahverengi gözleri karşısındakine dikilmişti. “Yine de olamaz gibi geliyor Knipe.”' “Haftada kırk bin!” diye haykırdı Adolph Knipe. ““Fi- yatı yarıya düşürsek de, diyelim haftada yirmi bine, yılda yine de bir milyon eder!'”” Yumuşak bir sesle ekledi: “Bi- zim elektronik işlem makinesini yaparken yılda bir milyon geçmedi elimize, değil mi Bay Bohlen?”' “Ciddi olalım şimdi Knipe. Sence bu öyküleri satın alır- larmı?” “Dinleyin beni Bay Bohlen. Bunlar piyasaya yarı fiyata sürülürken özel birtakım kalemlerin yazdığı öykülerde kim diretir ki sizce? Mantıklı değil mi dediğim?”” “Pekı nasıl satacaksın onları? Kimin yazdığını söyleye- ceksin? “Kendı edebiyat ajansımızı kuracağız, o ajans aracılı- Bıyla yapacağız dagıtımı Yazarlara da takma adlar uydu- ruruz gönlümüzce./' “Hoşuma gitmiyor Knipe. Bana sahtekarlıkmış gibi ge- liyor, sana?” “Bir şey daha var Bay Bohlen. Bir kere işe giriştikten sonra her türlü yan üründen yararlanabiliriz. Reklamcılı-. ğı ele alalım sözgelimi. Bira üreticileri falan, ürünlerine ad- larını satacak ünlü yazarlara yüklü para ödemeye hazır du- rumdalar bugün. Lütfen Bay Bohlen! Çocuk oyunu değil konuştuğumuz. Büyük bir iş.” “Gözünü pek yükseklere dikme oğlum.” *“Bir şey daha. İsterseniz, daha eli-yüzü düzgün bazı öy- küleri sizin imzanızla yayımlamamız için hiçbir neden yok Bay Bohlen.'' ““Hay allah Knipe! Neden isteyeyim ki böyle bir şey?” “Bilmem efendim, tek bildiğim, bazı yazarların -Bay Erle Gardner ya da Kathleen Norris- gibi toplumda çok saygı gördükleri. Bize çeşitli adlar gerek, ben de kendi imzamı birkaç öyküde kullanmayı kararlaştırmıştım, kolaylık ol- sun diye.”” “Bir yazar ha?” dedi Bay Bohlen duyduklarını tartarak, “Benim adımı dergilerde görmek ıyı dergılerde görmek, bizim kulüptekileri amma da şaşırt *““Elbette Bay Bohlen.”” Bir an, düşlere dalıp gitmiş, bir bakış geldi Bay Bohlen'ın gözlerine, sonra gülümsedi. Sonra da toparlanmış önün- deki planlara göz atmaya başladı. “Bir şeyi anlamıyorum Knipe. Bu olay-örgüleri nereden gelecek? Makinenin olay örgüsü yaratması olanak dışı.”' “Besleyeceğiz efendim. Hiçbir sorun yok. Herkesin ken- dine özgü olay-örgüleri vardır. Solunuzdaki dosyada bun- lardan üç ya da dört yüz kadarını bulacaksınız. Makine- nin olya-örgüsü belleğıne depolayacağız bunları.' “Evet, devam et.' “Daha yığınla küçücük incelik var Bay Bohlen. Kâğıt- ları dikkatle incelediğinizde göreceksiniz. Sözgelimi, hemen her yazarın kullandığı bir trük vardır, her öyküye en azın- dan bir tane uzun, anlamı belirsiz bir sözcük yerleştirmek gibi. Bu da okuru, yazarın çok bilgili, çok akıllı olduğuna inandırır. Makineye de aynı şeyi yaptıracağım. Bu amala uzun sozcuklerden oluşan upuzun bir liste olacak yedekte.”” “Sozcuk bellegı bölmesinde, ”” ruşâne, Günün büyük bölümünü yeni makinenin olanaklarını tartışarak geçirdiler. Sonunda Bay Bohlen, konu üstünde biraz daha düşünmek istediğini belirtti. Ertesi sabah, yü- zünden, heyecanını gizlemeye çalıştığı anlaşılıyordu. Bir hafta sonra buluşu yürekten benimsemişti. “Yapmamız gereken şey ne biliyor musun Knipe?”” de- di. “İkinci bir bilgisayar üstünde çalıştığımızı yayacağız, yepyeni bir makine. Böylece sırrımız açığa çıkmaz.” Altı ay içinde makine tamamdı. Şirket yapılarının arka- sındaki bağım tuğla bir yapıda kurulmuştu ve artık kulla- nıma hazır olduğundan yanına Bay Bohlen ile Adolphe Kni- pe'tan başka kimsenin yaklaşması yasaktı. İki adamın -biri, kısa, tombul, öbürü uzun boylu, za- yıf, dişlek- kontrol panelinin durduğu koridorda ilk öyküyü makineye geçmek için hazırlıklarını tamamladıkları an ger- çekten yürek kabartıcıydı. Çevrelerinde bir sürü küçük ko- ridorda açılan duvarlar vardı; duvarlar, teller, fişler, şal- terler ve kocaman cam supaplarla kaplıydı. İkisi de sinir- liydiler, Bay Bohlen yerinde duramıyor, boyuna ayak de- ğiştiriyordu. “Hangi tuş?”” diye sordu Adolphe Knipe, bir yazı ma- dedi Knipe malümatfu- kinesinin tuşlarını andıran bir dizi küçük, beyaz ekrana göz. atarak. “Siz seçin Bay Bohlen. Hangi dergiden istiyorsu- nuz, sürüyle var -Saturday Evening Post, Collier'ş Ladies' Home Journal- caniniz hangisini çekerse.”” “Aman oğlum! Ben nerden bilirim?”” Arı kovanına dal- mış gibi zıp zıp zıplıyordu. “Bay Bohlen,” dedi Adolphe Knipe ciddi bir sesle, ““Şu anda yalnızca serçe parmağınızı oynatmakla bu kıtanın'en renkli yazarı olabilirsiniz, sanırım farkındasınız bunun.”' *““Baksana Knipe, bir an önce çalıştır şunu da bitsin, ay- rıntıları boşver.”” “Peki Bay Bohlen. Başlıyoruz öyleyse... bir dakika, şu- na basalım. Ne dersiniz?”” Parmağını uzattı ve üstünde si- yah minisküle GÜNÜMÜZ KADINI yazan düğmeye bas- tı. Sert bir çat sesi geldi; parmağını çektiğinde, düğme kalk- madı, öbür düğmelerden biraz daha aşağıda kaldı. “Seçmemizi yaptığımıza göre,” dedi Knipe, ““Başlaya- biliriz artık!”” Uzandı, paneldeki şalterlerden birini indir- di. O anda oda bir vınıltıyla, kıvılcım çatırtılarıyla, hızla