COMYU-HOBİ COMPU-FOBİ Gerçi akrep karşımıza çoğu kez bir başka burcun daha etkisi altında çı- kar ama, çehresi hemen kendini belli eder. Yay zarif ve kıvraktır, boğaysa ağır ve derin. Akrebin yuvarlak yüzü- nün ilk göze çarpan özelliği ise tanı- dıklığı ve sükünetidir. Kendisini ken- di taşkınlığına kaptırmadığı sürece, bu süküneti tedirgin edemezsiniz. Aynı yanıltıcı sükünet hayatı yaşa- ma ritmine de egemendir. Akrep bize basit ve homojen bir hayat ritmi su- nar gibi görünür, oysa akrebin bulun- duğu yerden karmaşa hiçbir zaman uzak değildir. İçedönüklüğü atıl ve statik değil, saldırgan ve dinamiktir. Azalan Zaman krep savaş tanrısı Mars'ın A ““askeri” özelliklerini devral- mıştır: Askerde ilk bakışta so- ğukkanlılık ve serüvencilik göze çar- par. Ama aslında onun ayırdedici özelliği, ciddi bir görev ve fedakârlık bilinciyle savaş planını kurmasıdır. Benzer bir biçimde akrep insanı da ha- yatının gidişatını sarih bir biçimde bil- meye ihtiyaç duyar; bu onda aktif bir ihtiyaçtır, bu bilgiyi mümkün kılmak için elinden geleni ardına koymaz. Ya- ni “olumlu”' değerler skalasında, ah- lâkiliğe ve sorumluluk bilinci denen şeyin bazı dinamik ögelerine rastılyo- ruz. Ama bu sorumluluk tamamen kendi tarafından tanımlanan bir so- rumluluktur, dünyevi bir sorumluluk- tan çok uzak olabilir. En olağandışı nesne ve hedeflere yönelebileceği gi- bi, kimi zaman kutsallığa varan yolun temel taşlarından biri bile olabilir. As- ker kadar, sanatçının da, eylem ada- mının da, sorumluluk tarafından dür- tülen, özeleştiriyle yoğrulan bu müca- deleciliğe ihtiyacı vardır. “Olumsuz” uçta ise, ruhi asabili- ği, aczi ve mizacının tedirginliğini bu- luyoruz. Çelişkiler yumağı. Özellikle cinsellik konusunda çözümsüzlük ve aciz; bütün bunlara bağlı olarak da delice güçlü, hep doyumsuz, sonu be- lirsiz bir arzu: Hiçbir zaman en temele inememek, hep yarı yoldan dönmek. Korkudan korkmak. Ve bireyin do- Buştan taşıdığı bu çelişkisi artık daya- nılmaz olduğunda, son çare olarak kendini yok etmek. Sonbahar doğasıdır: Kasım'ın al- çak, firtınalı havası. Bütün coşkular- dan bir yudum soyunmaktır. Aslan, yaz ateşini son demine kadar içmek, tüketmek ister. Oğlak'ın kış mizacı ise sadakatten, köklerden, gelenekten ve disiplinden dem vurur. Sonbahar do- ğası, zaman duygusunun tutsağıdır. Azalan bir zamandır, hayatı kemirir. Akrep'in içindeki o çelişkinin, o si- metrinin ters yüzü karşı konmaz bir simetri özlemi değil mi? Belki de tutkusu, ölümün mükem- mel simetrisinde huzur bulmaktır. Kendi Kendinin Düşmanı halde yeniden mistik anlamına O dönelim Akrep'in: Bilincin kendine karşı açtığı savaş; hem öldüren, hem onduran iğne. Yı- lan soyundan gelen akrep ilk bölün- menin, ilk ayrılmanın simgesi olarak görülebilir; hayat bilincimizi yeşerten saldırgan düşüncenin simgesi. Başlan- gıçtaki BÜTÜNLÜK''te ilk gediği açan ve dünyayı harekete geçiren ayrılık. Zaten değişen çelişkiler içinde ilk bü- tünlüğü sürekli kaybedip yeniden bul- mak dünyanın kaderi. Akrep bugün aynı şeylerin simgesi olmaya devam ediyor, ama daha sı- nırlı, daha tensel, daha dolaysızca sal- dırgan. Bugün müthiş dişleri dünya- yı gitgide daha çok kemiriyor. Bu işa- rette savaşı görüyoruz, en olgun ve va- kur haliyle. Erdemin doruğa ulaştığı yerde, her şey kendini potansiyel ola- rak yok etmeye hazır. Akrep için, ha- yata süreklilik ve sağlamlık katmak, onu tahammül edilir kılmak üzere in- sanın hayatla kendisi arasında koydu- ğu bütün düşünceler, süsler ve perde- ler sürekli yırtılmaktadır. Akreple ya- şadığı an arasındaki hareket alanı sü- rekli daralır, gelecek hep biter. İnsan son sınırın son eşiğinden geçmeye ça- balarken, kendi kendini yok etmeye meyleder: Ya zafer, ya ölüm. İnsanın uçurumun kenarının da kenarında bir yerde durup, yaşamaya devam edebil- diğini görmek hem inanılmazdır, hem de umut verici. Belki de bu yüzden tahammül edi- yoruz akreplere, onları öldürmediği- miz ya da onların bizi ya da kendi kendilerin öldürmediği zamanlarda. Onlara bakarak, her sızlanmanın, her kaçışın, her mesafenin aslında bir al- datmaca olduğunu anlıyoruz. Bütün bunların hayatımızın belli belirsiz ışık- larından ibaret olduğunu ve aslında bizim hayatımızın da, ten yolundan geçen bütün varoluşlar gibi, olgunlaş- mayı özlediğini, isimsizleşmek peşin- de olduğunu anlıyoruz. Akrep insanı- nın taşkın, tedirgin ve savaşkan mizacı belki de, bize ruhun kadim aldatma- casını -vicdanla, sorunlarla, umutla ve pişmanlıkla ördüğümüz, hep yeniden ördüğümüz korkuyu- kavrama imka- nını veriyor. Geleceksiz akrep bize durmaksızın aldatıcı bir geleceğin ka- pılarını açan ve bizi durmadan erte- leyen zamanı gösteriyor. Kimbilir bel- ki de Akrep'e kulak verirsek, asıl var- lığımıza, varolmak dediğimiz o kesinti bittiğinde kavuşacağımız duygusuna kapılırız. Coşkuyla birlikte, şiirselli- ğin son demlerinde, kendimizi bir kez daha olmakla olmamak arasındaki o yerde hissedebiliriz. Belki akrebin kuyruğu, Musa'nın esası gibi değecek yüreğimizin duvarlarına ve son bir kez ağlamanın yaratıcı suyunu akıtacak içinden.