sız bir adlandırma; çünkü bu maddenin, adaşı olan kimyasal elementle uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Daha da şaşırtıcı bir nokta: Ekran fosforları, işımca yete- neği nedeniyle fosfor elemenlini de içeriyorlar. Bu fosforlar, demet- lenmiş elektronlar aracılığıyla ek- ran tübü İiçerisinde ışık verir hale getiriliyorlar. Ortaya çıkan ışığın rengi, fosforun yapısına bağlı olu- yor, fakat burenk çeşitli filtrelerle değiştirilebiliyor. Fosforların ışıma yeteneği bağ- lamındaki talepler, televizyon ge- reçlerinde ve bilgisayar monitör- lerinde temelden farklıdırlar. Te- levizyon ekranında ışıma süresi olabildiğince kısa olmalıdır. Çün- kü tek tek resimlerin “dağılması- nın” engellenmesi, dolayısıyla in- san gözünün böyle bir dağılma- yı farketmemesi gerekir. Bilgisayardaki çalışma ise bu- nun tam aksidir: Tek tek yazı ka- rakterleri mümkün olabildiğince uzun bir süre aynı noktada kal- malıdır. Bu nedenle profesyonel bilgisayar monitörlerindeki fosfor- ların ışıma süreleri televizyondaki- lerden çok daha uzundur. Bilgisayar ekranına ilişkin talep- lerden kaynaklanan temel bir farklılık daha var: Daha önce ko- nu edilen resim tekrarlama fre- kansı, ya da diğer adıyla “yine- leme” frekansı. Bu frekans değe- ri, bir resmin saniyede kaç kez üretildiğini veya tekrarlandığını belirtir. Televizyon gereçlerinde bir saniyede ekranda (çoğunluk- la farklı resimler olmak üzere) 25 resim oluşur. Bilgisayar ekranında ise tireme veya yanıp sönmeyi engellemek İçin aynı resmin sani- yede en az 50 kez görüntülenme- si gerekir. Bu “en az” ne anlama geliyor? Çok basit: Renk alanları büyüdük- çe ve renk daha açık oldukça, yi- neleme frekansının da büyümesi gerekir. Daha kesin söylersek: Ze- minin beyaz olması durumunda bu frekansın 70 Hertz (saniyede 70 tekrar) olması gerekecekiir. İş- te bu nedenle benim deneyim başarısızlıkla sonuçlandı. 25 Heriz, insan gözünün mükemmael bir bi- çimde aldatılmasını sağlayamı- yor. Aslında bu deney 60 Heriz'lik bir monitörle de aynı sonucu ve- TTTT a L 16 rirdi. Parlak zeminin titremesi kısa sürede şiddetli bir baş ağrısına yol açacaktı. Çoğu monitörlerin, ideal renk kombinasyonu olan “beyaz üze- rine siyah”ı sağlayabilecek kadar güçlü olmamaları nedeniyle, üre- ticiler, bunun tersini, yani koyu ze- min üzerinde açık renk karakter- leri gerçekleştirdiler. Fakat neden illa yeşil veya sarı? Çünkü insan bir objeye ancak direkt baktığın- da onu tam net görebiliyor. Bu durumda bu objenin ışığı gözün tam orta noktasına, yani “sarı leke” olarak adlandırılan nokta- nın Üzerine düşüyor. Bu leke tü- müyle gözün renk algılayıcı duyu hücrelerinden oluşmaktadır. Ve bu hücrelerin en iyi algılayabildi- ği, yeşil-sarı'ışıktır. Bu nedenle bu iki renk, ekrandan sürekli okuma- da en uygun olan renklerdir. Örneğin mavi renk insan gözü tarafından çok daha az algılanır. Yeşil veya sarı ışıklı bir monitörün ekranındaki bilgiyi mavi renkte aynı netlikte algılayabilmemiz için harflerin çok daha parlak ve bü- yük olması gerekir. En yoğun renk olan beyaz, karakterlerin algılan- masını da kolaylaştıracak biçim- de en büyük konfrastı da sağlar. Peki kırmızının durumu ne? Kırmı- zı, psikolojik ve her halde fizyolo- jik nedenlerden ötürü daima teh- like sinyali etkisi yaratır. Tabii ki sü- rekli olarak sinyal uyarılarıyla karşı karşıya olmak pek rahatlatıcı de- ğildir. Kullanıcının gerçekten uya- rılması gereken bir durumda, yor- gunlük ve alışkanlık nedeniyle bu gerçek uyarı rahatça gözden ka- çabilir. Peki, parlak zemin, üzerindeki koyu harfler koyu zemin üzerinde parlak harflere oranla çok daha etkiliyken, neden ters -yani nega- tif- gösterime geçiliyor? Siz de bir kere yeşil üzerinde siyah harfler- le çalışmayı birkaç saat deneyin. Gözdeki sinir hücrelerinin tazelen- me süreci nedeniyle görüntü bir süre tamamlayıcı renge dönüşü- yor: Belli bir süre (birkaç dakika yeterli!) gözünüzü yeşil renge di- kerseniz, dünyayı pembe görme- ye başlarsınız. Bu durum gözün yeşille fazla uyarılmasından kay- naklanıyor. Buna karşın siyah ze- minle bu yansıma olmaz. Beyaz commodore zeminde yansımalar siyah ola- caktır, bu da rahatsız etmez. Artık bu sorunun kesin cevabı- nı elde etmek istiyordum. Bavye- ra TUV'ündeki Biyotıp ve Ergono- mi Enstitüsü'nden Dr. Ruprecht Schatiner'e, beyaz zemin üzerin- deki siyah harflerin gerçekten en GA GA