COMFU-HOBİ COMPU- Sergio Solmi Çevirenler: Samet Kumaş- Dilek Zaptçtoğlu Akrep Üzerine Çeşitlemeler Eskilerin ilminde yılanlarla akrepler aynı adla anılırdı, bu tesadüf olmasa gerek. Şeytana da boşuna “sineklerin tanrısı”” ya da “sineklerin, örümceklerin, akreplerin ve benzeri mahlukatın tek efendisi”” dememişler. Bu hilkat garibesi gerçekten kaosun bağrından mı çıkmış, yoksa insanların karanlık hayallerinden mi? ocukluğumun bahar temizlik- leri... Büyükannem kiliseyi baştan aşağı temizleyeceğim diye eline kazanları alıp oranın yolu- nu tutarken, bana da kıyıda bucakta gizlenmiş akrepleri öldürmek düşerdi. Bu tuhaf mekânda büyük bir avcı eda- sıyla gezinirdim. Taşları bir bir yerle- rinden kaldırırken, kalbim güm güm atardı da, kimseye belli etmezdim. Akrep düşmanını farketmezdi. Düşman sanki onun o sarih, sınırları belli dünyasının ötesinde bir yerler- deydi, ayrı bir dünyada... Oysa o düş- man verdiği akıldışı kararı ona uygu- lamak üzereydi. Hayvanın narin kabuğu kuvvetli darbenin etkisiyle hemen ezilir, par- çalanırdı; çevresinde yayılmış bir dam- la hayat suyu, hafif bir ıslaklık. Ar- tık dişleriyle kurbanını kıskıvrak ya- kalayamayacak, kuyruğunun iğnesi hızlı bir atakla kurbanının çırpınma- sını durdurmayacak, bitti. Hafif ke- mik yapısının kesin hatları taşa amb- lem gibi çıktı. Artık o da burçların arasındaki yerini almaya, insanın ta- lihini yorumlayan işaretlerden biri ol- maya Sürüngenlerin, böceklerin hatta bü- tün canlıların içinde akrebin, o sağa meyilli kuyruğuyla, mükemmel simet- riye uymayan yegane canlı olması beni y çok etkilerdi. Sağa doğru dönmüş ha- bis bir kıvrım. Savaşçının sağ elinde tuttuğu kılıç gibi. Oysa tabiat aleminde simetri ilke- sinden uzaklaştıkça, yalnız atıl ağır- lıklarıyla sonsuz yerçekimine itaat eden cansız maddelerin dünyasına yaklaşıyoruz. Üstelik akrebin kendi- ni öldüren tek hayvan olduğu söyle- nir: Çıkış yolu bulamadığında zehirli okunu tereddütsüz batırır ensesine. Böylelikle kuyruğunun duruşundaki bu anormallik, doğa yasasının daha da gizemli bir biçimde, hatta zorla çiğ- nenmesi demek oluyor; hayat kendi kendisini kasden yok ediyor. Çocukluğuma dönüyorum yeniden hatırlıyorum. İlk serinlikler başladı- ğında, yapraklar sararıp yavaştan dö- külür. İşte gökte ilk yağmur bulutla- rı belirdi, gök deliniyor, ırmaklar, göl- ler taşıyor. İşte güneş, omuzunda el- mayla armut sepetlerini tartan Tera- zi'yi bırakıp, Akrep'in diyarına, Mars'ın evine giriyor. Uğursuz Sonbahar iğer Mars burcu olan Koç, D Mart'ın sonlarından başlayıp Nisan'ın ortalarına dek hü- küm sürer. O Akrep'in tam tersine, doğanın uyanışını, ışık ve suyla kay- naşmaya can atan köklerin arzusunu simgeler. İnatçı ve mücadelecidir. Ka- palı kış halkasını kırıp açmak, dışarı çıkmak, patlamak ister. Akrep bur- cunda ise doğa soyunur, kendini bı- rakır, silahlarını kendine çevirir. Geleneksel astrolojide Mars burç- ları şayet uğursuz sayılırdı. Daha son- ra bu olumsuzluklarını yitirdiler. Uğur ve uğursuzluk da, iyilik ve kötülük gi- bi, adalet ve zulüm gibi, doğaya içkin olmaktan çıktılar. Artık yaşadıkları yer, kendini dayatmaktan vazgeçme- yen hayal dünyamız. Dolayısıyla bu değerler hâlâ dünyamızın bir parçası olmaya devam ediyor, ama ruh alemi denen o yerde. Bu yüzden, hallerin- den akrebin diyarına ait oldukları belli olan insanlarda ille de uğursuz bir eği- lim farkedilmeyebilir. Algılanan artık, yalnız şekl-ü şemaldir, derinin rengi, hayatın temposu, davranışlar, yani hepsinde ortak olan nesnel özellikler. Kaşların hizası, genelde koyu renge kaçan saçların alnın ortasına doğru uzaması, bakışlarında, kendi üzerin- de kurduğu o mükemmel denetimden kurtulan ani bir parlaklık. Bunlara ge- nelde güçlü bir iskelet yapısıyla, göze neredeyse kötü gelen bir solukluk da eklenebilir. 38