IVi niför mü? Aziz ŞENLEN 1 98 O'Iİ yıllara yaklaşılırken, birçok bilgisayar üreticisinin kafa- sında olmayan şeyi “ev bilgisa- yarları“nın babası sayılan Jack Tremiel açıkça ifade ediyordu; “beyler, 500 doların altında sata- bileceğimiz bir bilgisayar yapma- liyız”, Gerçekten de Commodore çok geçmeden 500 aoların altın- da satılabilecek ilk ev bilgisayarı Commodore VIC-20'yi piyasaya sürüyordu. Beklenilenin üzerinde ilgi gören bu tip bilgisayarı diğer üreticiler takip ediyor ve oldukça büyük bir “ev bilgisayarı” pazarı oluşuyordu. Hattâ rekabet kızıştık- ça fiyatlar daha da aşağıya çe- kiliyor, 200 dolar civarına kadar iniyordu. Ev bilgisayarları satışındaki bu başarının altında yatan gerçek, düşük maoliyetli bir bilgisayar sa- hibi olmak, teknolojiye ayak uy- durmak ve hoşça vakit geçirmek olarak yorumlanabilir. Tabil hep- si bir arada düşünüldüğünde bir anlam kazanıyor; “teknolojiye ayak uydurabilmek için gerekli hoşça vakit de geçirtebilecek ucuz bir bilgisayar”. İşin lokomo- tifi ucuzluğu, ancak ucuzluğun etiket ile eş anlamlı düşünülme- mesi gerekiyor. Bilgisayar denin- ce İlk akla gelen bir klavye ve bir ekran. Sonra diğerleri; kayıt üni- teleri ve yazıcılar. Öncelikle de görüntü ünitesi . Evinizde gö- rüntü ünitesi olarak kullanabilece- ğiniz bir şey varsa maliyeti yarı ya- rıya, belki de daha fazla azalttı- nız demektir. Kısaca, ev bilgisa- yarları yine evdeki eşyaların bir kısmını kullanarak iş yapabilir ha- le geliyor; siyah/beyaz ya da renkli TV'yi görüntü birimi olarak, sağlıksız da olsa teyp'i kayıt üni- tesi olarak kullanabiliyor. Buna rağmen ayrıca monitöre bağla- nabilen ve ayrı bir kayıt ünitesi bağlanabilen, en önemlisi gelişe- bilen sistemler her zaman tercih — CÖOrmmmodore ediliyor. Başlangıçta ev bilgisayarına sahip olan bir kişi öncelikle elin- deki mevcut malzemeyi kullan- maya başlıyor. Evde siyah/beyaz TV varsa siyah/beyaz TV'yi, renkli TV varsa renkli TV'yi kullanarak işe başlıyor. Çalışmalar bu üniteler yardımıyla sürdürülürken, aynı şeyleri bir monitör yardımı ile sür- düren birinden bilgi alınırsa ya da kazara bir renkli monitörden o ana kadar oynadığınız bir oyunu izleme talihsizliğine yakalanmış- sanız, bir monitöre sahip olma is- teği dayanılmaz bir arzu halini alacaktır. Ancak, insanın rüyala- rına dahi girse bu alış-veriş, heve- sinizi kursağınızda bırakabilir. Çünkü aradaki fiyat farkı önem- senmeyecek gibi değil. Her şeyi göze aldığınız varsayıldığında, pek fazla alternatifi de bulunma- yan monitör piyasasında bu kez ihtiyacınıza cevap verebilecek, başka bir deyişle, evinizdeki bil- gisayara ne tip bir monitörün ta- kılması gerektiği sorusuna olum- lu cevap verebilecek monitörü bulmalısınız. Yeşil bir monitör ihti- yaca cevap verecek mi? Ya renk- li bir monitörde alınacak zevk? Hele şu sıralar TV'de gayet iyi film- ler, hattâ diziler varken, üstelik daha da hesaplıyken neden renkli TV'ye karşı monitör? Sorular uzadıkça uzayabilir. Ancak en azından bu temel soruların ce- vaplandırılması ve teknik bir kı- yaslamanın yapılması gerekiyor. Satın almayı temelde etkileye- bilecek faktör “bilgisayarın nasıl kullanıldığının” net bir biçimde or- taya konmasıdır. Siz mi program yazacaksınız? Hazır programları mı kullanacaksınız? Yoksa sade- ce kelime işlem olarak mı kullana- caksınız? Oyun programı yazan prog- ramcılar, oyunun keyfine varabil- mek için doğal olarak renk, ses ve grafik özelliklerine öncelik ta- nıyorlar. Bu özellikler, video girişi olan renkli bir TV'de muhtemelen elde edilebilir. Burada video gi- rişinin daha yüksek bir netlik sağ- lanması için gerektiğini hemen belirtelim. Program yazıyorsanız veya ke- lime işlem amaçlı bilgisayar kul- lanıyorsanız, biraz da göz sağlığı- nız İçin monokrom bir monitör ter- cih etmelisiniz. Çünkü monokrom monitörde titreme daha az fakat çözümleme daha yüksektir. Peki monitör ile TV arasındaki resim çözümlemesi farkı nereden kaynaklanıyor? sorusu doğal ola- rak pek çok kişinin aklına gelebi- lir. Basit bir TV'nin, bilgisayardan gelen resimleri görüntüleyebilme- si için bilgisayarın modülatörün- de asıl resim veya video sinyali- ne, yüksek titreşimli bir taşıyıcı fre- kansın karıştırılması gerekiyor. Bu modüle edilmiş frekans, daha sonra bilgisayardan anten kablo- su aracılığı iİle TV'ye geliyor ve orada demodüle ediliyor. Yani, ilk resim bilgisi, filtreler aracılığı ile yüksek titreşimli kısımdan ayrılır ve video kısmının kullanımına sunu- lur. Sonuç: net bir resim. Buraya kadar anlatılanlar net bir şekilde anlaşılamadığı halde, sonuçta nasıl| net bir resim verebilir? soru- nuzu duyar gibi oluyorsak da kal- dığımız yerden devam edelim. Modülatörlerin kullanılmasında, modülasyon ve demodülasyon aşamalarında belirli bir ölçüde kalite kaybı zorunlu olarak göze alınıyor. Kalite kaybının nedeninin biraz daha anlaşılır olması için, tek kablo üzerinden aynı anda aydınlık, renk ve muhtemelen se- sis iletildiğini düşünmeniz yeterli. Yeri gelmişken yüksek çözümle- meli endüstriyel renkli monitörle- rin video bandı genişliği 25 MHZ'in üzerindeyken, TV gereçle- rinde bant genişliğinin 4-7 MHz. arasında olduğunu belirtelim. Do- layısı ile monitörlerde tek bir ek- ran satırına daha fazla bilgi yer- leştirilebildiğinden, çok daha net bir resim oluşturulur. TV üreticileri moliyetleri düşük tutmak için bant genişlik sınırlarını artırmıyorlar. Ay- rıca TV'nin asıl amacı yayın izle- mek olduğundan ve insan gözü- nün hararetli resimleri duran re- simlere oranla daha netmiş gibi