AKİS taklidi yapıp, sonra da devlet kese- sinden özel berberlerle dış gezilere çıkılmasını kimse affedemiyordu. Bu arada, CHP'den iki milletvekili, birer önerge ile, olayı Meclise getir- diler. Başbakan Demirelden cevap isteyen bu sorulara kimin cevap vereceği ise onun Yeşilköydeki ko nuşmasından sonra bayağı merak konusu olmağa başladı. Zira, Baş- bakanın "küçük işler"le uğraşma- dığı ve bunları Dışişleri Bakanına bıraktığı biliniyordu. Bütün bu olaylardan sonra ziya- desiyle meşhur hale gelen Sümer Sokaktaki Paris Kuvaförde ise, sü- lünlerde aşırı bir faaliyet göze çarp- maktadır. Nuh Akgünün popüler - daha doğrusu, sosyetik - hale ge- lişini ve birçok bayanın, merak sai- kiyle de olsa, dükkânlar mı ziyaret edeceğini bilen dükkânın ortakları, emen tamirata girişmiş ve iki sa- londan müteşekkil, sosyetenin iste- diği derecede gösterişli ve lüks ol- mıyan işyerine yeni ve modem bir şekil vermeğe başlamışlardır. Gös- teriş bakımından pek de sosyetik olmayan Paris Kuvaförün özelliği, ustalarla kalfaların işlerinin ehli o- luşlandır. Paris Kuvaförcüler, bu yüzden, yıllardanberi, başta ha- riciyeciler olmak üzere, Ankara sosyetesinin saçlarım ellerinde tu- tabilmişlerdir. Nazmiyânım da, bü- tün olup - bitenlere rağmen, muh- temelen, yine oraya sık sık gelecek, rahat koltuğuna oturacak, saçları- nı düzelttirecek veya topuzuna yeni şekiller verdirtecektir. "Diplomatik Kuvaför" yakışıklı Nuh, şu anda, taraklar, bigudiler, makaslar ve bir kurutma makine- sinden müteşekkil iş âletlerini taşı- dığı çantasıyla birlikte Moskovada bulunmaktadır. Nazmiyânımın ve onun Estetik Müşaviri Nezihe E- konom ile heyetteki diğer bayanla rın saçlarını o düzeltmek sureliyle "vatani görevini yapmak ve "mem- leketin prestijini korumak"la meş- guldür. Son yılların en büyük skandali olarak kabul edilen bu olayda Baş- bakan Demirelin ne dereceye kadar dahli bulunduğu kesin olarak söy- lenemez. Zaten onun kafası, böyle işlere ermeyecek kadar büyük me- selelerle meşguldür. Fakat şu gün lerde, halk arasında bu olaydan bah- sedilirken pek sık kullanılan şu söz- le kimin kastedildiği merak konu- sudur: "— Aman canım, ne bekliyordu- 23 Eylül 1967 nuz? Böyle başa böyle tarak az bi- le!" Son gezilerle ilgili (dedikodular her geçen gün artmakta ve bu ko- nuda ilginç haberler gelmektedir. Haftanın başındaki Pazartesi günü Dışişleri Bakanlığından sızan bir başka habere göre, Sovyet m gidecek heyet için 59 kişi döviz al- mıştır. Halbuki bu heyet 46 kişi ola- rak açıklanmıştı. Geri kalan 13 kişi kimlerdir ve Sovyet Rusyaya ne za- man, neyle gitmişlerdir? Bu soru- ların cevabı henüz bulunamamıştır. Eğer mahkeme-i kübra masalı ger- çekleşmezse, bunların cevabını ka- muoyu nasıl olsa birgün öğrenecek- İstanbul Sürüp giden yağmacılık Orta boylu, esmer, siyah düz saç- larını itinalı bir şekilde arkaya Vefa Poyraz Yetki mi, etki mi? YURTTA OLUP BİTENLER taramış olan Hukuk rozetli zat, ken. disine özgü bir tavına iki elini yana açarak, "— İnsanın inanması -meseleyi bilmiyenler için- tabu ki çek zor. Ağaçları korumak gerekçesiyle bir şahsa ait çiftlik 13 milyon liraya sa- tın alınacak ve bu, Özel İdareye her yıl 1 milyon liralık külfet yükliye- cek. Halbuki, 13 milyon liraya bu şehre en az 13 tane ilkokul açılır, değil mi? Sonra, bu çiftliğin bakı- mı için her yıl sarfedilecek olan | milyon lirayla da ayrıca birer okul yapılır. Ama, ne gezeri Bunu düşü- nen kim! Düşünmek için vakitleri var mı ki! Üstelik, teklif de Vali- nin" dedi. Gözlerini bir süre, kendisini il- giyle dinliyen iki gazetecinin gözle- rine diktikten sonra konuşmasını şu cümleyle bitirdi: "— İşin daha da hazin tarafı ise şu: biz kalkıp bu durumu tenkit e- dince, Vali ne yaptı, biliyor musu- nuz? Bizi ağaç düşmanlığı ile itham etti!" Bu konuşma, geçtiğimiz hafta- pın ortalarında, Çarşamba günü t12 -13 ar rasında, Cağaloğlunda- Ki “tarihi bir binada -eski İttihat ve Terakki Cemiyetinin toplantı salo- nunda- yapıldı. Konuşan ise, İstan- bul Vilâyet Meclisi üyelerinden M. Lütfi Onurdu Vilâyet Meclisi CHP Grup Baş- kam olan Avukat M. Lütfi Onuru tedirgin eden, elbette ki, sadece bu 13 milyon liranın "emrivaki" ile büt- çeden çıkarılmak istenmesi değildi. İstanbul, binbir derdi olan bir şe- hirdi. Örneğin daha, el-yüz yıkamak için suyu, gözleri yormadan kitap okuyabilmek için elektriği bile yok- tu. Okullarında -tabii, okulsuzluk- lan- ikili -hattâ üçlü- öğretim yapıl- maktaydı. Yurtsuzlukran ve ilgisiz- likten, koca şehrin göbeğinde 10 bin kimsesiz çocuk dolaşmaktaydı. Tüm sahilleri, bir avuç azınlık tarafın- dan yağma edilmişti. Böyle bir şehirde valilik yapan bir kişi, bunca ihtiyaç ortada du- rurken, Vilâyet Meclisinde -hiç ge- reği yokken- bir çiftliğin satın alın- ması konusunda, âdeta tepeden pneycesine, N kadaşlar, sayişsizliği or- tadan m açlan koru- mak için bu çiftliğin alınmasını tek- lif ediyorum. Yetki istiyorum!" di- yebilir miydi? Bu soruya, "diyemez, dememe- 1